“AH BU ŞARKILARIN GÖZÜ KÖR OLSUN”

“AH BU ŞARKILARIN GÖZÜ KÖR OLSUN”

Merhaba Sevgili Okurlar,
Sonbaharın son gününde umutlarımızın üşümeyeceği bir kış olsa. Bu kış kimse üşümese. Üşüyen gönüllere her daim bir çare olsa. Çocuklar kardelenler gibi fışkırsa, yaşlılarımızın yüzü hep gülse. Akşam olunca iş çıkışı evlerine dönen tüm insanlar endişe taşımasa, ev kuracak bekarlar kara kara düşünmese ve hatta yorulmadan ev kuran gençler kısa sürede evliliklerini sonlandırmasa. Sosyal ağların yüzünden midir bilinmez eşler birbirilerini aldatıp sokaktaki gençlerin ağzında sakız olmasalar…
Sahi sabah uyandığımızda Ülkemizin üzerine sihirli bir değnek değse ve her yanımız gül bahçesine dönse…
Sahi ne olur?
Sabah gözümüzü açtığımızda acaba bugün ne olacak endişesi ömrümüzü törpülemekten öte gitmiyor.
Sahi ne diyordu şarkı!
“Öyle dudak büküp hor gözle bakma
Bırak küçük dağlar yerinde dursun”
Deniz kenarına gidip bir nefes alıp ardınıza baktığınızda bile bizim küçük dağların yerinde binalar yükselmiş.
Ne garip yaşam alanlarımızı kendi ellerimizle yok ediyoruz. Yok ederken de sistem insanları oyalayacak oyuncaklar icat ediyor.
Yeni oyuncaklar icat edildikçe kendimizi unutuyoruz. İç dünyamızı kör edip yapmacık görüntüler ile idare edip gidiyoruz. Sonrada biz ne ara bu hale geldik deyip dert yanıyoruz.
Tıpkı; “Elhamdülillah Müslümanım” der ama ardından Müslümanlığa bağdaşmayan işler peşinde koşarız. Koşarken de etrafa çamur sıçratmayı ihmal etmeyiz.
Sahi ne ara bu hallere geldik.
Aslında hep böyleydik. Önce ağzımıza bal çalıp sistemin çarkının içine aldılar. Sonra çevirdikçe baş döndüren teknolojiye esir ettiler.
Her on yılda bir ardından sürüklenecek birileri oldu. Sonra ardından suçlu aradık.
Sahi bizim bir RTÜK vardı. Artık sesi sedası çıkmıyor. Televizyon kanallarında oynayan dizilerin çoğunda adaleti kişilerin kendilerinin sağlaması, adam öldürmenin ne kadar ucuz olduğunu, lüks içerisinde iken aile içi aldatmaların nasıl olduğunu, kolay yoldan kazanılan paralar, uyuşturucu trafiğinin geniş ağları vs.
Birde en çok keyif aldığım program Esra EROL
Dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Kendi dilini yine kendi dili ile tercüme eden.
Evlilik programından kalan yorumcu jüri üyeleri, aile dramları, şiddete maruz kalan kadınlar…
Her ne kadara Türkçemizi Türkçe olarak çeviri yapıyor olsa da Esra Erol’da ekran karşısında çözüme ulaşmada Müge ANLI kadar başarılı.
İşte böyle hayatın gerçekleri ile ekran başında bir elimizde mendil bir elimizde çay oyalanıp duruyoruz. Nasılsa şarkı söylemeyi unuttuk.
Müslüm babayı tam unutmuşken filmini yaptık. Gençliğinde Müslüm dinleyenlere yukarıdan bakanlar yüzünden biz Müslüm baba hayranları bilet bulamadı…
Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU bir açıklamasında yediğimiz her şeyde plastik var diyor. “Tuzdan ekmeğe kadar”
Ve ekliyor Devletimiz önlem almakta geç kaldı…
En çok plastik kullanıp ve sonra bu plastikleri Çin’e gönderen biz plastikleri yerken Çin genetiği ile oynanmak üzere bebek siparişleri alıyormuş. Hatta ikiz bebeler üzerinde genetik değiştirme işlemleri yapmışlar. Neymiş bebeler HİV virüsüne yakalanmayacaklarmış…
Ne diyordu şarkının son dizelerinde
“Sonunda tuz bastım yarama
Nice dağlar koydun nice, arama”
Ömrünüzün sonbaharı kışa girerken çocuklar gibi gönlünüz ilkbaharın coşkusu ile dolsun…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?