Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
BU SOHBETİMİZ GİRESUN’A ÖZGÜDÜR AYNI ZAMANDA MUTFAK KÜLTÜRÜDÜR
  • 0
  • 170
  • 13 Nisan 2020 Pazartesi
  • +
  • -

Sevgili dostlar,
Değerli canlar,

Üst başlıkta da belirttiğim gibi..
Bugünkü sohbetimiz Giresun’a özgü olacak…
Ve doğanın bize bağışladığı bitkisel zenginlikleri anlatırken, öte yandan haliyle mahalli ‘mutfak kültürümüz’ de öne çıkacak..

Sevgili dostlarım;
Bilenler zaten biliyor…

Ben, kökeni Giresun olup, ancak gurbette doğup, gurbette büyüyen genç nesillerde bilsin diye böyle bir konu seçmeyi düşündüm..

Tabi aynı zamanda -koşulları gereği doğduğu ilden uzak kalan- Giresunlular da bir kez daha anımsasın istedim..

“Peki, şimdi durup-dururken bu da nereden aklına geldi?” diye düşünenleriniz varsa, hemen onuda yanıtlayayım;

“Üç haftaya yakın bir zamandır dışarı çıkamayıp ve salt evde hapis kaldığım yetmiyormuş gibi, beton yığınlarından dışarıya bahar gelip-gelmediğini göremediğimden”

“Korana virüsünün” bizleri sorgusuz-sualsiz,istek dışı evlerimize hapis ettiğinden…

En önemlisi de; büyük sanayi kentlerinde yaşayanların ‘sokağa çıkma yasağı’ yüzünden ve başta ekmek olmak üzere gündelik beslenmelerinin piyasadan elini-eteğini çekip ‘gıda seferberliği’ yaşadıklarını televizyonlardan izleyince, birdenbire aklıma bizim yörede yetişen ‘mutfak bitkileri’ geliverdi…

Örneğin;
Alın size yöremizin dört-bir yanında yetişen ‘Kaldirik’ bitkisi;
İster turşusunu yapın, isterseniz taze taze tüketin.
İster kızartmasını, isterseniz mücverini yapıverin…

Örneğin;
Şimdi tarla ve bahçelerde ‘sakarca’ öylesine güzel çiçek açmıştır ve öylesine tazedir ki;
İster bol yumurtayla kızartmasını yapın, isterseniz kavurma veya mücverini yapın…
Tercih sizin..

Şimdi güneş almayan ve toprağın -bahar sıcaklığı ile- Isırganlar öylesine yemyeşil ve öylesine taptazedir ki;
Pişirip ezmesini yaptıktan sonra sıcak-sıcak tüketin, isterseniz; soğuttuktan sonra üzerine kaymaklı süt dökün mısır ekmeği ile yiyin…

Ve;
Şu sıralar bahçe kenarlarında ‘mendekler’ öylesine boy atmış ve öylesine yeşerip yeşermiştir ki; mısır yarması ve ala fasulyeyle pişirilen çorbasının tadına doyum olmaz..

Aaaahh ah!
Yöremizde yetişen bitkisel zenginliklerin hangi birisine sayayım kardeşim?

Bundan bir aya yakın zamanda -kaldirik familyasından- (yöre tabiriyle) ‘Kabalak’ denilen bitkilerde yetişip adam boyu olacak…

Kur turşusunu; ister taze taze kavurarak sıcak sıcak ye…
İstersen soğuk soğuk, serin serin ye…
İkisinin de ayrı ayrı bir güzelliği ve tadı var…

Daha çok yaylalarda ve yüksek rakımlarda yetişin Ezeltere bitkisini de sakın unuttuğumu sanmayın…
Bunun da kendi özgü bir damak tadı vardır…
Örneğin;
Bol sarımsaklı ve manda yoğurdu ile yapılan ‘cacığın’ tadına doyum olmaz…

Mademki yayla bitkilerinden örnek verdik…
O zaman yayla çayırlarında yetişen ve çorbasını yaptığımız (yöre diliyle adına) ‘Gücüktene’ dediğimiz bitkiyi de unutmayalım.

Yaya denilince daha çok nemli alanlarda yetişen ‘evelekleri’ hiç unutur muyum?

En ufak bir çisede, başını toprağın üzerine çıkaran o bembeyaz ‘Evelekleri’ (bir başka ifadeyle yayla mantarı) unutursam eğer, o zaman ‘yaylanın’ bir anlamı, tadı-tuzu olmaz ki!

Bak; ‘Evelek ve mantar’ deyince birdenbire aklıma ormanlarda ve bahçelerde yetişen ‘acı mantarlar’ geliverdi..
Bahçe mantarları (Tavuk mantarı da denir) o sapsarı et tadında olan mantarlarla yine gerektiğinde çiğ-çiğ yenen sapsarı ‘Geyik mantarlarını’ da anımsadım..

Doğanın bizlere bağışladığı ‘mutfak bitkileri’ bu kadarla sınırlı değil…
Daha ‘çalı çileğinin’ taze yapraklarından çorbasını yaptığımız bitki yaprakları da var…

Daha taze ve yemyeşil üzüm yaprağı toplayacağız zeytinyağlı dolma yapmak için taze üzüm yapraklarının da mutfağımızda bir yeri olduğunu söylemeliyim..

Daha sayayım mı?
“Yeter bu kadar” dediğinizi duyar gibiyim…
İyi o zaman…
“Yeter” diyorsanız,yeter!
Bende yoruldum zaten…

Şimdi efendim..
Özetin özeti:
Bu sözünü ettiğimiz ve bizim yöremize ait ‘mutfak bitkileri’ hiçbir tarımsal çalışma yapmadan, doğanın bizlere bedavadan bağış yaptığı bitkilerdir…

İster kendi bağınız-bahçenizden toplayın, ister komşunuzun bağ ve bahçesinden ‘izin’ alarak toplayın kimseler laf etmez…

Ancak, şehir merkezinde oturanlar, bu ‘mutfak bitkilerini’ toplama şansları olmadığı için,yöre halkı satmak için çarşıya getirdikleri bu ürünleri parayla satın alırlar…

Yani demem o ki;
Köylerde bedavadır..

Ha, unutmadan şunu da söyleyeyim;
Doğadan toplanın bu ‘mutfak bitkileri’ köylerde bedava olmasına bedavadır ama…
Beş yıldızlı,altı yıldızlı otellerde(en azından şu sıralar )en revaçta mutfak yemekleridir bunlar…
Şimdi düşünüyorum da;
Bu mutfak kültürüne yabancı olmayan gurbetti ki Giresunlular; bu sözünü ettiğim doğal ürünlerin yemeklerini özlüyorlar mı acaba?

Veya da (parayla da olsa) bulundukları yerlerde, yaşadıkları kentlerde bu yöre bitkilerini satın alıp, özlemlerini giderebiliyorlar mı dersiniz?

Ve son söz;
Eğer (memur ve öğrenci göçü hariç) ilimizden son otuz-kırk yıldır akın akın büyük şehirlere göç eden yöre halkımızın;

Herkes yaşadığı yörede istihdam edilseydi…
Örneğin (tıpkı Bağ-Kurlular) gibi toprağının üzerinde çalışmak isteyen köylülerinde -geleceğe dair) bir güvencesi olup, korkusu olmasaydı…
ve çocuklarını okuttukları okulların kapılarına kilit vurulmasaydı;

Acaba yöre köylüleri yinede topraklarını terk edip, o taş yığını kentlere göç eder miydi?
İnanın ben en çok bunu merak ediyorum…
Ve bu duygularla da sözü sizlere bırakıyorum…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM