BAŞKANLIK MI DEDİNİZ?

BAŞKANLIK MI DEDİNİZ?

Yıllardır ülkenin tek sorunuymuş gibi gündemin ilk sırasında tutulmakta.

“Başkanlık rejimi” tartışmaları her platformda sürmeye devam etmekte.

Her alanda yığınla sorun dururken, yıllardır ülkenin önceliği olarak elde tutulan sistem değişikliği için ince manevralar sürüp gitmekte.

Önceleri Amerika, Fransa’daki uygulamalar başta olmak üzere, farklı seçenekler de tartışılmakta.

Bir ara Meksika modeli favori gibi göründü ama nedense vazgeçildi.

Bu ülkelerdeki başkanlık sisteminde “tek adam” uygulaması yoktu.

Böyle bir başkanlık sistemi bizim işimize gelmezdi.

Nasıl bir başkanlık olmalı sorusunun karşılığı bulundu.

Sonuçta “Türk Usulü Başkanlık” yönetiminde karar kılındı.

Ülkenin kurtuluşunun başkanlıktan geçtiğini her konuşmasında ısrarla dile getiren yetkili yetkisiz kim varsa içeriğini söylemiyorlar.

“Türk Usulü Başkanlık” modelinin uygulaması nasıl olacak?

Yapılacak değişiklikten toplum nasıl yararlanacak? Özellikleri ne?

Diğer sistemlerden farkı ne? Sır gibi saklanmakta. Bilen yok.

Şimdilik sadece tipi belirlendi.

Bu sistemin kabul görmeyeceği endişesinden olsa gerek, seçenek olarak “Partili Cumhurbaşkanı” dillendirilmeye de başlanıldı.

Bu sistemlerde yasama, yürütme, yargı, kişisel hak ve özgürlükler nasıl işleyecek?

Yapılması gereken, herkesin anlayacağı biçimde tüm ayrıntılarıyla hazırlanarak, kamuoyu ile paylaşılır, belirli bir süre kapsamlı bir tartışma yapılır ve halk oylamasına gidilir.

Kendilerine görev verilen, her akşam saatlerce TV’lerde aynı söylemlerle konuşan yazılı, görsel havuz medyasının silahşorları da bu hususta bilgi vermiyor ya da veremiyorlar.

Söyledikleri sadece “başkanlık sisteminin aslında Türk ruhuna ne denli uygun olduğu”

Yıllardır aynı kişi ve söylemlerle bu konu usanılmadan işlenmeye devam ediyor.

Kendilerine verilen metnin dışına çıkmamak için çaba gösterip, eveleyip geveliyorlar.

Onlara göre yeni rejimin görüntüsü, “Uzun boylu, karayağız, atletik yapılı, gür bıyıklı, kartal bakışlı, yürüyüş ve duruşu farklı, güçlü, kararlı….” olmalı.

Gerekçe ve bahaneleri ise, “Oligarşik, hantal bir yapıya sahip bürokrasi gelişmelerin, ileriye gitmenin önünü tıkamakta, böylece hızlı karar verilememekte…”

Anladığımız kadarıyla bürokrasi, “Bir yere gidilmesine veya bir işin yapılmasına engel olmak” anlamında kullanılan  “ayak bağı” konumunda.

Birinci derecede suçlu, ülkenin yönetim kademesinde karar verme, uygulama, uygulatma makamında bulunan herkes yani bürokrasi

Elbette Cumhurbaşkanlığı makamı hariç.

Asıl sorun, bu makamın hızına ayak uyduramamak.

Yıllardır tek başına iktidarda bulunan, istediklerini en üst kademelere atayanlar, tüm yöneticileri değiştirenler nasıl da şikâyetçi olurlar anlamak mümkün değil.

Tıpkı “yağan yağmurda beraber ıslanıp, yürüdükleriyle” aralarında güç ve rant kavgası başlaması üzerine terör örgütü, çete ilan edilmeleri gibi.

Eğitimi, bilgisi yeterli olmayan, başarı, liyakat durumu dikkate alınmadan asla hak etmediği makamlara atama yaparsanız sonuç bu olacaktır.

Giydirilen elbise beden ölçülerine göre birkaç kat daha büyük ve epeyce bol gelmekte.

Gelişmeyi engelliyor denilen o bürokrasiyi getirenler kim?

Öyleyse başaramayan, engel olan, önünüzü tıkayanlara görev vermeyin.

Bilgi birikimli, çözüm üreten, risk alabilen, sorumluluk yüklenmesini bilen, üstünlük kullanabilen, güvenilir, çalışkan, makamları her yönüyle temsil edebilen kişileri yönetim kademelerine getirmezsen söz söylemeye de hakkın olamaz.

Başkanlık sistemi ile atılım yapmaya yönelik tüm engellerin kalkacağı söylenmekte.

Acaba işleyişi nasıl olacak? Şimdilik yanıtı yok.

İstenilen, tüm gücün tek elde toplanması, bir kişinin emir vermesi ve diğerlerinin yerine getirmesi ise asıl tehlike burada başlamakta.

Kişiye odaklı siyaset saygınlığı yok edeceği gibi, var olan sorunları içinden çıkılmaz hale getirir ve yeni sorunlarla karşı karşıya bırakır.

Demokrasinin olmazsa olmazı kuvvetler ayrılığının yok sayılması hedeflenmekte.

Asıl engel olan yasama, yürütme ve yargı.

Öyleyse uygulamadan kaldırılmalı.

“Tek adam, tek lider, tek akıl”ın egemenliğinde bir yönetim.

Ve de“dikta rejimi” nin başlangıcı.

En büyük istikrarsızlık bu yönetim anlayışı içersinde olacaktır.

Demokrasinin tanımı içersinde bu anlayışa yer yok.

Bir toplumda demokrasi ve uzlaşma kültürü zayıf, denge ve denetim mekanizması tam oturmamışsa, “en çok oyu ben aldım, milli irade böyle istedi, her şey benimle başlar ve biter, tamamı bana aittir…” uygulaması başlar.

Kişisel iktidar hırslarının sonucunda ağır olacak bedeli toplumun tamamı ödeyecektir.

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?