DAHA İYİ EĞİTİM

DAHA İYİ EĞİTİM

Öğrencilerin gelecekleri için, çok iyi bir eğitim süzgecinden geçmelerinden başka seçenekleri kalmadı.

Görünen o ki, onların çoğunluğu bu konuyu gündemlerine almamakta ısrar etmekte.

Üzücü olanı, onlara yön verebilecek, deneyimlerini aktarabilecek veli, öğretmen, yöneticilerin de epeyce azalmış olmaları.

Bazen iyi tanımı da yetmeyebilmekte.  İyi, hem de çok iyi yetişmeyen bir gencin aldığı eğitimle hedeflerine ulaşabilmesi çok güç.

Günümüzde coğrafi sınırlar yer belirlemeden öteye geçmemekte.

Ekonomik sınırların şekillendirdiği küçülen dünyada, gençler hem kendi aralarında, hem Avrupa, Amerika ve diğer gelişmiş ülkelerdeki akranlarıyla yarışmak zorundalar.

Alanlarında başarılı olabilmek için aldıkları akademik eğitimin yanı sıra, çok iyi bir yabancı dil eğitimi almaları gerekmekte.

Ülkemizdeki vakıf ve devlete ait üniversite sayısı 200’e yaklaştı.

İçlerinden ancak bir, ikisi dünya üniversiteleri arasından ilk 1000’e girebilmekte.

Üniversitelere, bulundukları yerleşim yerlerine ekonomik katkıları olsun yeterli gözüyle bakılmakta.

Nasıl bir eğitim, üniversite ve gençlik sorusuna yanıt aranmamakta.

Üniversitelerin gerçek sahipleri gençler ve bilim adamları olmalıdır.

Siyasi ve istismarcıların çözüm önerileri üniversitelere yarardan çok zarar vermekte.

Daha nitelikli eğitim ve daha iyi bir gelecek için bir araya gelinmediği sürece, okul öncesinden üniversiteye değin yığınla biriken sorunlara çözüm bulunması olanaksızlaşacaktır.

Eğitin en önemli ve pahalı yatırım olup, her yatırım gibi riskleri bulunmakta.

Birçok yatırımdan farklı olarak başarısı uzun yıllar sonra ortaya çıkmakta.

Okul öncesine başlayan bir çocuğun üniversiteyi bitirene kadar ki süresi, sonuçlarının alınması en az yirmi yıl sonra gerçekleşmekte.

Ülkemizde bu konu hep hafife alınmış, her yıl artan öğrenci nüfusunun eğitim ihtiyaçlarını karşılayacak strateji benimsenmemiştir.

TEOG ve YGS sınav sonuçları açıklandığında on binlerce öğrenci “sıfır” çekmekte, bu sorunun kaynaklanma nedeni araştırılmamakta.

Günümüzde herkese kalıplaşmış bilgiler ezberletilmekte, bireylerin yetenek ve zeka düzeylerine göre oluşturulmuş programlar uygulamasına geçilmemekte.

Böylece eğitimde verimlilik artmamakta, doğru insana doğru eğitim verilememekte.

Gelişmiş ülkeler 1970’li yıllardan itibaren öğrenci merkezli eğitimi uygulamakta, günün koşullarına uygun değişiklikler yaparak başarıya ulaşmaktalar.

Bizde ise hep öğretmen odaklı bir eğitim uygulanmış, başarısızlığı görüldüğü halde bir türlü dönüşüm yapılamamış, böylece öğretimin öğeleri arasında hep çatışma yaşanmıştır.

Öğrencilerden önce öğretmen, yönetici ve velilerin eğitilmesi gerekmekte.

Aktif katılımcı, konuşan, soru soran, sorgulayan, kendi sorunlarını çözebilen, düşünen, tartışan, anlayan, birlikte çalışabilen ve değerlendiren öğrenci,

Soru sorduran, düşündüren, tartıştıran, dinleyen, etkinlik geliştiren, uygulayan, yönlendiren, motive eden, değerlendiren, kendini geliştiren ve birlikte çalışabilen öğretmen,

Öğretmen ve öğrencilerin ne yapmaları gerektiğini, kurumun temel hedef ve ilkelerini bilen, uzak görüş sahibi yöneticiler,

Okulla bağlantısını güçlü kılan, çocuğumun tüm ihtiyaçlarını karşılıyorum gerisi öğretmene ait demeyen veli ile belirlenen hedeflere ulaşılabilinir.

“Proje Okul” adı altında ülkemizin en başarılı okullarını sıradan okullar durumuna getirerek başarıyı yakalayamazsınız.

Önemli olan, diğer okulları da bu okulları örnek almalarını gerçekleştirmek olmalıdır.

Osmanlı’nın küllerinden yeni bir ülke yaratan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu M. Kemal Atatürk der ki; “En önemli ve verimli görevlerimiz milli eğitim işleridir. Milli eğitim işlerinde kesinlikle zafere ulaşmak gerekir. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu şekilde olur.”

 

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?