DİKTATÖRLERİN’DE BİR SONU VARDIR ÖLÜM ŞEKİLLERİ BENZEŞ VE AYNIDIR

DİKTATÖRLERİN’DE BİR SONU VARDIR ÖLÜM ŞEKİLLERİ BENZEŞ VE AYNIDIR

İnanılacak gibi değil ama;
Aynen üst başlıkta dediğim gibi…

Bu yeryüzünde halkın başına ne kadar musallat olmuş diktatör ve faşist karakterli liderler başa gelip- geçmişse;
Ve -yönetmek istediği- halkı hep baskı, zulüm ve korku iklimi yaratarak yönetmişse;
Tüm faşist diktatörlerin bu dünyaya veda ediş biçimleri hep aynı şekilde ve birbirine benzeş olmuştur…

Örnek mi istiyorsunuz?
Alın size bir zamanlar Alman’yayı kan, katliam, gözyaşı, zulüm ve soy-sop hesabı yaparak…
Yönettiği halka kan kusturarak yöneten;
Adolf HİTLER…

Muhaliflerinin üzerinde acımasızca baskı kuran…
Hatta kıyıda-köşede bir punduna getirtip, vahşice katlettiren…
Kendisine biat etmeyenleri,
Önünde diz çöküp saygı göstermeyenleri,
“Yaşasın Hitler” demeyenleri,
Hapishanelere tıkan…

Kafatasçı siyaset anlayışını öne çıkararak, kendi ırkından ve soyundan olmayan 6 milyon Yahudi vatandaşı, harlı fırınlara içine sokup, cayır cayır kızartıp yakan!

2. Dünya savaşını çıkartarak 10 milyonlarca insanın ölümüne sebep olup ve bu dünyaya gencecik yaşlarında erken veda etmek zorunda bırakan; faşist diktatör Adolf Hitler vardı ya hani…

İşte bu faşist diktatör…
Zamanı gelince…
Bıçak kemiğe dayanıp ve hiç beklenmedik bir zamanda halkın artık -bir yere kaçacak- yeri kalmayınca…
“Yeter artık be!” diye hep birlikte bangır bangır bağırmaya başlayınca;
Bu kez faşist diktatör Adolf Hitler kaçacak delik bulamamış ve Sovyet Ordusu’unun Berlin’e girdiğini duyunca, intihar etmek zorunda kalmış…

O tarihlerdeki Alman’yanın faşist lideri olur da, İtalya’nın olamaz mı?
Almanya’nın Hitleri varsa, İtalya’nın da faşist Mussolini’si vardır.

1922 yılında bir-şekilde yönetimi o da ele geçince, Diktatörlüğün ve faşistliğin kuralı gereği o da başlar Hitler gibi terör estirmeye;

Ne kadar muhalif parti varsa, onlara göz açtırmaz ve kapatır…
Gazetele sansür uygular…
Kendini övmeyen gazeteleri bir-şekilde cezalandırır…
Sendikaların eylemlerini tehlikeli bulur ve kapılarını kapattırır…
Yönettiği halkı, akla-hayale gelmeyen baskılar kurarak halkı canından bıktırır…
Yönetimde kaldığı süre içerisinde yaklaşık 400 bin insanın ölümünden sorumlu olduğu ilan edilir…
Ve zamanı gelince Loreto Meydanında kurşuna dizilir…

Ve üçüncü bir örnek ise;
Romanya’nın faşist ve insan kasabı Nikolay Çavuşesku’dur…
Bu anlı-şanlı diktatör de diğerleri gibi;
Düşünce ve ifade özgürlüğüne karşı savaş açar…
Kendi ailesi lüks bir yaşam sürerken, yönettiği halk açlıktan ve yoksulluktan yerlerde sürünür…
Veeee…
Ve onun sonu da tıpkı ötekiler gibi ‘son’ bulur…
Yani günü gelince…
Ve halkın sabrı tükenip, bağrına ‘tak’ deyince…
Eşiyle birlikte kurşuna dizilir…

Canınız sıkılmadı ise bir başka örnek daha vermek istiyorum…
O da; bir zamanlar burnundan -kıl aldırmayan’ Uganda’nın faşist yöneticisi, diktatörü İdi Amin…

Durun acele etmeyin…
Konuyu anlayıp-dinlemeden hemen ‘amin’ demeyin…
Çünkü bu adamın yaptıkları da ötekilerden aşağı değil ve ‘amin’ denilecek kadar da hoşa gidilecek bir şey değil…

Bir zamanların Uganda’nın faşist lideri İdi Amin efendi de, tıpkı öteki faşistler gibi;
İnsan haklarını bir tarafa bırakıp, halkın üzerinde acımasızca bir baskı uyguluyordu…
Bu insan suretine benzer yaratık ‘etnik ayrımcılığın’ dik alasını yapıyor ve binlerce, yüzbinlerce insanın canına kıyıyordu…
Örneğin; yapılan tahminlere göre kimi diyor 100 bin ile 300 bin arası…
Kimi tahmin yürütücüleri diyor; 100 binle 500 bin arası…

Sonunu mu merak ediyorsunuz?
Zamanı gelince ve canından bıkan halk karşısına “yeter artık” deyip, dimdik dikilince; ülkesinden kaçmak zorunda kaldı…
Ardından Uganda’da havalar durulup, sakinleşince “artık ülkeme döneyim” diye çok yalvardı-yakardı…
Ama yalvarıp-yakarmalar hiçbir işe yaramadı…
Ve sürgünde ölmek zorunda kaldı…

1973 yılında Şili’nin sevilen sosyalist lideri Allende, iyi niyetleriyle A.Pinochet’i ülkenin başına Genel Kurmay Başkanı yaptı…
Ancak faşist ruhlu Pinochet, gizliden gizliye Allende’nin altına oyarak ve zamanı gelince de diktatörce yöneteceği faşist darbesini yaptı…

Ve usun süre Şili halkının üzerinde baskı kurarak kan-ağlattı!
Yıllar sonra cezalandırılarak ‘ev hapsine’ alındı…
Ve ev hapsindeyken ’10 Aralık İnsan Hakları Gününde’ insanlığa kan kusturduğu için-ilahi bir tesadüfle-böyle bir günde can verdi!

Tıpkı bir zamanlar bizimde bu faşist diktatörlerden -aşağı yanı- olmayan faşist diktatörümüz Kenan Evren’in, tanrı tarafından cezalandırılmak istercesine, uzun süre yaşayarak…
Ve acı çektirdiği insanların gözünün içine bakarak!
Kendisi de bir-şekilde acı çeke çeke, bu dünyadan ayrılıp gitti…

Şimdi de şu sıralar Sudan halkını 30 yıldır kendi keyfiyetine göre yöneten Ömer El Beşir denilen diktatörün akıbetini izlemekteyiz!

Peki o ne yapmış?
Vallahi o da tıpkı diğer faşistlerden aşağı kalmamış…
Ve üç aşağı-beş yukarı halkına aynı zulümlerle yönetmeyi uygun görmüş olmalı ki; yönettiği halk birdenbire ayağa kalkmış!
Ve “Yeter artık be!” diyerek sokağa dökülen halkın karşısına polisi çıkarmış…
Biber gazı ve tazyikli su fışkırtmış…
Askerine ve polisine ateşli silahlarla ‘ateş etme’ emrini vermiş…
Ve işte tamda burada halkın sabrı bitmiş…
Herkes “artık ne olacaksa olsun” diyerek sokaklara inmiş…

Eh, işin ciddiyetini anlayan baskıcı lider Ömer El Beşir, bakmış ki pabuç pahalı!…
Özel uçağına biner-binmez 30 yıldır yönettiği ülkesini terk etmiş.

Bakalım bu liderin sonu nasıl olur?
Şimdi bütün dünyanın merak ettiği konu budur…

Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?