BULANIK SUDA BALIK AVLAYANLAR İKİDE-BİR AYNI YARAYI KAŞIYANLAR

BULANIK SUDA BALIK AVLAYANLAR İKİDE-BİR AYNI YARAYI KAŞIYANLAR

Bugünkü sohbet konumuz; Osman Ağa…
Namı-diğer Topal Osman…

Neden bu konuyu seçtim?
Bu konuyu seçmemin iki nedeni var.
Birinci nedenim; 2 Nisan tarihi Osman Ağanın ölüm tarihi..
İkinci gerekçem ise; bazı kesimlerin ikide-bir, durup-dururken gündeme getirip,aşağılamaya çalışmaları ve hakaret etmeleri..

O tarihlerde aynı ilin nüfus kütüğünde kayıtlı olan Ali Şükrü bey ile Osman Ağa arasında yaşanan o müessir olay ( keşke bu olay yaşanmasaydı) ikide-bir gündeme taşıyarak, kapanmış yaraları her nedense kaşımak istiyorlar…
Kabuk bağlamış yaranın ve unutulan bir olayın üstünden yağ çıkarmaya çalışıyorlar!

Aradan yüz yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen…
İki komşu ilin insanları bu konuyu ve yarayı kapatmak istemesine karşın…
Her nedense -kapanmaya yüz tutmuş- bu konuyu ikide-bir gündeme taşıyarak, unutturmak istemiyorlar…

Niye?
Neden?
Niçin?
Aradan bir asır geçmesine rağmen, bu kabuk bağlamış konuyu sürekli gündeme taşımanın kime ne faydası var?

Üstelik neden hep (Topal) Osman Ağaya saldırılmak isteniyor?
Kurtuluş Savaşı öncesi Rus-Çarlık ordusunu Tirebolu sınırları içinde bulanan Harşıt Çayında durdurduğu için mi?

Başta İngilizlerin ve Batılıların kışkırttığı Pontos Rum Çetelerine ve (O günün statüsüyle) başta Giresun kasabası olmak üzere;
Merzifon dolaylarında…
Sinop merkez ve dağlarında…
Samsun’un düzlüklerinde ve Tekkeköy yöresinde, köyler yakıp yıkan…

Yüzlerce, binlerce yıllık ortak yaşamın ortaklığını bozup, onun yerine Doğu Karadeniz Bölgesinde boydan-boya ‘Pontosculuk’ düşleri kurup ve ‘Pontos Devleti’ kurma hayalleri kuran, pontos çetelerine karşı çıktığı için mi acaba bugünde aramızda hala rahatsız olanlar var?

Üstelik neden hep ikide-bir Osman Ağayı -olumsuz anlamda- gündeme getirip;
“Katil ve Eşkıya” sıfatı yakıştırarak gündeme taşıyorlar?
Neden?

Kurtuluş Savaşının ön günlerinde Sovyetler Birliği limanlarına fındık götürüp ve onun yerine silah satın alıp, Kuva-yi Milliye’ye silah sağladığı için mi?

Emperyalist işgal kuvvetlerinin yanında değilde, bütün inancıyla Mustafa Kemal Atatürk’ün yanında Kuva-yi Seyyaresiyle birlikte saf tuttuğu için mi?

1920 yılında Mustafa Kemal ile Ankara’da görüşüp ve Giresun’a döndükten sonra 42. Gönüllü Alayını kurup, ve daha sonra yine 47. Gönüllü Alayını kurup, Kurtuluş Savaşı içerisinde, çeteleriyle birlikte düşman mermilerine göğsünü siper ettiği için mi?
Sahi neden?

Belkide itirazsız bir şekilde Mustafa Kemal Atatürk’e inanmış olup ve onun kuracağı ‘Cumhuriyetin’ içinde yer almasından rahatsız olmuşlardır!

Kim bilir, belkide Mustafa Kemal Atatürk’ün, milis kuvvetleri içinde en çok Osman Ağaya güvenmesinden ve onu çeteleriyle birlikte kendine ‘Muhafız Alayı’ kurmasından da o gün olduğu gibi bugünde hala rahatsız olmuş olanlar vardır!
Neden olmasın?

Geçtiğimiz günlerde koskoca TRT kurumu yaptığı bir programda (topal) Osman Ağayı ‘katil’ tarif eden bir soru sorulmuştu…
Bunu o gün birçok insan yadırgadı ama ben doğrusunu söylemek gerekirse pek yadırgamadım…

Çünkü bundan yaklaşık yirmi yıl önce koooskoca bir profesör olan Toktamış Ateş’in, Osman Ağa için söylediği ‘Eşkıya’ tabiri kullanmasını hiç mi-hiç unutmadım…
Ve bir gün sonrada Nazlı Ilıcak hanımefendi kullanmıştı aynı ifadeyi…
Bir-iki gün sonra -gelen tepkiler üzerine- Prof. Dr. Toktamış Ateş geri adım atarak, özür dilemişti ama Nazlı hanım dilememişti…

Bu nedenle “pek yadırgamadım” ifadesini kullandım…
Çünkü koskoca prof unvanlı birileri Kurtuluş Savaşının içinde yer alanlara “Eşkıya’ diyebiliyorsa…
Ve bu ifadenin karşısında Üniversitelerimizde kooooskoca Tarih Bölümü Başkanları,Rektörleri,Akademisyenleri sus-pus oluyorsa!
Bizi de susmak düşer öyle değil mi?

Sohbetimizi yavaş yavaş sonlandıracak olursak…
Ancak sonlandırmadan önce ‘kafamın içinde’ dolaşan bulanık soruların ‘yanıtı’ içinde sizlerden yardım istiyorum…

Sizlerinde kafasına şöyle sorular takılır mı?
Bu ülkenin ‘kurtuluşu’ ve ‘kuruluşu’ için canını-dişine katan…
Padişahlığı ve saltanatı kaldırıp, onun yerine cumhuriyeti kuran; liderleri karalaya-karalaya ne yapmak istiyorlar?
Hakaret edip, aşağılaya aşağıya nereye varmak istiyorlar?

İşin en düşündürücü ve paradoks yanı da;
Bir yanda bu ülkenin kurtuluşunda, kuruluşunda yer alanlar; yerin dibine sokulmak isteniyor!
Öbür yanda bu kahramanlara ‘başkaldıranlar’ baş tacı ediliyor…
İşte bu karmaşanın içinden dışarıya çıkamıyorum bir türlü…

Örnek mi istiyorsunuz?
Sizlere tonlarca örnek verebilirim de, ancak daha fazla canınızı sıkmamak için bir-iki örnek yeter diye düşünüyorum.

Örneğin;
Cumhuriyetin kuruluşuna ve yeniliklerine karşı çıkan, gericilik ve dincilik hareketinin başını çeken Şeyh Sait’e günümüzde övgüler düzülüp ve adına ihtişamlı ‘anma’ organizasyonları yapılırken; öte yandan siz kurtuluş Savaşı kahramanlarımızdan Antepli Şahin Bey adına hiçbir şey yapıldığını duydunuz mu?

Siz hiç Çerkez Ethem’in, Yunanlılarla işbirliğine gittiğini ve aynı zamanda 1921 Ayaklanmasını gündeme getirilip, kamuoyunda değerlendirildiğini hiç tanık oldunuz mu?
Siz hiç Konya Ayaklanmasından ve onun liderinden…
Yozgat ayaklanmasından ve onu öncülük edenlerden…
Siz hiç Anzavur Ahmet’in kim için ayaklandığını söz eden birini duydunuz mu?
Şeyh Eşref”i ayaklanmaya kimin ve kimlerin teşvik etmesinden söz eden bir ‘bilen’ veya ‘yetkiliyi’ gördünüz mü?

Son bir örnek;
Siz hiç Menemen Gerici Ayaklanmasının liderinin kim olduğu bilinmesine rağmen, hiçbir zaman ‘Derviş Mehmet’in’ horlanıp aşağılandığını duydunuz mu?

Ama Atatürk’e dil uzatan, uzatabiliyor!
Atatürk’e ve onun arkadaşlarına hakaret edenler el-üstünde tutulabiliyor…
Atatürk’ün manevi şahsiyetine hakaret edip ve hırsını dahada zirveye çıkararak ve “Keşke Yunan kazansaydı” diyenler, hasta yatağında ziyaret edilip “geçmiş olsun” denilebiliyor!
Ama sıra Mustafa Kemal’in muhafız Alayı komutanına gelince, ağza alınmayacak hakaretler edilebiliyor!..

İşte ‘yanıtını’ bulamadığım bu düşünce bataklığından bir türlü dışarı çıkamıyorum ben!

Sözün fazla uzadığını biliyorum…
Ancak koskoca bir tarih, bir sayfaya nasıl sığdırılır açıkçası ben onu bilemiyorum…
Onun için son sözü Mustafa Kemal Atatürk’e bırakıyorum…
Bakalım kısaca ne demiş (topal) Osman Ağa için;

(Osman Ağayı sevmezler, Ulus meydanında bacaklarında ters asıldığını görünce eski Meclis binasının penceresinden olayı izleyen Mustafa Kemal’in dudaklarından şu sözler dökülür)

“Yazık…Bu adamın kurtuluş savaşında gösterdiği yararlıktan dolayı Ulus meydanına altında heykeli yapılsa az gelir.”

(Mustafa Kemal Giresun’u ziyarete geldiğinde ve gazi caddesi üzerinde kışkırtıcıların oğluna söylettiği:)
“Paşa, paşa…Babamın katili nerede? Babama ne oldu?” sözüne Mustafa Kemal’in verdiği yanıt;
“Baban cumhuriyet şehididir evladım” der…

Ve daha sonra…
Ve daha sonra da;
“Onu, Giresun’un en güzel göreceği yere defnedin” diye talimat verir…

Son söz;
Bırakın Mustafa Kemal Atatürk’e saldırmak için Osman Ağanın ismini kullanmayı…
Bırakın ikide-bir Ali Şükrü Bey ve Osman Ağa olayını kaşımayı!
Aradan geçmiş yüz yıl ve siz hala kan davası güdüyorsunuz!
Boşuna uğraşmayın beyler, bu olaydan yağ çıkaramazsınız!

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?