Başkanlık sistemi nereden çıktı

Başkanlık sistemi nereden çıktı

16 Nisan 2017 referandumu ile Türkiye’de yeni bir sistem devreye sokuldu. Anayasal altyapısı
hazırlanmadan hem de…
Çünkü ilahlar böyle istiyordu!.
Ondandır referandum günü YSK, oylamanın bitmesine dakikalar kala “mühürsüz oylar geçerli”
kararını almıştı.
Ve bu karar ile “Atı alan Üsküdar’ı geçmişti.”
12 Eylül gibi, 28 Şubat gibi, 15 Temmuz gibi, 16 Nisan’da ülkemiz açısından önemli bir tarihtir.
***
ANAP, 1983 yılında seçimlere girme hakkını kim sayesinde almıştı? O dönem Kenan Evren
MDP lideri Turgut Sunalp ’ın seçimi kazanmasını istiyordu.
Zaten “bir sağdan bir soldan iki parti yeter” diyordu.
Sağdan MDP, soldan ise Halkçı Parti vardı…
ANAP, veto ediliyordu!
Özal, ABD ziyareti yaptı. Yetkililerle görüşmeler sonucu bir plan dâhilinde anlaşıldı. Ve ABD’den gelen
talep üzerine de ANAP, 1983 seçimlerine katılma hakkı elde etti.
Ve iktidara taşındı.
İktidarı süresinde de o üzerinde ‘anlaşılan paket’ çerçevesinde siyaset yaptı.
“Çağ atlıyoruz” söylemi yapılanların simgesi idi…
***
Özal, 31 Ekim 1989’da TBMM tarafından cumhurbaşkanı olarak seçildi. ANAP liderliğinden
ayrıldı.
Önce Yıldırım Akbulut, daha sonra Mesut Yılmaz ANAP genel başkanı oldular.

Giderek Özal’ın parti üzerinde etkisi azaldı.
O günlerde başkanlık sistemi tartışmaları da yapıldı ama bu konuda adım atılamadı.
Demirel’in DYP’sinin varlığı da ANAP’ı zayıflatan bir diğer unsur oldu.
ANAP, kurucu liderinin parti üzerinde etkisini kaybetmesinin sancılarını çok yaşadı. Özal’ın vefatı
sonrasında da giderek zayıfladı ve yok oldu!.
***
3 Kasım 2002 seçimlerinde yine Washington görüşmeleri sonrası ve üzerinde anlaşılan bir
paketin uygulanması için AKP iktidara taşındı.
“Milli Görüş gömleğini çıkardım” sözü dönemin simgesi idi…
AKP’nin ve Erdoğan’ın ilk ev ödevi 1 Mart tezkeresi idi.
Fakat TBMM tezkereye CHP sayesinde “dur” dedi. Geçit vermedi. Hatta “dur” diyenler içinde AKP’de
henüz ‘gömleğini çıkarmamış’ isimlerde vardı.
Yeni bir çözüm bulundu ve ikinci ev ödevi verildi.
Ödevin konusu mayınlı araziler idi. Suriye sınırı boyunca uzanan mayınlı arazileri İsrail temizleyecek ve
bu araziyi 49 yıllığına kullanacaktı.
Derhal çalışmalar başlatıldı.
Bu defa da CHP yine taş koyuyordu. TBMM’den geçen bu konudaki düzenlemeyi AYM’ye taşımıştı ve
iptal ettirmişti.
İkinci ev ödevi de başarısız olunca yeni stratejiler planlanmaya başlandı.
Siyaset yeniden düzenlenecekti. CHP ve MHP’ye kaset kumpasları ile bu konuda adımlar atıldı.
Yargı denetim altına alınması gerekiyordu.
TSK kontrol altında olmalıydı.
Ve başkanlık sistemine geçilmesi gerekiyordu. Bu sayede TBMM’de etkisizleşecekti.
Seçilecek kişi aynı zamanda partisinin de başında kalacaktı.
Böylece Özal dönemindeki hata yaşanmayacaktı.
O dönemden gereken dersler çıkarılmıştı.
Tek kişi hem cumhurbaşkanı olacak, hem partisinin başında olacak. Hem de tek imza ile istediği
kararları alabilecekti.
TBMM devre dışı kalacaktı.
Muhalefet ile uğraşılmayacaktı.
AYM ayak bağı olmayacaktı.
YSK yapılanlara ‘meşruiyet’ kazandırma kurumu haline getirilecekti.
TRT, parti kanalı olacaktı.
Diğer medya kuruluşları da denetim altına alınarak gerçekler ile değil algılar üzerinden toplumsal
destek sağlanacaktı.
Özetle tüm sistem tek merkezin kontrolü altında olacaktı. Gereken şartlar olgunlaştırıldı ve 16 Nisan
referandumu ile de amaçlanan sisteme alel acele geçildi.
YSK “evet” kazandı dedi.
Atı alan Üsküdar’ı geçti. 24 Haziran seçimlerinde bir defa daha geçirildi.
Şimdi 31 Mart günü yeniden atı alıp Üsküdar’ı geçebilecekler mi?
Ekonomik kriz işi bozuyor.
O zaman gündemden ekonomiyi çıkarmak gerekiyor. “Beka sorunu”, Cumhur İttifakı dışındaki tüm
partileri terör üzerinden ötekileştirmek bu amaçla gündeme getiriliyor.
Devlette, devletin tüm kurumları da ellerinde…
Bakalım sandıkta vatandaş kararını verirken cüzdanı ile vicdanına göre mi karar verecek. Yoksa
yaratılan algılara göre mi?
Göreceğiz..
***
Geçen hafta dikkat çeken bir gelişme yaşandı. ABD Başkanı Trump’ın damadı ve Ortadoğu
danışmanı Kuşner Ankara’ya geldi.
Beştepe’de Erdoğan ile uzun süren bir görüşme yaptı.
Dışişleri bakanı yoktu. Fakat Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak vardı.
Kayıt tutulmadı.
Oysa devletlerarası görüşmelerde kayıt gelenektir.
Ne konuşulduğunu devlet bilmiyor.
Erdoğan biliyor, damadı bakan Albayrak biliyor, bir de Trump’ın damadı Kuşner biliyor.
Adeta devletlerarası değil de aile arasında bir görüşme yapıldı.
Yeni sistemi anlamak bakımından bu durum önemlidir.
***

Özal döneminden ders çıkarmışlardı. Başkanlık sistemi o dersin sonucudur. Devlet ile
kurumları ile uğraşmak yerine, tek kişi ile iş yürütüyorlar.
Şimdi sanırım “beka sorunu” konusunu daha iyi anladınız…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?