ESKİDEN BASTIRINCA KARA-KIŞLAR KAÇACAĞI YERİ ŞAŞIRIRDI KUŞLAR

ESKİDEN BASTIRINCA KARA-KIŞLAR KAÇACAĞI YERİ ŞAŞIRIRDI KUŞLAR

Mevsim kış…
Ama eskiden olduğu gibi ne doğru-dürüst kar yağıyor…
Ne birdenbire kara-kış kapıyı basıyor!
Nede zemheri fırtınası oluyor…
Mevsimler değişti…
Daha doğrusu bilim adamından-ulama’sına kadar herkes mevsimlerin değiştiğini söylüyor…
Ancak bu değişimlerin olduğunu, hatta günden güne daha çok hızlandırıldığını yine -insanoğlunun yaptığını- kimse söylemiyor.
Konuşması gerekenler; dut yemiş bülbül gibi susuyor!
Konuşanlar ve konuşmaya teşebbüs edenlerde -bir şekilde- ne yapıp, ne edip susturuluyor!
Aaaah o eski günler ah!
Her şeyi tadında ve zamanında yaşadığımız günler…
Her şeyin doğal ve plastik yaşamdan uzak yaşadığımız günler…
Bütün olumsuzlukları üstünde taşımasına rağmen iyi ki o günleri doğal tadında yaşamışız be!
Yani demem o ki;
Eskiden kış mevsiminin şehirde’de ayrı bir tadı ve güzelliği vardı.
Köylerde’de tadına doyulmaz bir yaşam biçimi ve güzelliği vardı.
Doğu Karadeniz bölgesinin köylerindeki yaşam biçimi birbirine benzer…
Bütün mevsimsel -köy kültürleri- üç aşağı, beş yukarı aynıdır…
Bu nedenle ben anlatmak istediğim konuyu -geçmişte bizzat yaşayarak tanık olduğum- yöreden seçmeyi uygun buldum…

Ancak az öncede dediğim gibi,bölgemiz ve yöremiz köylerinde bütün mevsimlerin birbirine benzediği gibi yaz-kış kültürel benzerlikleri de aynıdır…
İleri yaşta olanlar…
Eskiden aniden bastıran kara-kışları bire-bir yaşayanlar…
Çok-çok iyi bileceklerdir ki; diz boyuna çıkan, hatta hatta belin üstüne çıkan -adam boyu- karlar yağardı…
Sabah gözünüzü açtığınızda ve her tarafı saran kar örtüsünü gördüğünüzde içinize bir başka duygu dolar ve bir başka sevinç yumağı sarardı benliğimizi!
Yani, dışarıda efil-efil kar yağışına salt çocuklan sevinmez, aynı zamanda evin yetişkin insanları da sevinirdi…
Çocuklar; gönüllerinde kar üstünde kızak kayacağı için…
Mahalle arkadaşlarıyla ‘kardan adam’ yapacakları ve kuşlara tuzak kurup avlayacakları için sevinirlerdi…
Yetişkin erkekler ise birazcık olsun dinlenmek için sevinirlerdi…
Kara-kışı fırsat bilip, komşudaki arkadaşlarıyla teneke sobanın karşısında çerez yiyerek, sohbet edecekleri için sevinirlerdi..
Bir kaçamak yapıp, kahvede iskambil veya domino oynayacakları için sevinirlerdi…
Daha çok da, kış mevsiminin zamanında gelmesini, zamanında kar yağmasını, fındık dallarının ve toprağın dinlenerek ürünün daha bol olacağına sevinirlerdi…
Ancak kadınların kaderi ve derdi hiç değişmezdi…
Karda yağsa…
Birdenbire kara-kış kapıları da kapatsa!
Onları kaderleri hiç değişmezdi…
Yine evin iç-işlerini o düzene sokacak…
Ev işlerini bitince, oturup bir kenara eskilerin yamasını yapacak!
Daha da olmadı -eğer bir fırsatını bulursa- komşu kadını ziyaret edip -kısa bir süreliğine- dedikodu yapacak!…
Hele-hele ahırdaki ineklerinin yalını-yemini vermişse…
Hele-hele akşam birlikte yenecek olan biberli pancar çorbasını pişirmişse…
Ve yine Seren’tinin altına -sobalık doğranmış odunları- kucak kucak eve taşıyıp, somanın yanına veya ocak başına kuruması için yerleştirmişse; değme keyfine!…
(bakın Serenti dedim de aklıma geldi)
Bizim yöre köylerimizde el-emeğini ve ürünle saklayacak Serenti adında -ambar görevi yapan- ahşaptan yapılmış bir oda vardır.
(Doğu Karadeniz Bölgesinin bazı köylerinde buna Serenden’ de denir.)
Sözünü ettiğimiz Serenti veya Serender’in içinde genellikle tarım aletleri veya başka araç-gereçler konulup saklandığı gibi…
Daha çok yetiştirilen ürünlerden elde edilen kış yiyecekler saklanır…
Ki bunların en başta gelenler ise; tanesi çıkarılıp, çuvallanmış mısırlar…
Serenti’nin balkonuna ve tavanına asılmış mısır koçanları…
Bostan ve fasulye karışımı turşu putuna’ları…
Fırınlanmış veya kurutulmuş; kabak,fasulye, elma armut kuruları.
Çerezlik fındıklar ve cevizler…
Ot ve saman içerisinde saklanmaya çalışılan armut ve elmalar…
Kısacası, bağda-bahçede yetişen tüm ürünlerin saklandığı bir bereket ambarıdır bizim yörede Serenti’ler veya Serender’ler…
Bütün bunların yanında ne zaman bir kar fırtınası kopsa…
Ne zaman beklenmedik bir zamanda kapıyı kara-kış bassa…
Çevredeki bütün kuşlar birbiriyle sözleşmiş gibi Serenti’lerin altında ve saçak-altlarında yatıp kalkarlar…
Üstüne-üstlük Serenti bir bereket ambarı olduğu için Serenti artıklarıyla beslenip doyarlar…
Kısaca…
Özetleyerek söyleyecek olursak;
İnsan ister-istemez eskiden insan boyu yağan karları özlüyor.
Fırtınalı günlerle birlikte yaşanan heyecan dolu günleri özlüyor.
Sahiden ne güzel günlerdi be!
Yoksa o kadar güzel değildi de; bana mı öyle geliyordu?
Hayır, hayır!
Kim ne derse-desin, gerçekten güzel günlerdi…
Hemde öylesine güzeldi ki;
Akşam üzeri dışarıda efil-efil yağıp, yere düşen kar taneleri…
Duvarda herkesi bir araya toplayan Camlı Lamba…
Gümbür-gümbür yanan Güzüne ve teneke sobalar…
Güzüne fırınında tepsi içerisinde pişirilen ekmek ve patatesler.
Karşılıklı oturularak herkesin birbiriyle yaptığı sıcak sohbetler…
Nasıl güzel olmasın birader?
Güzeldi güzel..
Kim ne derse desin…
Çok güzeldi çok güzel…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?