ÇARPIK DİNDARLIK ANLAYIŞI

ÇARPIK DİNDARLIK ANLAYIŞI

Geçenlerde arkadaşlarla piknik için Cide’ye bağlı güzel bir mesire yerine gitmiştik. Bu arada Cide Belediyesini bu güzel hizmetlerinden dolayı tebrik ediyorum. Neyse, her pikniğin nerdeyse vazgeçilmezi olan mangal faslına gelmiştik. Kömürler öyle yanıyordu ki biraz yüksek sesle arkadaşa dedim ki : “Düşünsene! Şuradaki ateşe dayanamıyoruz, ya cehenneme düşersek halimiz ne olur? Düşünsene! Namaz yok, oruç yok, kurban yok, şu yok bu yok. Ne yapacağız o zaman?” Bunu duyan diğer bir piknikçinin verdiği cevap işte çarpık dindarlık anlayışını yansıtıyordu. Adam şöyle dedi: “İki iyilik yaparsın cennete gidersin“
Her şeyden evvel şunu belirtelim. Cehennemden kurtulup cennete gidebilmek için iman ve salih amel lazım. Bunun için de evvelâ Allah’ın emirleri ve yasakları dikkate alınarak yaşanmalıdır. Allah’ın emirlerine farzlar, yasaklarına da haramlar denilir. Bir Müslüman en başta bunları dikkate alarak yaşamak zorundadır. İşte bunları yerine getirdikten sonra iyilik nevinden ne yaparsa elbette cennet yolunda siciline müsbet olarak bu davranışları da yansıyacaktır.
Tam burada şunu belirtelim yapılan her hangi bir iyilik emredilen bir farzın yerine sayılmaz. Misal, bir fakirin karnını doyurduğumuzda bu davranışımız mesela sabah namazı yerine sayılmaz. “Bakma benim namaz kılmadığıma ama ben hayır hasenatı çok yaparım, hiç kötülük yapmam” diyenlerin yanıldığı nokta da burasıdır.
Elbette yapılan hiçbir iyilik boşa değildir. Yeter ki Allah için yapılsın.(Tevbe 9/120, Kehf 18/30). Yarın büyük mahkemede ilk sorgu olan namazın hesabını verirken “Ya Rabbi namazım yok ama caminin halılarını ben almıştım, minaresini ben yaptırmıştım” demekle namazın hesabını veremezsin. Bu manada hiçbir ibadet, hiçbir amel başka bir amelin yerine değerlendirilmez. Her davranış ayrı ayrı değerlendirilir.
Kurban kesmek yerine bedelini fakirlere vermekle de kurban ibadeti yerine getirilmiş olmaz. Her ibadetin formatı belirlenmiştir. İbadetler dinin sahibi tarafından konulan formata uygun yerine getirilmelidir.
Diğer taraftan bu tür çarpık dindarlık anlayışının doğması noktasında hocalarımızın da vebali var bence. Neden mi? Din anlatımında bir konuyu etraflıca anlatmıyor bazı hocalarımız. Bir konudaki ayet hadisi alıp bütün hükmü onun üzerine bina ediyor. Mesela çölde susuzluktan ölmek üzere olan köpeğe kuyudan su çekip sulayan fahişenin cennete gitmesi anlatılır. Lakin eksik anlatılır. Öyle bir üslup kullanılır ki “sadece bunu yap cennetten yerini kap” şeklinde anlaşılır. Hâlbuki bu olay şefkat ve merhamet ile alakalıdır. Bu tür iyiliği teşvik babındandır. Yoksa farzları terk et, bu tür iyilikleri yap manasına gelmez. Anlatılan bu kıssadan çıkarılacak hisse şu olmalıdır: Farzları terk etmeden, haramlardan da uzaklaşarak bu tür iyiliklerle Allah’ın rızasını kazanmaya bak.
Başka bir misal. Tevbe konusu anlatılırken öyle bir üslup kullanılır ki bu vaaz dinleyenleri adeta günaha teşvik eder. Nasıl olsa tevbe var, tüm günahları siliyor, tevbeni bin kere de bozsan bir şey olmazmış, o halde biraz daha vur patlasın çal oynasına devam eder sonra bir tevbe ile günahları sıfırlarım, yaşım daha genç zaten! İşte bunun adı tevbeyi sulandırmadır. Hâlbuki tevbe günaha teşvik değil günahtan uzaklaşmanın aracıdır.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?