FABRİKADÜZÜ

FABRİKADÜZÜ

Kulakkaya’da şimdiki Zifin Otel’in bulunduğu alana Büyükçayır, Kulakkaya çıkışında Alçakbet tarafındaki sahaya Fabrikadüzü denir.

Kulakkaya’yı iki küçük vadi arasındadır.. Melikli Obası tarafından bir küçük su Süllü’ye akar.. Çaldağ tarafında Çifte oluklar ve Desbut suyu vadinin derinliklerinde birleşir Dereli’de Aksu’ya ulaşır..

Fabrikadüzü denmesinin sebebi, burada 1900’lere kadar Rumlar su buharı ile çalışan bir fabrikada kereste işlenmesindendir.. Yıllarca Kulakkaya ve çevre çam ormanları burada işlenerek, sahilden satılmak için İstanbul’a gidermiş..

Bu alanda 1950, 60’lı yıllara kadar araba giremezdi.. Üzeri çimle kaplı olduğu halde batardı.. Zeminin tamamı kereste talaşı ile doluydu.. Üzerinde yürürken insan yaylanırdı.. Bazı bölümlerinde çam istifler vardı.. Şimdi Orman İşletme lojmanları da bu alanda..

1990’lerden sonra dağılan fabrikanın bütün demirleri, dişlileri, rulmanları Fabrikadüzü’nün sağı ve solundaki vadilere, ormanlara dağılmış..

Savaş yılları ile kendi halinde kalan, kar-kış sürüklenen demirleri yosunlar kaplamış.. Orman pürü altında, Orman gülü altında, dere içlerinde suyun içinde kalmış.. Dere içindeki çok dikkatli bakarsanız fark ediyorsunuz.. Simsiyah taşlarla aynı renkte.. Fark edilmez durumdaydılar..

Tesadüfen bulduğum bir demir.. Beni yeni demir aramaya sevk etti.. Fabrikadüzü’ndeki fabrikadan etrafa saçılan onlarca demiri bulup, Kulakkaya’da  demir alan Eşşekco Mustafa amcaya satardık. Harçlık yapardık.. Ben 3-5 yıl Kulakkaya’da demir satmaya devam ettim. İnsanların getiremeyeceği, ormandan çıkaramayacağı demir tekerler buldum.. Arkadaşlarla gelip, balyozla kırarak parçalayıp satmıştık..

ÇIPLAK ORMANA KAÇIYORUM

  1. sınıftan mezun olduğum yıl yazın Kulakkaya’dayız..

Bizleri annem yıkıyor.. Çok da kaynar su ile yıkadığı için kardeşlerimle yıkanmayı hiç istemiyoruz. Yıkanma dedin mi irkilirdik..

Yine bir gün anam balkonda leğen içinde beni yıkıyor.  Sevmediğim huyu üzerinde, su çok sıcak.. Dayanılmıyor…Canım acıyor.. Bir fırsatını buldum, leğenden fırlayıp tuvalete kaçtım.. Annem kapıyı açmak istiyor. Ben arkadan sırtımla zorluyorum, izin vermiyorum.. Sonunda pes ettim.. Yine gittim leğene oturdum..

Bu sırada iki komşu kadın misafirliğe geldi.. Annem onlar hoşlarken, onlar kucaklaşırken, leğenden çıktım. Evin sınırındaki çam ormanına kaçtım.. Annem çağırıyor.. Ben gelmiyorum.. Annem yalvarıyor ben gelmiyorum.. Kadınlardan da utanıyorum.. Misafirler içeri girdi. Ben de üşüdüm, geldim leğene oturdum.. Annemden birkaç şamar yıkandık, durulandık.. Temiz bir dayağı bir şamarla atlattık..

Bu olayı annem her misafir gelişinde anlatırdı.. Onun için de bir anı olmuştu..

KURT YAĞIYOR

Dereli Gengene’de oturuyoruz.. İlkokul 3.sınıftayım (1956). Bu yörede hala var çivi kullanılmadan yapılan kütük evde kalıyoruz.. Şimdi insanların yapmaya çalıştığı kütük evler Giresun’un yüksek orman köylerinde yaşayanların meskeniydi.. Kütük araları da saman ve inek dışkısıyla karıştırılıp yapılan harç ile sıvanırdı.. Tek oda evlerden mahalleler oluşurdu..

Sabahleyin okula hazırlandım.. Annem, babam, kardeşlerim sabah kahvaltısı yapıyoruz. Çaylarımız bardaklara döküldü. Tavandan toz bulutu içinde bir kurt yumağı sofranın tam ortasında patladı.. Her taraf toz-duman.. Tavandaki çam kütüğü içinde ağaç kurdu yuvası o kadar büyüyüp, ağırlaşmış ki yer yer çürüyen ağaç bile tartamamış..

Annem odayı temizlemeye başladı. Kardeşimle okulun yolunu aç olarak tuttuk..

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?