23 TEMMUZ 1919 ERZURUM KONGRESİ VE YAKILAN İLK BAĞIMSIZLIK MEŞALESİ

23 TEMMUZ 1919 ERZURUM KONGRESİ VE YAKILAN İLK BAĞIMSIZLIK MEŞALESİ

 

Bundan tam 98 yıl önce;

1919 yılının 23.üncü gününde,

Ülkenin dört-bir tarafını saran düşman sarmalından kurtulmak için;

Erzurum’da zor koşullar altında tarihi bir toplantı yapıldı.

O gün orada bizim ilimizden de temsilciler vardı.

(Giresun’un bugünkü İl-Mülki sınırlarını ölçü alıp, şu anki Giresun mülki sınırları içindeki adreslerle ifade edecek olursak;)

1- Dr. Mahmut Cemil ŞENCAN (Kongrede Sivas-Şarkı Karahisar kasabasını temsilen katılmıştır.Ancak bugünkü mülki idare sınırları içinde ifade edecek olursak) Dereli İlçesinin Sarıyakup köyündendir..

2-İbrahim Muhsin Elgen (Trabzon-Giresun Kasabasından)

3- Dr. Ali Naci Duyduk (Trabzon-Giresun kasabasından)

4-Yusuf Ziya Efendi (Trabzon-Giresun kasabasından)

Bu tarihi şahsiyetler Erzurum Kongresine katılmış olup, bunun dışında Sivas Kongresine katılan; (bugünkü adres ifadesiyle) Alucra ve Şebinkarahisar ilçemizden iki kongre üyesi daha vardır. (bunlar Sivas kongresi delegeleri olduğu için buraya yazmadım)

Veeeee…

Bu kısa girişi yaptıktan sonra da….

Bu kongrede gelişen olayları ve delegelerin ruh halini en güzel bir şekilde ve şiir diliyle anlatan Nazım Hikmet’e bırakıyorum.

Buyurun birlikte okuyalım….

Okuduktan sonrada, o günle-bugün arasında bir kıyaslama yapıp, bir köprü kuralım;

(KUVAYİ MİLLİYE’DEN)

……………

919 Temmuzunun 23’üncü günü pek mütevazı bir mektep salonunda in’ikad etti Erzurum Kongresi.

Erzurum’un kışı zorludur balam, tandırında tezek yakar Erzurum, buz tutar yiğitlerinin bıyığı

ve geceleyin karlı ovada kaskatı katılaşmış, donmuş görürsün karanlığı. Erzurum’da kavaklar, balam,

Erzurum’da kavaklar tane tane, kavaklarda tane tane yapraklar.

Ve terden ve toz dumandan ve sinekten geçilmez

Erzurum’da yaz gelip de bastı mıydı sıcaklar.

Erzurum’un düzdür, topraktır damı.

Erzurum güzelleri giyer, balam,

incecik ak yünden ehramı.

Yürek boynun büker, balam,

Erzurumlu türkülere.

Halim selimdir Erzurum’un adamı

ve lâkin dönmesin gözü bir kere!…

Erzurum’da on dört gün sürdü Kongre :  orda, mazlum milletlerden bahsedildi.

Bütün mazlum milletlerden ve emperyalizme karşı dövüşlerinden onların.

Orda, bir Şûrayı Millî’den bahsedildi, İradei Milliye’ye müstenit bir Şûrayı Millî’den.

Buna rağmen,  “Âsi gelmiyelim” diyenler vardı, “Makamı hilâfet ve saltanata.”

Hattâ casuslar vardı içerde. Buna rağmen, “Bütün aksâmı vatan birküldür” denildi.

“Kabul olunmaz” denildi, “Manda ve Himaye…”

Buna rağmen, İstanbul’da birçok hanımlar, beyler, paşalar, Türk halkından kesmişlerdi umudu.

Yağdırıldı telgraflar Erzurum’a :  “Amerikan mandası altına girelim” diye.

“İstiklâl, diyorlardı, şâyanı arzu ve tercihtir, amma bugün bu, diyorlardı, mümkün değil,

birkaç vilâyet, diyorlardı, kalacak elde, şu halde, diyorlardı, şu halde, Memâliki Osmaniye’nin cümlesine şâmil Amerikan mandaterliğini talep etmeği memleketimiz için en nâfi

bir şekli hal kabul ediyoruz.”

Fakat bu şekli halli kabul etmedi Erzurumlu. Erzurum’un kışı zorludur balam, buz tutar yiğitlerin bıyığı.

Erzurum’da kaskatı, dimdik ölür adam, kabullenmez yılgınlığı… İstanbul’da hanımlar, beyler, paşalar,

tül perdeler, kravatlar, apoletler, şişeler, çıtı pıtı dilleri ve pamuk gibi elleri ve biçare telgraf telleri devretmek için Amerika’ya Anadolu’yu  şöyle diyorlardı Erzurum’dakilere : “Bizi bir başımıza bıraksalar, tarafgirlik, cehalet ve çok konuşmaktan başka müspet bir hayat kuramayız.  İşte bu yüzden Amerika çok işimize geliyor.  Filipin gibi vahşi bir memleketi adam etti Amerika.  Ne olacak, Biz de on beş, yirmi sene zahmet çekeriz, sonra Yeni Dünya’nın sayesinde

İstiklâli kafasında ve cebinde taşıyan bir Türkiye vücuda geliverir.

Amerika, içine girdiği memleket ve millet hayrına nasıl bir idare kurduğunu

Avrupa’ya göstermek ister.

Hem artık işi uzatmağa gelmez.

Çok tehlikeli anlar yaşıyoruz.

Sergüzeşt ve cidâl devri geçmiştir : “Türkiye’yi, geniş kafalı birkaç kişi belki kurtarabilir.”

4 Eylül 919’da toplandı Sıvas Kongresi, ve 8 Eylülde Kongrede bu sefer yine ortaya çıktı Amerikan mandası.

‘Ak koyunla kara koyu’nun geçitte belli olduğu günlerdi o günler.

Ve İstanbul’dan gelen bazı zevat, sapsarı yılgınlıklarıyla beraber  ve ihanetleriyle birlikte bir de Amerikan gazeteci getirmiştiler.

Ve Erzurumlulardan ve Sıvas’lılardan ve Türk milletinden çok işbu Mister Bravn’a güveniyorlardı.

Bu zevata : “İstiklâlimizi kaybetmek istemiyoruz efendiler!”denildi.

Fakat ayak diredi efendiler : “Mandanın, istiklâli ihlâl etmeyeceği muhakkak iken”dediler,

“Herhalde bir müzâherete muhtacız diyorum ben” dediler,

“Hem zaten,”ediler, “Birbirine mani şeyler değildir istiklâl ile manda.

Ve esasen,”dediler,

“Müstakil kalamayız böyle bir zamanda. Memleket harap, toprak çorak, borcumuz 500 milyon,

vâridat ise 15 milyon ancak. Ve Allah muhafaza buyursun İzmir kalsa Yunanistan’da

ve harbetsek, düşmanımız vapurla asker getirir. Biz Erzurum’dan hangi şimendiferle nakliyat yapabiliriz? Mandayı kabul etmeliyiz, hemen” dediler.

“Onlar dretnot yapıyor, biz yelkenli bir gemi yapamıyoruz. Hem, İstanbul’daki Amerikan dostlarımız:

Mandamız korkunç değildir” diyorlar.

“Cemiyeti Akvam nizamnamesine dahildir” diyorlar.

Ve böylece, bin dereden su getirdi İstanbul’dan gelen zevat.

Sivas, mandayı kabul etmedi fakat, “Hey gidi deli gönlüm” dedi…

“Akıllı, umutlu, sabırlı deli gönlüm, ya İSTİKLAL, ya ölüm!”dedi.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?