AŞURE

AŞURE

(Malzemeleri eksiksiz yapıldığında tadına doyum olmayan yaşam gibidir.)

Aşureyi bilmeyen yoktur sanırım. Bu yüzden bu sefer yazdığım yazı aşure kıvamında olsun istedim… Karışık ama lezzetli…

Benim dünyamda kadın erkek ayrımı sadece cinsiyetten ibarettir. Anlayacağınız erkek güçlü kadın güçsüz diye bir kavram yoktur. Düşünecek olduğumuzda geçmişten bu güne dünyayı parmağının ucunda oynatan kadın olmasına rağmen halen yerini bulabilmiş değildir. Kürsülerde hani nasıl derler; ‘Her başarılı erkeğin ardında kadın vardır’ diye. İşte bu yüzden kadını kendi dünyamda üç tiplemeye ayıracağım:

1.Dünyayı kadının ayağına serseler bak şurası eğri duruyor diyenler.

2.Varlığı ile yokluğu arasında fark edilemeyenler.

3.Yedi cihan bir araya gelse de sözünden dönmeyenler (inatçı tipler.)

İyi de erkeğin ayrımı yok mudur? Elbette onları da ayıracağım şimdi üç parçaya:

1.Kendini ne olursa olsun evine ve işine adayanlar.

2.Gücüne ve parasına güvenenler.

3.Ne yaparlarsa yapsınlar göze giremeyenler…

Görüldüğü gibi yaşam garip bir oyundur. İşimiz rast gidince hayat güzel, gitmeyince tek suçlu vardır ki bize Allah tarafından sunulan her türlü nimetleri önümüze seren ‘Hayat’tır. Çoğu yaşamlar hırslarına mağlup olurken, çoğu da beceriksiz tabiriyle yok olanlardır. Bir düşünecek olursak biz istemeden geldiğimiz dünyada önümüze imkanlarımız doğrultusunda sergen gibi serilen güzelliklerden nasiplenmeyi değerlendirmek yerine biz insanlar birbirimizi yemeyi tercih etmişiz maalesef .!!!

Öyle kadınlar tanıdım ki tüm imkânlara sahip olmalarına rağmen aynaya baktıklarında kendilerindeki kusurları görmek yerine etrafında kusur aramışlardır hep… Hırs ve intikam duygusu gözlerini körelttiğinden etrafındaki hiçbir güzelliği göremez olurlar. Kalpleri sanki katran karasıdır, bencillik yüreklerinde. Bu tiplemeden uzak durmak gerek. Çoğu zaman sizler iyi niyetle yaklaştığınızda antenleri hep aksi yöne çalışır… Ya varlığı ile yokluğu belli olmayanlar; işte saf ve temiz halleriyle her yöne boyun eğmişlerdir. Tek düşünceleri hiç gürültü kavga olmasın. Olmasın da kendileri mutsuz olsalar da olur. Mutsuzluğu bir yaşam biçimi görüp, kadere boyun eğer ve kendini yaşayamadan etrafındakilere her daim en güzelini yaşatır. Vesselam, yok olup giden kadınlar. Ben böyle kadınları hem çok seviyor, aynı zamanda da çok üzülüyorum. Özellikle de onların elinden tutmayı hatta öpmeyi yeğliyorum. Geçenlerde rastladığım bu tipleme içerisinde ki kadın aynen şöyle söyledi: “Sen ne kadar iyisin. Bir sözünle dünyam değişmişken, kendime olan güvenim arttı. Şimdi çalışıyorum. (çocuk bakıyor) İyi ki yol gösterdin.” Benim vermiş olduğum cevap ise; “Ben değil, sen başardın.”

Ve geldik en önemli noktaya;

Ben de dâhil olmak üzere bu tür kadınlara göre imkânsız diye bir şey varsa o da kendileridir. Yeter ki istemeye görsünler. Hiçbir işi engel görmezler. Ellerinden geleni ardına koymadan her işin üstesinden gelebildikleri gibi, ufacık bir gülümseme bile dünyalarını değiştirmeye yeter. Yaşamları boyunca mücadele tek adresleridir. Hazırı sevmezler, sevmedikleri gibi de her işlerini kendileri yapmayı yeğlerler. Yeri geldiğinde; ‘Ben güçlüyüm’ diyen erkeğe meydan okuyup gücün; bilekte değil, akılda olduğunu, hatta dünyanın kaç bucak olduğunu gösterirler. Mutluluğun tek adresleri olduğunu ama tam ortasında yapayalnız kaldıklarını gördüklerinde asla yıkılmazlar, yeni baştan sararlar dünyayı.

Geçtiğimiz aylarda üçü de Ankara’da yaşayan ne yazık ki üçü de aynı kaderi paylaşmış (anlayacağınız çok sevdikleri eşleri tarafından aldatılmış hatta bir tanesi şiddete uğrayan tipte) aldatılmış eğitimli kadınlar… Çok sevdiğim can dostlarım dört bayan bir araya geldik ve elit sayılan bir mekâna gittik. Mekân tıka pasa dolu. Rezervli masamız yiyeceklerle donatıldı. Üçü de orada kariyer yapmış kadınlar. Sanırsınız ki sadece meze ile donatılmış masada sohbeti erkekler yapar. Yok efendim kadınlar da yeri geldiğinde belden aşağı sohbeti yaparlar. Aralarında bir ben bu konuda cahil kalmışım. Nereden bilirim ben aşkı… Rahmetli kocamda gördüm; bir daha da kapımdan bırakın geçmesini, geçirilmesi ne mümkün tabi kek gibi düştüm ellerine… Aslında aramızdaki fark benim yaşamımda aldatılmışlığa yer olmamasıydı… Arkadaşlarım üçü de biri birinden güzel, eğitim desen var ve bir de ev becerileri mutfakta muhteşem aşçılar.

Anlayamadığım nokta çalışma hayatlarının yanında dört dörtlük olan bu insanların nasıl olur da aldatılırdı. Büyük şehir farkı olsa gerek. Gerçi şimdi küçük şehirlerde aynısı sadece gün yüzünde kimse cesaret edip ulu orta yaşamıyor ilişkilerini. İsimleri hiç önemli değil derken benim için çok önemliler… ‘Sevgili olmadan asla yaşam düşünülemez’ diyorlardı. Hatta bir ara şöyle söyledi: ‘Bir toplantıda tanıştığım kişi ile arkadaş olduk. Sonra biraz zaman ilerleyince beraber olmaya karar verdiğimde bir de ne gördüm, adamın tipine baksan on numara dersin…’ Diğer kısmına ise mecburen sansür… Bazen adam gibi adam görünenlerde boş çıkabiliyormuş.

Diğeri; ‘Valla ben duramam’ diyor. ‘Âşık olmak bana güç veriyor.’ Bir diğeri ise bana şaşırıyordu ya; ‘Bunca yıl nasıl olur…’ Dedim ya arada tek fark vardı güzel yaşamımızda. Ben aldatılmamıştım… Sohbet esnasında gözlerimizden yaş gelinceye kadar kahkahalara boğulmuştum. Birden etrafıma döndüğümüzde insanların hayranlıkla; ‘Acaba neydi bunu bu kadar güldüren şeyler?’ dediklerini yüzlerinden okumamız mümkündü… İşte böyle bir şey bu kadın cinsi… Her zaman dik ve ayakta kendi başlarına durabilenler.

Gelgelelim erkekler gurubuna;

Kadını anlatmak zordur. Hatta konuşmalarda bir soru sorarsın, biri de ben isem; susmak ne mümkün Fakat erkeğe sorduğunuzda tek kelime ile cevap verir size. İşte; sorun da buradan başlıyor zaten.

Birinci tiplemem; mülayimdir. Evden işe işten eve gelen erkek. Kanaatkârdır, tek düze bir yaşam çizgisi vardır.  Mülayim olanların aksine birde kuralcı olanları vardır. İstedikleri, istediği zamanda elinin altında olacak. Kısacası tüm kanunlar onundur. Şiddete meyilli olanlar da bir haylidir.

İkinci tiplemeye gelince; güçlerini akıl ve zekâlarını para ile birleştirince her şeyi satın alabileceklerini sananlar haksız da değiller hani… Hanlar, hamamlar, yalılar, fabrikalar vs. Kısacası iş dünyasında saygın kimlikleri vardır. Para bol olunca etrafında dönen genç kızlarla kolaylıkla beraber olduklarından her şeyleri paradır… Genç kızların para peşinde olduklarını çok geç anlarlar. Ha işte kadınları anlatırken bahsetmiştim ya arkadaşımın karşısına da böyle biri çıkmış. İleri aşamaya geçmeyi düşündüğünde arkadaşım değmeyeceğini anlamış ve karşı taraf ret edildiğinde büyük bir şoka girmiş… Aslında düşünüldüğünde tek güçlerinin paradan ibaret olduğunu ve çoğu zaman bir işe yaramadığını görmüş oluruz… Alaycı bakışlar ve tepeden süzmeler vs…

Gelgelelim asıl önemli olan tiplemeye. Aslında çok iyi yürekleri vardır. Çalışkan, dürüst ve aynı zamanda nazik kadından anlayan; türlerinin son örnekleri de diyebiliriz. Amma velakin ağızlarıyla kuşta tutsalar bir türlü yaranamazlar.

Aslında; ne erkek, ne de kadın ayrımı yapmadan bence sadece insan olmak en güzelidir. Başında da yazdığım gibi aşure gibi olan yazımı şöyle bağlamak istiyorum. Çok şey ifade eden ve değerli şairimiz Can YÜCEL kadını da erkeği de şiirinde çok güzel anlatmıştır arada sırada okumanızı tavsiye ederim.

“Ben İnsanları Yaradan’dan Ötürü Severim” Hz. Muhammed (s.a.v.)

Ne güzel bir söz… İnsanı insan olduğu için sevelim. Kadın, erkek, paralı, parasız ayrımı yapmadan Allah’ın aşkı ile iyilikle güzellikle sevelim ve sayalım…

Bir sonraki yazıda görüşmek umuduyla, yüreğinizden sevgi tohumlarının hep yeşil kalacağı günleriniz olsun… Saygılarımla.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?