DEMEK Kİ,  YILDIZLAR DA KAYARMIŞ !

DEMEK Kİ,  YILDIZLAR DA KAYARMIŞ !

Bir mahallemiz vardı eskiden bizim. Mahalle sakinleri olarak beraber güler, beraber ağlardık. Neşemiz de tasamız da ortaktı. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. İtilir-kakılırdık, dışlanır-horlanırdık bazen. Maddi ve manevi anlamda zulme uğrardık, tartaklanırdık çoğu kez. Ama tüm bunlara göğüs gererdik, yılmadan usanmadan. Çünkü bir “ideal”in peşindeydik, “mukaddes bir dava”nın erleriydik biz. Her şeye rağmen tutunmuştuk birbirimize, sabrediyorduk ve ayakta kalmasını beceriyorduk. Zira bizi biz yapan “değerlerimiz” vardı, uğruna can feda edilesi ulvi değerler. Meşakkatlere katlanmayı, çile çekmeyi, zorluklara göğüs germeyi sonsuz mutluluğa çeviren “kutsal değerler.”

Derken bir fısıltı yayıldı Atlantik ötelerinden, Pentagon taraflarından. Dedi-kodular kulaktan kulağa dilden-dile dolaşmaya başladı. Mahalle sakinlerinden bazılarına “mahalleyi terk etme” karşılığında bir takım koltuklar, menfaatler vadedildiği yaygaraları kapladı dört köşeyi. Önceleri ihtimal vermedik bunların doğruluğuna, iftira dedik, ama zamanla yanıldığımızı anladık ve “kale içten fethedilir” gerçeğiyle yüz yüze geldik.

 

“Made ın ABD ve İsrail” fısıltıları önce fırtınaya sonra da kasırgaya dönüşünce, “dünya metaı”nın aldatıcı ve çekici cazibesine dayanamayan bazı insanlar rüzgara direnemeyerek, mahalleden birer ikişer göç etmeye, karşı mahalleye yerleşmeye başladılar.“Yapmayın-etmeyin. O mahallenin havası-suyu size göre değildir. Bu bir tuzaktır, fitne-fesattır…” dedik, ama dinletemedik. Nihayet birçok yol arkadaşımız bir ömür boyu eleştirdikleri, tenkit ettikleri “karşı mahalle”yi böylelikle “mesken” edinmiş oldular ama kendilerine de yazık ettiler. Nasıl mı? İzah edelim:

 

Bizim mahallenin sakinleri arasında nice siyasilerimiz vardı, duruşları dik, omurgaları sağlamdı. Yüzleri ak, alınları açıktı. Milletin emirlerine amade idiler,“halka hizmeti Hak’ka hizmet” kabul ederler idi. Haksızlık yapmazlar, haram yemezler idi. Toprağın hem üstünü hem de altını düşünürler idi. Karşı mahalleye taşınalı bu hasletlerin büyük bir bölümünü kayıp ediverdiler. Eski arkadaşların kahir ekseriyeti şimdilerde kirli hesaplarla meşguller. Nereden ne kadar götürebilirim, hangi ihaleyi hangi akrabama kazandırabilirim, hangi makam veya koltukta ne kadar fazla kalabilirim, servetimin üstüne ne zamanda ne kadar koyabilirim bunların hesabıyla meşguller. Öylesine meşguller ki, başlarını kaşıyacak zamanları yok, bu kadar yoğun çalışıyorlar! Hatta, bu sebepten dolayı, liderleri tarafından azarlanıyor, eleştiri alıyorlar.

 

Bizim mahallenin sakinleri arasında nice akademisyenlerimiz, öğretmenlerimiz, din görevlilerimiz vardı. Ölçünün Kur’an ve sünnet olduğunu, Cenneti-Cehennemi, günahı-sevabı, haramı-helali öylesine güzel anlatırlar idi ki, dinlemeye doyum olmazdı. Bu zat-ı muhteremlerin ekseriyeti karşı mahalleye taşınalı AB müktesebatına göre yaşamanın faydalarını faziletlerini, domuzun kasaplık hayvan olması gerektiğini, zinanın suç sayılmamasının nedenlerini anlata anlata bitiremiyorlar. Vah vah vah. Eyvah ki eyvah! “Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli.” Acımaktan, üzülmekten başka elimizden ne gelir ki.

 

Bizim Mahallede kimler yoktu ki. Şimdilerde “Amerikasız olmaz, AB’ye giremezsek mahvoluruz” diyenler, eskiden mahallemizin radikalleri idi. Mitinglerde “kahrolsun Amerika, kahrolsun Siyonizm” sloganları atarak büyümüşler idi. Demek ki, insanlar bu kadar “dönüşebiliyormuş.”

 

Mahalle sakinleri arasında mürşidlerimiz, müridlerimiz, sufilerimiz, şeyhlerimiz var idi. Karşı mahalleye geçeli tanınmaz hale geldiler. Kimileri A.KALKANCI gibi kılık değiştirdiler, kimileri M.GÜNDÜZ misali toz oluverdiler, kimileri de Amerikan kapitalizminin menfaatlerini koruma ve kollamayı hayatlarının gayesi haline getirdiler.

 

Bizim Mahallemizde edep ve haya timsali hanım bacılarımız, kızlarımız var idi. Tesettürleri, tebliğleri, hayatları Asr-ı Saadet hanımları gibiydi, gıpta etmeye değerdi. Mahalle değişeli onlarda değişti. Bu konuda yorum yapmak istemiyorum, durumu merak edenler çevrelerine baksınlar, her şey ayan-beyan meydanda, fazla söze gerek yok.

Kahir ekseriyet böyle de diğer azınlık ne halde? Atalarımız ne güzel söylemişler: “Kurunun yanında yaş da yanarmış.” Bizim Mahallenin halini mi merak ediyorsunuz? Elhamdülillahi Rabbi’l ÂlemÎn. Kâinatın hâlıkı, sahibi, rezzakı ve hakimine sonsuz şükürler olsun. Ki, bizleri fitne ateşinden korudu, bize acıdı, kurda-kuşa yem, emperyalizme dolgu malzemesi olmaktan korudu, çok şükür…

“Değiştik” diyorlardı, demek ki değişim buymuş. Değişmediğimiz için Allah’a ne kadar şükretsek azdır. Eski dostlardan bazıları hallerinden memnun bir eda ile “siz hala niye oradasınız” diye bizi sorguluyorlar. Bizim hala ne diye burada olduğumuzu bilmeyen mi var, var ise izah edelim: Bizim idealimizin ve davamızın bedeli madde ile ölçülemez. Bizler ebedi olan Ahiret hayatını geçici dünya hayatı ve menfaatine tercih edecek kadar şaşırmış değiliz. Kaldı ki Siyonizmin kirli ve lanetli parası bizi satın almaya yetmez, ne kadar çok ve değerli olsa da… Bizler bu nedenle hala buradayız arkadaş. Ömrümüz süresince de burada olabilmemiz için Allah’a daima dua ederiz.

 

Selam ve dua ile….

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?