ATATÜRK’ÜN ADINI DUYAN KADINLAR DUYAR-DUYMAZ YOLA KOYULDULAR

ATATÜRK’ÜN ADINI DUYAN KADINLAR DUYAR-DUYMAZ YOLA KOYULDULAR

Sevgili dostlar,
Değerli canlar,

Bugünkü sohbet konumuz; Atatürk
Biliyorum; seveni var, sevmeyeni var.
Onun felsefesine yürekten inanıp, düşüncelerini savunanları olduğu gibi, unvanını siyasi yolculuklarında -çıkarı gereği- marka olarak kullananlar da var…

Yani daha kısa başlıklarla söyleyecek olursak;
Rozet Atatürkçüleri var…
Gardırop Atatürkçüleri var.
Tören Atatürkçüleri var..
Şeklen Atatürkçüler var..
Atatürkçü geçinenler var.
Siyaset’en Atatürk’ten geçinenler var!
Var oğlu var…

Birde öte bunların tam tersine Atatürk’ün isminden bile korkanlar var…
Hatta nerede bir ‘Atatürk’ adı geçse korkudan altına sıçanlar var!
Tıpkı yüz yıl önce ‘Atatürk korkusu’ yaşayan emperyalistlerin her gece kabus gördükleri gibi günümüzde de bu korkuyu yaşayıp ve kabus görenler var!
Vallahi de var, billahi de var…

Yoksa neden her Allah’ın günü onu aşağılayıp dursunlar ki!
Korkuyorlar ki; her Allah’ın günü heykellerine saldırıyorlar…
Parklardan, sokaklardan ve caddelerden ismini kaldırıyorlar…
Ülkesi için yaptığı fedakarlığı okul kitaplarından siliyorlar…
En çokta ‘Bursa Nutku’ ile ‘Gençliğe Hitabeden’ korkuyorlar…
Kurucu liderliğini inkara kalkıp, makam odalarından fotoğrafını kaldırıp, onun yerine Parti Başkanlarının resmini asıyorlar…

Yani kısacası…
Uzun sözün özü…
Bazen yavaş yavaş, bazen dobra dobra Atatürk adını ortadan kaldırmaya çalışıyorlar…
Ama ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar başaramayacaklar…
Çünkü Atatürkçü ninelerin ve anaların çocukları henüz hepsi ölmedi ve ayaktalar…

Örnek mi istiyorsunuz?
Buyurun lütfen görselde paylaştığım bu fotoğrafa ne olur bir kez daha bakıverin…

Baktınız mı?
İşte o gördüğünüz birinci fotoğraf 1966 yılına ait bir fotoğraf…
Yer; Giresun’un tarihi mahallesi olan Kumyalı Mahallesi…
Cadde ise; Fatih Caddesi…
Fotoğrafta görünen Keşan Peştamallı ve ayağında kara lastikle koşar-adım bir yere yetişmek için giden kadınlar ise il merkezi ve çevre köylerden gelen bizim anamız ve büyük analarımız…
Kimisi kapı komşumuz…
Kimisi teyzemiz, kimisi halamız…
İşte biz onların çocuklarıyız…

Peki bu art-arda dizilmiş kadınlan nereye gidiyor dersiniz?
Söyleyelim mi?
Tamam söyleyelim de, Atatürk’ten korkanların yüreklerini bir kez daha ağızlarına getirelim!

Yıl 1966
Gençlik ve Spor Bayramının yapıldığı 19 Mayıs günü Giresun Belediyesi önünde Atatürk Heykelinin açılış töreni olduğunu duymuşlar da, açılış törenine yetişmek için koşar-adım gidiyorlar!

İşte biz; yürekleri Atatürk ve yurt sevgisiyle dolu olan bu kadınların çocuklarıyız…
Onların oğulları ve kızlarıyız..
İşte biz; “topraktan öğrenip, kitapsız bilen” ayağında kara lastik ve başında Keşan Peştamallı olan bu kadınların torunlarıyız…

Yani bizim Yurt ve Atatürk sevgimiz bu kadınlardan gelmektedir.
Ve mayamız sağlam olduğu içindir ki, Atatürk sevgisini bizlerin yüreklerinden silinmemek’dedir!

Bir delinin, bir kuyuya taş atması gibi; birileri her ne kadar ortaya çıkıp ve askeri-militarist bir slogan olan; “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganını ortaya atıp ve bir Siyasi Parti ekseninde toplanmayı hedef gösterseler de (biz bu sloganın Atatürk sevgisi ve felsefesi taşıyan askerlere bırakıp) ve Atatürk’ün 6 ilkesinden birisi olan ‘Devrimcilik’ ilkesini öne çıkarıp;

Bizler; pozitif bilimi savunan Atatürk’ün devrimci öğretmenleriyiz.

Bizler; kendi hekimine değer veren Atatürk’ün devrimci doktoru ve sağlık çalışanlarıyız…

Bizler; “Köylü milletin efendisidir” diyen Atatürk’ün toplumcu ve devrimci Tarım emekçileriyiz.

Yani konuyu fazla uzatmadan özet olarak ifade edecek olursak;
Bu ülkede hangi meslek dalında olursak olalım, herkes kendi mesleğinin ‘Atatürk Devrimcisi’ olsun…

Üstelik ‘devrim’ sözcüğünden ve ‘devrimden’ niye korkulsun ki?
Atatürk’ün ilkelerinden biriside ‘Devrimcilik’ değil mi?
Madem öyle, birileri sermayecilerin peşine düşüp, onların ipine sarılıyor’sa; bizlerde ‘Atatürk Devrimciliğinin’ ipine sarılalım…

Aaaaahhh, ahh!
Şimdi ben böyle dedim diye bana gıcık kapanlar!
Ellerine geçsem bir içim suda boğmak isteyenler!
Kimi içinden sessiz sessiz, kimileri ulu-orta küfredenler!
Ezberlediği üç-beş siyasi terminolojisine baş vurup;
“Yahu bu ne oportünist ve revizyonist adammış” diyenler!
“Ne olacak, küçük burjuva alışkanlığı” diye suçlayanlar!
Vesaire, vesaire…

Ancak kim nasıl düşünürse düşünsün…
Ben düşündüklerimi, yaşamın pratiğine taşıyorsam…
Başkalarının hakkımda ne düşündüğü pekte umurumda değil açıkçası…
Ben uzayda yer kaplayan bir cisim olarak değil, yaşadığım çağın ve payıma düşen sorumluluğumu bileyim bu bana yeter…

Bir başka sohbette buluşmak üzere;
Hoş kalın,
Hoşça kalın,
Siz yinede siz olun;
Benim saçmalıklarıma fazla kulak asmayın!

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?