DUAYA  İNANMAK

DUAYA  İNANMAK

“Birbirinize Allah’ın laneti, gazabı ve cehennem azabı  ile lanet ve beddua etmeyiniz!” (Ebû Davûd, Edeb 45; Tirmizî, Birr 48).

Olgun müminler kimseyi kötülemez, lanetlemez, iş ve sözde haddini aşmaz, ahlaksızlık yapmaz. Kemal noksanlığının göstergesi olan bu gibi düşük hareketlerin ve özellikle lanetçiliğin en büyük tehlikesi, o lanetin  sonuçta lanetçiye dönmesidir.

beddua, kendisine gökyüzünde ve yeryüzünde yer bulamaz, beddua edilen kişiye gider, eğer gerçekten o beddua ya layık biri ise, onda kalır, değilse onu dileyene, yani lânet edene döner. Lanetçinin laneti, kendisi hakkında geçerlilik kazanır. Bu da kişinin kendi ağzıyla kendi felaketini hazırlaması, felaketine bizzat kendisinin davetiye çıkarması demektir. Hiç şüphesiz aklı başında olgun hiç bir mü’min böylesi gülünç ve acı bir duruma düşmek istemez. Bunun  yolu ise, başkalarına lanet etmemektir.

Küçük kasabanın birinde bir caminin tam karşısında arazisi olan adam, bir meyhane inşa etmeye başlamış. İmam ve cemaat buna şiddetle itiraz etmişler. Ancak mal sahibinin kendi arazisi üzerine nasıl bir iş yeri açacağına da yasal olarak karşı çıkamamışlar.

Tüm cemaatin tek yapabildiği şey, imamın öncülüğünde bu meyhane için her gün beddua etmekten öteye geçememiş. İnşaat ilerlemiş ve açılışına birkaç gün kala her nasılsa şiddetli bir yıldırım düşmesi sonucu meyhane yerle bir olmuş. Caminin cemaati bu olaydan duydukları büyük memnuniyeti saklamaya gerek görmemişler.

meyhane sahibi adam, cami imamının ve cemaatin direkt veya endirekt olarak bu hasardan sorumlu oldukları iddiası ile camiye karşı tazminat davası açmış.

Cami imamı ve cemaat, savcılığa verdikleri savunmalarında bu konuda herhangi bir şekilde sorumlu tutulmalarına şiddetle itiraz etmişler.Bu olayın kendi dualarından dolayı meydana gelmiş olabileceği iddiasını da kabul etmemişler. Gerekli tüm belgeler tamamlanıp mahkeme günü geldiğinde hakim dosyayı dikkatle incelemiş ve taraflara dönüp:

– Bu konuda nasıl bir hüküm verebileceğimi bilmiyorum, demiş.

Ancak dosyadaki tutanaklara bakarsak ortada tuhaf bir durum var.

-Taraflardan birisi duanın gücüne inanan bir meyhane sahibi,

-Diğeri ise duanın gücüne kesinlikle inanmayan bir imam ve cemaati…!

Aynen günümüzde olduğu gibi kimi dinsizlerin menfaat ve çıkarları uğruna nasıl dindar gözüktükleri ile kimi dindarların çıkarları uğruna nasıl dini inkâr ettiklerinin hikayesidir.

– İnsan kendine, yakınlarına, hatta başkalarına veya hayvanlara ve diğer varlıklara beddua etmemelidir.

– Böylesi temenniler, duaların kabul edildiği zamana denk düşerek gerçekleşebilir.

– Müslümanlar ağızlarını güzel sözlere ve hayır dualara alıştırmalı, sakıncalı sözleri kesinlikle kullanmamalıdır.

– Olgun mü’minler, lânet, gazap ve azâb temennisinde bulunmaz, kimseye kötü söz söylemez, haddi aşmaz ve ahlâksızlık yapmazlar.

– Lanet, açıkta kalmaz. Lanet edilen ona layık değilse, lanet edene döner.

–Yüce yaradan yerde, gökte olan her olaydan haberdardır. Zaten gereği yapılacak veya yapılmaktadır. Durumdan vazife çıkarmak gereksiz yüke girmektir.

–Fındık  dalda kar yağarak hasar görsün dondan yansın, benim elimdeki fındık çok para etsin diye yapılan beddua  doğrumudur.?

“Olgun mü’min, yerici, lanetçi, kötü iş ve kötü söz sahibi olamaz.” (Tirmizî, Birr 48)

– Müslüman’a rahmet ve iyilik temennisi yakışır. Çünkü başkalarını iyiliklere layık görenler, aslında kendilerine iyilik etmiş olurlar.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?