FAİZ MİKROBU VE KUL HAKKI

FAİZ MİKROBU VE KUL HAKKI

2017 yılı bütçesinde 58 milyar TL. faiz gideri ön görülmüştü, ancak takriben 65 milyar TL. faize gitti. 2018 bütçesinde ise 71.7 milyar TL. faize ayrıldı, fakat bu rakamın 80-85 milyar, hatta 100 milyar lirayı bulacağı tahmin ediliyor. Bu parayı Türkiye nüfusuna bölerseniz, yaklaşık olarak kişi başına aylık olarak 80 TL para düşüyor. Bu, şu anlama geliyor; iş başındaki hükümet yerli kaynakları harekete geçirerek borç almasa, 5 kişilik bir aileye aylık 400-450 TL. çalışmadan, emek sarf etmeden ek gelir sağlanmış oluyor. Köyünde- kentinde oturan bir ailenin acil ihtiyaçlarını bu para karşılar, çalışanlara ise büyük bir rahatlık sağlar, aile bütçesine muazzam katkı olur.
Borç almadan memleket nasıl idare edilecek diye soran olursa, 96-97 yıllarında, bir yıl memleketi idare eden 54.T.C. hükümetinin Efsane Başbakanı Prof. Dr. merhum Necmeddin ERBAKAN’ı hatırlatmak gerekir ki, o hükümet bir kuruş iç veya dış borç almamıştır. Üstelik ERBAKAN Hocamız işçiye, memura, emekliye, çiftçiye, yüzde 200,300 hatta 400 zam vermişti. Bu durum o dönemde esnafa, sanayiciye, tüccara, kısacası milletimizin bütün fertlerine bayram ettirmişti. Demem odur ki :”Bu ülke borç almadan idare edilebilir, yeter ki istensin, bunun örneği vardır.”
Peki madem öyle de, hükümetler neden borç alırlar? Sebep şu: Bazı partiler iktidara gelmek ve iktidarda kalabilmek için bazı mihraklar ile kapalı kapılar ardında çirkin pazarlıklar yaparlar ki, bu mihrakların en önemlisi faiz lobileridir. ERBAKAN Hocamız Refah-yol hükümeti döneminde, “Kamu tek Hesabı” (havuz sistemi) nı uygulamaya koydu ve bu suretle borçlanmayı durdurdu ve böylece rantiyecilerin, faiz lobilerinin yem boruları kesilmiş oldu. Oldu ama ERBAKAN bunun bedelini, inancı adına, milleti adına ve memleketi adına fazlasıyla ödedi, hatta bu uygulama, (D-8′ ler projesi ve sanayinin Anadolu’ya yayılmasını sağlama girişimiyle beraber) O’nun siyasi hayatına mal oldu, ama olsun, en azından bir örnek oluştu, bir çığır açılmış oldu. Zaten büyük insanlar kendileri için değil, vatanı ve milleti için yaşarlar.
Kendi siyasi çıkarları, geçici ve dünyevi menfaatleri, makam ve mevkilerinin sağlam ve uzun ömürlü olması için milletin alın terini, emeğini, geleceğinin güvencesini, servetini yerli ve yabancı mihraklara faiz olarak pompalayan; milletin geleceğini, memleketin ufkunu bu şekilde karartan her kim olursa olsun, haklarımı asla ve kat’a helal etmiyorum, edemem. Dolayısıyla mahşer günü hesaplaşacağımızı,buradan alenen ilan ediyorum.
Faiz mikrobunu bu milletin kanına bir virüs gibi bulaştıran ve böylece dünyamızı ve ahiretimizi berbat eden, hayatımızı karartan, atimizi tehlikeye sokan yetki sahibi insanlar ve dolayısıyla icranın başı gazetelere yansıyan haberlere göre “faiz hakkındaki hükmü yeniden yorumlayalım “ diye diğer İslam Ülkelerine çağrıda bulunmuştu. Geçmişte de bu fikirler aynı şahıs tarafından dillendirilmiş, hatta Cidde’de yapılan “İslam Ülkeleri Ekonomi Forumu”nda teklif edilmiş, kamuoyuna açıklanmış ancak rağbet görmemiş idi. Bu ifadelerin sahibi, bu işin fıkhi yönünü çok iyi biliyor olması lazım. Nitekim mezunu olmakla!iftihar ettiğini söylediği İmam-Hatip Lisesi’nde bu işin ilmi ve hükmü detaylı bir şekilde öğretiliyor. Bu köprüden hasbel kader biz de geçerek, bu saçları ağarttık. Şu hale bir bakar mısınız Allah aşkına? Hem bir dilim ekmeğe bir içim suya muhtaç olan milyonlarca fakir-fukara, garip-guraba insanımızın el emeği-alın teri olan 80-85 milyar TL yi bir yılda faiz olarak bir yerlere pompalayacaksınız; hem de kalkıp “Bu milletin alın terini faiz lobisine yedirtmem” diyeceksiniz!!! Kurban olduğum Mevla’m, ne günlere kaldık bizler, günahlarımız bu kadar mı büyüktür, bu kadar mı fazladır.? Allah’ım affeyle!
Eğer denirse ki, “aradan uzun seneler geçti, unutmuş olabilir.” O zaman bu hususla ilgili bir kaç Ayet-i Kerime ve bir Hadis-i şerif hatırlatmak boynumuza borç olur. Bu satırları okuyanları bilgilendirmek ve ilgililere hatırlatmak ve dahi manevi sorumluluktan kurtulmak için bunu yapmak kaçınılmaz hal aldı. Allahü Teala Hazretleri bununla ilgili Kur’an-ı Kerim’inde şöyle buyurur:” Faiz yiyenler (kabirlerinden) şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onların “alım-satım(ticaret) tıpkı faiz gibidir” demeleri sebebiyledir. Hal bu ki,Allah alım-satımı helal,faizi de haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de, faizden vazgeçerse, geçmişte olanlar kendisinindir; artık onun işi Allah’a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, onlar orada daimi kalacaklardır.”, “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve eğer gerçekten mü’min iseniz mevcut faiz alacaklarınızı terk edin. Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Rasülü tarafından (faizcilere karşı) açılan savaştan(veya Allah’a ve Rasülü’ne karşı açtığınız savaştan) haberiniz olsun.Eğer tevbe ederseniz sermayeniz sizindir, ne haksızlık etmiş, ne de haksızlığa uğramış olursunuz” (Bakara suresi, ayet:275,278,279)
Tüm zaman ve mekanların tartışmasız Efendisi, rahmet ve merhametin temsilcisi, önderimiz, peygamberimiz(sav) bir Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyururlar:” Faiz altmış veya yetmiş şubedir, en hafifi ise insanın anasıyla zina etmesi gibidir.” Bu ibret dolu ve hikmet timsali öğüt ve tehditten sonra ne söylenebilir ki? Bundan sonra söylenecek her kelamın meseli, bal yedikten sonra şerbet içen adamın durumu gibi olur.
Bir takım ibadetleri eda ediyor olmak, eşi tesettürlü veya İmam-Hatip ya da İlahiyat mezunu olmak, falan tarikata, cemaate, guruba, meşrebe mensup olmak, ehli takva veya ehli zikir olmak faiz mikrobuna bulaşmaya mazeret olamaz; veya faizli muamelelerde bulunanı bu sıfatlar asla kurtaramaz. Müslüman olma iddiasında bulunanların kavil ve fiillerine dikkat etmeleri gerekir. İmanı heder, salih amelleri iptal ettirecek söz ve hareketlerin Müslüman’a neler kaybettireceğini hesap edemeyen insanla, iflas eden tüccarın ne farkı vardır?
Birileri derse ki, ” kardeşim bunlar bizim şahsi meselemizdir. Sen işine bak, her şeye maydanoz olma, her işe de burnunu sokma…” eyvallah der, geçeriz. Zira bizim cenahta bir sıkıntı da yoktur, elhamdülillah. O halde, “servis yolundan veya eski Ankara yolundan devam.” Netice itibarıyla bizim yaptığımız iş, Müslüman olmanın gereğidir ve doğru bilinenleri haykırmaktır, o kadar. “Hakk’ın karşısında susan dilsiz şeytan” olmamak adına, söyler geçeriz. Neticede, Mizan Terazisi’nin başında, herkes kendi hesabını kendisi verecektir. Selam ve dua ile.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?