Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
ESKİDEN OBA’LAR DOLUP-TAŞARDI KENDİNE ÖZGÜ KÜLTÜRÜDE VARDI
  • 0
  • 429
  • 03 Mayıs 2023 Çarşamba
  • +
  • -

Ve bu Oba kültürünün en güzel yanı;

Geniş yayla otlaklarını komşu Obalar ile birlikte kullanılmış olmasıydı…

Bir başka ifadeyle;

Arada-sırada Oba’da yaşayanlar ‘sizin yaylanın sınırı şurada başlar, burada biter’ şeklinde sınır tartışmaları yapsalar da…

Otlamaya çıkan hayvanlar sınır filan tanımazlar;

Bütün Obaların hayvanları birbirine karışarak otlanırdı…

Siyasi terminolojiyle söylersek;

Salt kendi Obanızın içinde değil, komşu Obalarla birlikte ortaklaşa yaşanan bir ‘yaşam’ biçimiydi…

Yani; Komünaldı…

Oba ve Yaylalar denilince de;

En yoksul ailenin bile kapısında iki ineğinin bir dananın olması…

Veya bir mandasının, koyunun-kuzusunun var olması akla gelirdi…

Zaten kapısında birkaç hayvanı yok ise, ne işi olurda yaylalarda…

Geçelim…

Bizim Oba’mızın adı;

Karakoç Yaylasıydı…

Sağ tarafımızda ‘Baş-Çatak’ (Başyayla) da denirdi..

Sol yanımızda ‘Kızılca-Su’ yaylası vardı…

Ve bu Obaların hayvanları sınır tanımaksızın birlikte otlardı…

Hayvanların önemine dair midir bilemem;

Yörede bazı arazi parçaları ‘hayvan’ isimleriyle tanımlanırdı…

Örneğin;

Bizim Obamızın tepesindeki düzlüğün adı ‘Öküz Yatağı’ idi…

Deredeki bir gölün adı Kuzu Gölü…

Kızılca-Su obasının başındaki düzlüğün adı Eşek Meydanı…

Erik-Deresi Obasının karşısındaki kayalığı adı ‘Ördek Kayası’ gibi isimler verilmişti…

Obalardaki gündelik yaşam biçimine gelince;

Yöremizdeki tüm Obaların yerleşik geleneksel kültürü birbirine benzediği için (Ben tanığı olduğum kendi Obamdan örnek vererek) Oba’da geçen bir günü özetleyerek anlatmak istiyorum…

Bizim Obamızda gündelik yaşam şöyleydi;

Alaca-şafak sökerken sağılacak inekler, mandalar sağılır…

Ve otlaması gereken yerlere götürülüp bırakılır…

Sonra eve dönülür;

Evde işe yarayan her kim varsa ‘Sarı Ağu’ (Zifin) çalısı sökmeye gidilir ve sökülüp sırtlanarak eve getirilir…

(Ayrıca Ormandan kaçak getirilen odunlarda satın alınır) Vs. Vs…

Obalarda her evin önünde;

Mutlaka küçük bir -yaylada yetişebilen- bir ‘şenlik’ vardı…

Ve bu ‘şenlikte’ en başta ‘karalahana’ yetiştirilirdi…

Arkasında da ihtiyaca göre patates, soğan ve sarımsak ekilirdi…

Obada yüzlerce koyun olduğu için;

Hem koyunları otlatmak ve hem de kuzuları otlatmak için ayrı ayrı iki çoban tutulur…

Ve koyunlar sabaha yakın kimseler uyanmadan Oba’dan çok uzak otlaklara götürülür…

Kuzularsa gün doğumunda koyunların gittiği yere değil ters tarafa götürülerek otlattırılırdı…

Öğlen sıralarında;

Koyunlar sağılmak için tekrar Obaya getirilir…

Üçgen şeklinde -taş oturaklı- ‘Koyun Peri’ denilen yere getirilen koyunlar kadınlar tarafından sağımı yapılırdı…

Sağım işi bittikten sonra;

Koyun Çobanı, pusuda bekleyen Kuzu Çobanına ıslıkla çağırarak kuzuların getirilmesi işaretini verir…

Ve işareti alan kuzu çobanı zula bir yerde sakladığı kuzuları serbest bırakır;

Ve analarını gören kuzular, birbirleriyle yarış edercesine ve en yüksek ses tonuyla meleşerek, kendilerini bekleyen analarına doğru koşmaya başlardı…

Ana ile kuzu buluşurlar;

Hasret giderircesine koklaşırlar…

Ve ana-koyunlar memesinde sakladığı sütüyle kuzusunun karnını iyice doyurduktan sonra, bu kez birlikte otlamaya çıkarlardı…

Özetlersek…

Yaylalarda gelenekselleşmiş ve ritüel hale gelmiş kültürlerden bazıları da unlardı;

‘Çelik Oyunu’ gençlerin ve çocukların en sevdikleri oyunların başında gelmekteydi…

Birisi de ‘Uzun Eşek’ oyunun çok severlerdi…

Ve eğer Obanızın yanından dere filan geçiyorsa;

Derelerde çimenlerle ‘savak’ savarak derede benekli alabalık tutmakta zevklerin en başında gelenlerdendi…

Vay be!

O günler, sahiden ne güzel günlerdi…

Şimdi yarım asır geriye gidip, düşünüyorum da;

Eskiden her ‘Oba’nın en az üç-dört yüz koyunu vardı…

Her evin kapısında en az iki-üç manda, yedi-sekiz sığır yatardı…

Çöplüğünde tavukları gıd-gıd gıdaklardı…Vs. Vs…

Yani demem o ki;

Her evin çatısında asılı süzme torbası…

Külek-külek tereyağları…

Tereğinde sıra sıra dizilmiş çökelek ve deri peynirleri vardı…

Süt, yoğurt ve kaymak ye-yiyebildiğin kadar, bedavaydı…

Ya şimdi?

Ya günümüzde?

Sabah kahvaltısında sofranıza ne kadar peynir koyabiliyor sununuz?

Çocuklarınızla ne kadar ‘kaymak’ yiyebiliyorsunuz?

Daha doğrusu çocuğunuz ‘kaymağın’ adını biliyor mu?

Aaahh, aah!

Ooohh, oh”

Oy yaylalar yaylalar;

Hep gerilerde ve anılarda kaldı ya bunlar…

Hoş ve hoşça kalın…

Eğer o günleri sizde yaşadıysanız;

O, üretime yönelik, o güzelim günleri çocuklarınıza anlatmayı unutmayın…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM