BEN HİÇ DEĞİŞMEDİM!!!

BEN HİÇ DEĞİŞMEDİM!!!

Ve bazen; günden kalan akşama,

Akşamın gebe olduğu geceye…

Gecenin için de çalan

Hasret türküsüne,

Aman sende der;

Radyonun sesini kapatırsın…

Sanki çevirince düğmeyi hasret

Susacak sanırsın bazen…

Bazen işte; beş harfe sığan

Hasret türküsü ve bazen;

Sessizce çekilirsiniz

Gecenin koynuna…

Seni sen anlarsın der…

Açarsın radyonun sesini

Kaldığın yerden devam edersin…

“Gözlerin doğuyor gecelerime” Bazen işte.

İnsan hangi yaşta olursa olsun mutlaka çocukluğundan kalma bir huyu vardır elbet. Birçoğumuz açığa çıkarmayı severken birçoğumuz da ayıp duygusuyla kendine kapatır tüm duygularını. Yaşamı an itibariyle ele alırsam 10 yaşımdan sonrasına bakarım. Çünkü o yaştan sonra yaşananlar hiç bir zaman unutulmaz. Kendime baktığım zaman 5 yıl daha geriye gidip o zamanları hatırlamak da güzel derken bu da yaşımın ilerlediğini sanki işaret eder gibi geliyor. Birçoğunuz gibi ben de mahallenin ele avuca sığmayan her derde deva gibi yetişen bir çocuğuydum.

Hele hiç unutmuyorum, Allah nur içinde uyutsun bir Hanife teyzemiz vardı. Titizmi titiz bir tek çocukların içinde bana seslenir ve evinin kapısını açardı. Kayınvalidesi öldüğü zaman, hiç unutmuyorum bazı eşyalarını birlikte bahçede yakmıştık… Dedim ya o zamanın telefonları biz çocuklardık. Hatta üst ve alt mahalle çocukları ile rekabete girer sokak tiyatroları hazırlar, gazete parçalarından yaptığımız biletleri 25 Kuruş’a satar, sahneler kurar ve kendi üretimimiz oyunları oynardık. Akşam olunca da mahallenin erkek çocuklarına karışır duvar başlarında komenco oynardık!! Ne demekse!!

Sonra değişik okullar, şehirler ve kasabalar derken büyüdüm. Ortaokulda çok şey öğrenmiştim. Liseye geldiğimde ise radikal bir öğrenciydim. Anlayacağınız bizim zamanımızda siyasetin temeli lisede atılıyordu. Aradaki tek farkım her iki görüşten benim için çok değerli arkadaşlarımın olması ve her kavgada; ‘Biz arkadaşız’ diye haykırıyor olmamdı. Kavgalar bittiği zaman ayrı ayrı arkadaşlarımla yaptığım sohbetlerde savunduğumuz fikirleri kavga etmeden de savunur ve hikâyesini anlatıyordum. Bu yüzden hâlâ arkadaşlarımla diyaloglarım çok sağlamdır. Siyasetin ‘S’ ile uğraşırken sevgilinin ‘S’ sine evlenen kadar hiç vakit bulamamıştım. Sevgi vermesini ve almasını bilene kirlenmemiş kocaman bir dünyadır.

Lise yıllarında radikal oluşum haklı olarak üniversite yaşamıma balta vurmuş oldum. Hayalim ve tek idealim bir fen öğrencisi olarak ya uçak, ya da maden mühendisliği olmaktı. Ama maalesef yetmedi. (puanım yetseydi de babam göndermezdi.) İlk sınava girdiğim Kastamonu Öğretmen Lisesi’nin önünde gözümün önünde birbirini bıçaklayan gençleri hala unutamadım. Neyse, o zaman okumadım da şimdi pişman mıyım; asla…

Ve yıllar sonra hak verdim babama. Işıklar içinde uyu sevgili babacığım. Şimdi bakıyorum da o zamanların sağ-sol ayrımı ile bizi bize katanlar maşallah hala siyasetin içindeler. Daha Giresun’da bilgisayarın ‘B’si bilinmezken ben 3 dilde yazılımı olan bilgisayar kursunu başarı ile bitirmiş ve eğitim verdiğim kişiler yıllarca kurumlara program sattılar. Yıllar sonra arkadaşım Ayşe ile kursta karşılaşmak güzel bir rastlantıydı. Öğretmen olmuş ve çocuklarının çoğu da yetimhane çocuklarıydı. 2 oğul edinmiştim ve tüm ihtiyaçlarını gideriyordum. Nasıl mı? Duyarlı insanlardan topladığım yardımlarla. Sonra çocuklar memleketlerinin yetimhanelerine gittiler ama biliyorum ki beni hiç unutmadılar.

19 yaşımda, 9 katlı binanın korkuluklarında oturacak kadar çılgın bir o kadar da merhamet doluydum. Yıllar sonra karşılaştığım birçok arkadaşımın söyledikleri sözlerle hiç değişmediğimi gördüm. Babam öyle bir adamdı ki… Tıpkı KARADENİZ gibi; bir anda dalgalanır ve sonrasında durulan harika bir insandı. Annen nasıl diye soranlara; ‘O bir kanatsız melek’ derim ve; ‘Sevgi yumağıydı’ diye de eklerim. Babamdan aldığım dürüstlük ve dik duruş ile annemin sevgisini katık ettikten sonra kendime biraz da çılgınlığımı eklediğim zaman gördüm ki; çocuklarla çocuk, gençlerle genç, yaşlılarla yaşlı olmasını bildim. İyi ki bilmişim. Biraz uzun oldu galiba. Yazının sonunu toparlamak gerek. Siz, siz olun içinizde ki çocuğu asla öldürmeyin. Bazen; ne sevgi dolu olmak, ne de başarılı olmak çıkar çevrelerini rahatsız ediyor olsa bile aldırmayın.

Önemli olan Che Guevara’nın dediği gibi; ‘Hayatta daima gerçekleri savun! Takdir eden olmasa bile, vicdanına hesap vermekten kurtulursun!!!…’

Yaptığınız her işte vicdanımız rahat ve huzurlu ise kişiliğiniz her hâlükârda makamlara bağlı değildir.

Ve Hz. Ömer’in sözü ile konuyu bağlamak lazım…

‘Kişiliğini makamdan alanlar, makamdan sonra kişiliksiz kalırlar.’

Önemli olan makamlar varken saygınlık görmek değildir, makam yokken de var olmaktır.

Ben dün ne isem bugün ve sonrasında var olan bugünler de hep ben olacağım. Bana katlanıp bu kadar uzun yazımı okuduğunuz için sevgi ile hepinizin yüreğine sağlık diyorum. İyi ki varsınız. Saygılarımla.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?