Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
BİR ASKER YANIMA YAKLAŞIYOR KOMUTANIM SİZİ İSTİYOR DİYOR
  • 0
  • 176
  • 11 Mayıs 2020 Pazartesi
  • +
  • -

Sevgili dostlar,
Değerli canlar,
Dünkü sohbetimde de belirttiğim gibi şu sıralar;
Evde boş-boş oturmaktansa, eski defterleri karıştırıyorum..
Ve birbirinden güzel ve birbirinden ilginç anılara rastlıyorum..
Acısıyla-tatlısıyla mülkiyeti bize ait olan bu anlarımızı kırmadan dökmeden bugünlere kadar taşıdık!
Bizden sonrada gidebildiği yere kadar gitsinler diye ‘kayıt altına’ almaya çalışıyor;
Ve dünkü sohbetimize bıraktığımız yerden özetleyerek devam etmek istiyorum..
Hani ‘yarınlar bizim’ şarkısını dinleyip ve dinleterek ‘komünistlik’ propagandası yapmıştım ya!..
Dosyam Diyarbakır DGM’YE gönderilerek gıyaben yargılanmış.
Ve ‘takipsizlik kararı’ verilip, tekrar gerisin geri gönderilmişti ve tarafıma da ‘tebliğ’ edilmişti ya..
İşte bana bu ‘tebliği’ yapan hakimimizin adı;
Edip Çelik’ti..
Ve çok renkli bir kişiliğe sahipti..
Gün olur; kimseye selam-sabah vermez…
Gün olur; kimsenin selam vermeye tenezzül etmediği insanlarla gezip tozardı…
Atatürk’e asla ve asla laf söyletmezdi…
Bazende suçsuz insanları kodese tıktığı söylenirdi!
Onun içindir ki adına kimileri;
“Deli hakim”
Kimiside “Atatürk hakim” derdi..
Sözü uzatmayalım..
Bu hakimin benimle de arası iyiydi..
Ve benim suç dosyam Diyarbakır DGM’den, Dereli ilçesine geri gönderilince hakim Edip Bey beni odacısıyla yanına çağırtarak;
“DGM’den gelen bu senin dosyaya yerel mahkeme olarak biz bakacağız. Sen 15-20 gün bir yerlere git, ortalıkta görünme ve ben davayı düşürürüm” dedi..
1976 Yılı, Temmuz aylarının başlarıydı..
Ve 23-24 Temmuz tarihinde de Ankara’da; Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER)in 3. Olağan Kongresi vardı..
Bende o tarihlerde hem Dereli TÖB-DER Şube Başkanı ve hemde Genel Merkez Kongre delegesiydim..
Yani demem o ki;
Hem hakimin tavsiyesini yerine getirmek ve hemde Ankara’da yapılacak olan TÖB-DER Kongresine gitmek için 15 gün önce Dereli’den ayrıldım ve Önce İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsün de okuyan Ahmet Tuncer Almalı’nın yanında zaman geçirip ve daha sonra da Kongreye katılmak için Ankara’ya geçtim…
Yıl 1976
TÖB-DER Kongresinin yapıldığı yer; Ankara Necati Bey caddesi üzerinde Derya Sineması..
(Yanlış bilmiyorsam şimdi TRT’ye ait)
Sabah saat 09.00 suları ve Kongre salonunun kapısındayız..
Kongre yapılacak salonun içerisi tıklım tıklım olduğu gibi ,bir o kadarda dışarıda insan var..
Yani ana-baba günü gibi dışarısı..
Kimisi öğretmen,kimi sivil..
Kimi resmi, kimisi sivil polis.
Kimi taşradan gelen öğretmen arkadaşını ziyarete gelmiş ve birbiriyle kucaklaşıp hasret gidermeye çalışıyor..
Kimiside öğretmen ağabeyini veya kardeşini ziyarete gelmiş.
Ve ayrıca bir sürüde acemi asker görünüyor ortalıkta..
Kongre yapılan salonun karşısında birde dönerci var…
Birbiriyle tanışık acemi asker ve öğretmenler kendi aralarında şakalaşıp sohbet ediyorlar..
Ve bir yandan da tost-ekmek yiyorlar..
Derken biraz sonra iki tane Askeri kamyon geliyor..
İçinden bir-iki rütbeli subay iniyor ve orada bulanan askerleri tekme tokat derdest ederek kamyonun kasasına tıkıyor..
(onların o halini görünce acıdım ve birazda üzülmüştüm)
Her neyse..
Kongrede başladı ve ben içeriye giriyorum..
Konuk konuşmacılardan: Behice Boran, Mehmet Ali Aybar ve Mustafa timisi’yi dinledikten sonra bir ara dışarıya çıkıyorum..
Dışarısı da içerisi kadar kalabalık mı; kalabalık..
Büfeciden soğuk bir ‘Yedigün’ gazozu alıp ve bir akasya ağacının gölgesine geçip, arkamı da ağaca yaslayarak soğuk gazozumu içiyorum..
Ve bir yandan, biraz önce subayları tarafından tekme-tokat dövülen askerlerin kamyona tıkılmasını düşünüyorum…
Ve bir yandan da “acaba hakim bey benim işi ne yaptı?” diye düşündüğüm sırada, yan tarafımdan gelen bir ses;
“Şaban Karakaya siz misiniz?” dedi…
Sese doğru yöneldim ve daha “benim” demeye fırsat vermeden ve parmağını bana doğru uzatan bir asker; “Siz misiniz?” dedi..
Ve ben apansız bir şekilde yakalanıp (saklanacak halim yok ya) “evet benim” dedim…
(biraz önce askerlerin derdest edilip askeri kamyona bindirilip götürülmeleri de bir şimşek hızıyla gözlerimin önüne geçirdiğim gibi ‘deli hakimin’ bana puştluk yaptığını düşünerek)
“İşte şimdi boku yedik” dedim..
Ancak bu sözleri içimden mi söyledim, yoksa dudaklarımdan da döküldü mü? inanın hala anımsayamıyorum..
Anımsayabildiğim tek şey;
Temmuz sıcağında cehennem ateşine girdiğim!
Çünkü o an ilk aklıma şey ‘deli hakimin’ bana kalleşlik yaptığı geliverdi!..
Ve mecburen (Salondaki arkadaşlara haber veremeden) askerin beni yönlendirdiği askeri kamyonete doğru ister-istemez gitmek zorunda kaldım..
Ancak, nedense asker beni kamyonetin arka tarafına değilde, ön tarafına doğru yönlendirince içime bir serinlik çökmeye başladı…
Ve asker beni kamyonetin direksiyon tarafına yaklaştırdı..
Pencereden içeri baktığımda kasketini kaşlarına kadar indirmiş ve (bize değilde) ileriye doğru bakan bu komutanı hiç zaman geçirmeden tanıdım..
Bu benim çocukluk arkadaşım..
Gençlik sırdaşım; Engin Türker olduğunu hemen anladım..
Ve beni getiren askere dönerek;
“Beni çağıran komutanın bu mu? dedim..
Asker de tebessüm ederek; Evet” deyince;
Ben (sevinçten midir, yoksa az önce yaşadığım korkudan mıdır bilemem) “Senin komutanının ağzına (.)çayım” dediğimi çok iyi anımsıyorum..
Meğer beni ‘korkudan altıma kaçırtan’ adam, benim en yakın ve samimi arkadaşım Engin Türker’miş..
Yaptığı bu ağır şakayla beni bir hayli terleten sevgili arkadaşım;
O tarihlerin Genel Kurmay Başkanı Semih Sancar’ın özel Yaveri olup ve aynı zamanda ‘İngilizce dil çevirmenliğini’ yapıyordu..
Yani (laf aramızda) sevgili arkadaşım bana hava basıyordu!
Meğer, o gün Necati Bey caddesi üzerinden bir görev için yol alıyormuş sevgili arkadaşım..
Ve geçerken kalabalığı görünce de;”bu toplantı neyin nesidir?” diye sormuş…
TÖB-DER’in Olağan Kongresinin yapıldığını öğrenince de içinden;
“Bu toplantıya mutlaka bizim Şaban hocada’da gelmiştir”diyor.
İşlerini bitirip aynı yoldan geri dönünce şoförüne şöyle diyor;
“Buradan çok ağır geç, arabadan inmeden birisine bakacağım”
İlahi tesadüf bu ya; beni akasyanın altında gazoz içerken görüp tanıyor ve arabayı bir kenara çektirdikten sonra askerini benim durduğum yeri ve beni tarif ederek bana gönderiyor..
Ve bana o unutulmaz ağır korkutucu şakasını yapıyor..
Ki, ne zaman Ankara’ya gidip o caddeden geçsem veya sohbet sırasında ne zaman bir TÖB-DER Kongresi geçse, birdenbire arkadaşımın bana yaptığı o şakayı anımsarım..
NOT;
Bundan 44 yıl önce yaşanan bu anımın bir fotoğrafı olmadığı için ve sevgili arkadaşımı (tanımayanlar için) Giresun Kale gezisinde çektirdiğimiz bir fotoğrafı paylaşmak istedim..

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM