DÜNYADA EMPERYALİZMİ…

DÜNYADA EMPERYALİZMİ…

… İLK KEZ BİZLER TEPELEDİK

FAKAT DAHA SONRA BEDELİNİ ÇOK PAHALI ÖDEDİK 

 

1900’lü yılların başları…

Balkan Savaşları…

Makedonya ve Çete faaliyetleri…

1912 yıllarında İngilizlerin geleceğe ait ayak oyunları!

1914’lü yıllarında Çanakkale boğazlar savaşı…

Aynı yıllarda Çarlık Rusya’sının desteklediği Ermeni Çetesinin başkaldırıları ve kısasa-kısas yöntemini hayata geçirmek istercesine karşılıklı katliamlar…

Katliamları (geçici süreliğine de olsa) önlemek için Ermeni tehcir olayları…

Aradan çok geçmeden İngilizlerin elini-kolunu sallarcasına hiç (Çanakkale de olduğu gibi zorlanmadan) İstanbul sokaklarını işgal etmesi…

Doğu Karadeniz de İngilizlerin desteklediği Pontus Çetelerinin Karadeniz Bölgesinde terör estirmesi ve kan kusturması!

Güneydoğudan Fransızların, Akdeniz Bölgesinden İtalyanların, Ege ve İzmir bölgesinden Yunanlıların topuyla-tüfeğiyle ülke toprağının işgal edilmesi…

Dört-bir yandan sarılmış ülke halkın ne yapacağını bilemeyip, öbek-öbek isyanlara kalkışmaları!

Dert üstüne dert…

Sıkıntı üzerine sıkıntı…

Çaresizlik üzerine çaresizlik…

Umutsuzluk üzerine umutsuzluğu yüklerken, Anadolu’nun emperyalizm tarafından ezilmesine başkaldıran cesaretli bir lider beklenmedik bir zamanda öne çıkmış ve halkını arkasına alarak, emperyalist güçlerin karşısına dikilmiştir…

Ve verilen kanlı mücadelelerin sonucunda bu emperyalist güçler yerli işbirlikçileriyle birlikte ülke sınırlarından dışarı atılarak defedilmiştir!

Başlamıştır yeni bir yolculuk…

1923 Cumhuriyet kurulmuştur…

1924 Lozan barış anlaşmaları yapılıp, hilafet ve saltanat kaldırılmıştır…

Fakat nedendir bilinmez bu yenilikten birileri rahatsız olup, 1925’li yıllar da bu yeni yolculuktan rahatsız olup, tekrar yeni baştan isyana kalkışılmıştır…

Bu isyanın baş sorumlusu ve lideri Şeyh Sait’tir…

Hani bu son yıllarda kahraman ilan edilerek göklere çıkarılmak istenen dinci ve hilafetçi, şeriatçı Şeyh Sait!…

Sözü uzatmayalım…

Sohbetimizi bu tür insanlarla bulatmayalım!..

Yeni kurulan cumhuriyette yavaştan-yavaştan da olsa halkın ilk kez yüz-yüze geleceği yeniliklerin gündeme getirilmesine ve uygulanmasına geçiliyor…

Neden yavaş-yavaş geçiliyor?

Çünkü yüzyılların geleneksel alışkanlığını birdenbire ortadan kaldırmak zor olduğu gibi bir haylide güç…

Neden güç?

Çünkü çıkarına çomak sokulanlar var…

Derebeylikten kalma düzencilerin, düzenlerinin bozulmamasını isteyenler var…

Ağalığını, beyliğini terk etmek istemeyenler var…

Şeyhliğini, Şıhlığını terk etmek istemeyenler var…

Tarikat reisliğim ortadan kalkacak diye korkanlar var!

Var oğlu vardı o yıllar yeniliklere başkaldırıp mücadele edenler…

İşte o günün yapılmak istenen yeniliklere karşı çıkan kodamanları, daha doğrusu o kodamanların nesli bugün bu toplumun yöneticisi durumundalar…

1938 yılından sonra ne ettiler-ettiler, en kısa zamanda bir raya geldiler…

Yani toprak ağası ile sanayi burjuvazisi bir araya gelip, ellerini birbirlerine uzatarak tokalaştılar, uzlaştılar ve sömürecekleri alanları paylaştılar…

Ve Mustafa Kemal’e ait ne varsa hepsini satıp savdılar…

Ve arzuladıkları kendi sistemlerini kurdular…

Kurdukları sistemden beslendikçe kudurdular!

Ve ülkeyi her alanda emperyalizmin güdümüne soktular…

Ve şimdi…

Ve şimdi top-yekun, komple dışarıya bağımlıyız…

Eğitimimiz dışarıdan planlanıyor…

Siyasetimiz emperyalist efendilerimiz tarafından yapılanıyor…

Ekonomimize ayarı onlar veriyor…

Tarımımız dışarıya bağlı…

Sanayimiz zaten dışarıya bağlıydı…

Yapacağımız darbeleri, verilecek muhtıraları bile dışarıdan aldığımız emir doğrultusunda yapıyoruz!

Kısacası bağımsızlık bize biraz lüks gelmiş olacak ki, artık bundan sonra ‘bağımlılıkla’ meşgul oluyoruz!

Halbuki bu dünyada emperyalizmi dize getiren ilk ülke bizim ülkemizdi…

Demek oluyor ki, belli dönemlerden sonra ‘bağımsızlık’ duygularımız ya erken köreldi, ya da birileri tarafından eken tüketildi…

Eh bundan sonra da…

Bundan sonra da…

Ne demeli bilmem ki!…

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?