Emperyalizme bir de böyle bakalım

Emperyalizme bir de böyle bakalım

İslam ülkeleri ile ilgili bazı gelişmelere bakarak farklı bir analiz yapmak olanaklıdır. Emperyalizm, İslam ülkelerinde siyasi ve ekonomik kontrolü hep elinde tutmak istiyor.

Bunun pek çok nedeni var. Ancak en önemli iki nedeni şudur. Birincisi enerji kaynaklarına sahip olmaktır. İkincisi ise İsrail’in güvenliğini sağlamaktır.

İslam ülkelerini kontrol altında tutmak için de sürekli olarak din kullanılmaktadır. Kimi ülkelerde aşiretler üzerinden, kimi ülkelerde mezhepler üzerinden ve kimi ülkelerde de tarikat ve cemaatler üzerinden amacını gerçekleştirmeye çalışır.

O ülke halkı da arka planda emperyalizmi görmez ve ‘din adına hareket ediyorum’ algısı ile tuzağa düşürülür.

Ya da çeşitli vaatler, yol ve yöntemler kullanılır.

Burada Kenya Devletinin kurucusu Jomo Kenyatta’nın sözünü anımsatmakta yarar var. Ne diyordu Kenyatta, “ Batılılar (emperyalizm) geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. .Bize gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda ise bizim elimizde İncil, onların elinde ise topraklarımız vardı.”

Bu sözü günümüzde İslam ülkeleri içinde söyleyebiliriz.

***

Emperyalizm, Sevr Anlaşması  ile vatan topraklarımızı kontrolü altına almak istemişti. Mustafa Kemal önderliğinde verdiğimiz Kurtuluş Savaşı ile buna engel olduk.  Lozan ile bağımsız Türkiye Cumhuriyetini kurduk.

Bu kez Emperyalizm, karşımıza Osmanlının son döneminden itibaren kullandığı tarikatlar ile çıktı. Şeyh Sait ve Menemen isyanları buna örnektir.

Teali İslam cemiyetinin isyanları da…

Soğuk Savaş sonrasında, özellikle de çok partili rejimle birlikte emperyalizmin kullandığı yine din olmuştur.

“Yeşil Kuşak” ile amaçlanan ne idi?

30 Kasım 1926 da kapatılan tarikatlar, cemaatler ile tekke ve zaviyelerin yeniden toplumsal yaşamda etkin hale getirilmesinin ana amacı da küresel kontroldür.

12 Eylül sonrası emperyalizm yeni bir aşamaya geçmiştir.

Yeni aşamanın adı “Ilımlı İslam” olmuştur.

“Dinler arası diyalog” söylemi olmuştur. “Medeniyetler ittifakı” olmuştur. Bu süreç Fetullah Gülen’in güçlendirilmesine ve devleti kontrol altına alma çalışması başlatmasına da neden olmuştur.

ANAP ve onun devamı olan AKP ( AKP hiçbir zaman kendisini Erbakan’ın devamı olduğunu söylememiştir!) ile de siyasal kontrol sağlanmıştır.

Özelleştirmeler ve ‘Yeşil sermaye’ ile de ekonomik kontrolü sağlamıştır.

Bugünkü çatışmanın nedeni kontrolü kaybetmemek içindir!

15 Temmuz sonrasındaki kırılmadır.

Avrasyacı adımlardır.

***

Ülkemizdeki bu örneği diğer pek çok İslam ülkesinde de gördük. Mısır bunlardan tekidir.  1952 yılında iktidara gelen Cemal Abdul Nasır, Arap sosyalizminin önderidir. Batılıların elinde olan Süveyş Kanalını egemenliği altına almak istemiştir.

Mustafa Kemal’in bağımsızlık, halkçılık ve devletçilik anlayışını da benimseyen Nasır’a karşı emperyalizm, İhvan-I Müslim (Müslüman kardeşler) ile iç muhalefeti din üzerinden kurmuş ve desteklemiştir.

Afganistan’da Usame Bin ladin aracılığı ile Taleban ne amaçla örgütlenmiştir?  Taleban’ın arkasında kimler vardı?

Pakistan’da Zülfikar Ali Butto ve Benazir Butto’ya karşı dinci muhalefeti örgütleyen kimlerdi?

Suriye’de Esat’ı devirmek için yine din kullanılmış ve IŞİD gibi çok uluslu bir dinci terör örgütü oluşturulmuştur! Yetmemiş yine dinci El Nusra vb pek çok dinci grup kurdurulmuştur!

Filistin Kurtuluş Ordusu neden tasfiye edilmiş ve HAMAS niçin kurulmuş ve etkin hale getirilmiştir?

Tunus’ta 1957 yılında iktidara gelen Habib Burgiba’da Atatürk’ten ve Nasır’dan etkilenmiştir. Kendisine “Tunus’un Atatürk’ü” denilir.

Laiklik adımları atmıştır. Bağımsızlık ve egemenlik konusunda adımlar atmıştır.  Ancak küresel güçler “Arap Baharı” süreci ile Gannuşi’nin NAHDA partisinin iktidara gelmesinin yolunu açmıştır. (Nahda partisine Tunus’un AKP’si de denir!)

Suudi Arabistan ve körfez ülkeleri sürekli kontrol altındadırlar…

Örnekleri daha da çoğaltmak olanaklıdır.

Fakat şu da bir gerçektir. Emperyalizm, siyasal olarak kontrol altına almak istediği İslam ülkelerinde din temelli muhalefeti örgütler, iktidara da taşır.

Daha sonra, kontrolü elinden kaçırınca bu yönetimler ile çatışır…

Tunus’ta, Mısır’da, Afganistan’da hatta ülkemizde bunun örneklerini görüyoruz!

***

Burada önemli olan şudur.  İslam ülkeleri, emperyalizmin din üzerinden oynadığı her türlü adıma karşı akıllı olmalıdır.

Bunun için de; inancı aklın önüne koymak yerine aklı inancın önüne koyma anlayışını benimsemeleri gerekiyor.

Bu açıdan Mutezile anlayışı önemlidir.

Kurtuba Medresesi Müderrisi İbn-i Rüşt’ün “aklı inancın önüne koyma” metodu önemlidir.

Ancak bunun için de İslam’da reform gereklidir.

Anımsayalım batı, ortaçağın karanlığından aydınlanma dönemine reform ile ulaştı!

Batı, skolastik düşünceden reform ile kurtulurken bizim de içinde olduğumuz İslam ülkelerinde; kontrolü elinde tutmak için skolastik anlayışı egemen kılmaya çalışıyor.

Vahhabi İslamını, Emevi İslamını, Katolik İslam’ı dayatıyor!

Kenyatta’nın sözünü unutmayalım.

Sadece biz değil, tüm İslam ülkeleri unutmamalıdır!..

Sosyal Medyada Paylaşın:
Önceki Yazı
Sonraki Yazı

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?