GERİDE KALDI İMECELİ GÜNLER BİRLİKTE SÖYLENEN TÜRKÜLER

GERİDE KALDI İMECELİ GÜNLER BİRLİKTE SÖYLENEN TÜRKÜLER

Sevgili dostlar,
Değerli canlar,
Şu ‘mart’ ayı denilen ay;
İlkbahar mevsiminin başladığı ‘ay’ olmasından mıdır?
Yoksa “Kazma-kürek yaktırmasından mıdır?”
“Mart ayı, dert ayı” olmasından mıdır?
Kendisine her niye böyle dedirtti ise!
Velhasıl-kerim…
Sözü uzatmayalım…
Eskiden Giresun’un köylerinde yaşayanlar;
Cemrenin toprağa düşeceği günü beklerlerdi…
Ve kış-boyu toprağın altında saklanan sıcaklık; buğulanarak toprak üstüne çıkmaya başlayınca köylü kısmı da hareketlenirdi.
Kıyıya-köşeye saklanan hayvan gübresi taşıma sepetleri (kemre sepetleri de denir) ortaya çıkarılırdı…
Bir kış boyu ahırda biriken hayvan gübresi -tel kürekleriyle- ahır penceresinden dışarıya atılırdı…
Ve falan gün, filan tarlaya -sırt sepetiyle- taşınacak olan ‘kemre imecesi’ yapmak için konu-komşu -emece’ye- çağrılırdı…
İmeceye çağrılanlar eğer yüz-yüze yakın ve de kadınsa;
“Gız anam bacım, filan gün bir yere sözün yoksa; bize kemde taşıma imecesi’ne gel, kemre taşıma imecesine!..”
Yok eğer imece çağıracağı kişinin evi bir hayli uzaktaysa bu kezde şöyle seslenirdi uzaktan-uzağa ‘imece çağırmak’ istediği kişiye;
“Gız Hatçeeee, huuuu!”
“Hatçe huuuu!
Karşı tarafa bir şekilde duyduysa;
“Eeeeyyyy!”
“Gız, filan gün bize kemre taşıma imecesine gel, kemre taşıma imecesine!”
“Tamam, tamam gelirim”
“Gız, gulaksızların Emine’ye de söyle de; o da gelsin, o da gelsin!”
Ve üç aşağı- beş yukarı buna benzer sözlerle olurdu imeceye çağırma diyalogları…
İmece günü için mümkün olduğu kadar en iyi yemekler pişirilirdi…
Ve ahırdan çıkarılan hayvan gübreleri hangi tarlaya taşınacaksa, imeceye gelenler sanki birbirleriyle yarış edercesine kemre taşınırdı….
Ve tarlaya vardığında da, sepeti hiç sırtından çıkarmadan, eğilip bir omuzundan aşağı tarlaya öbek halinde ustalıkla dökerlerdi…
Gübre (kemre) taşıma işi bittikten sonra, ev ahalisi tarafından daha önce taşınan gübreler, tarlanın her tarafına serilir…
Tarlanın yüzeyine gübreleme işi bitti mi; sıra gelir ‘belleme’ işine.
Yani türkülerin diliyle söyleyecek olursak;
“Al tavandan belleri,
Belle bellemeleri,
Güvendirdin kız beni,
Sevindirdin elleri”
(Sözünü ettiğimiz ‘bel’ görselde kadınların elinde görülen araç)
Mart ayının tarla çalışmasını yavaş yavaş özetleyerek sonlandıracak olursak…
Eskiden köylerde fındık bahçelerinin büyüklüğü kadar olmasa da, bir hayli büyük ‘mısır tarlaları’ vardı…
Büyük tarlalar genellikle evin önünde veya arkasında olurdu…
Ve birde evden uzakta olup, daha çok patates ekilip-dikilen küçük tarlalar olurdu evden uzak yerlerde…
Ve mart ayı geldi mi; bir yandan erik çiçekleri açmaya başlar…
Bir yandan bütün tarlalarda birbirleriyle yarışırcasına arı gibi çalışan insanlarla dolup taşardı…
Hemde öylesine birbirleriyle yarışırlar ki;
Kimi tarlaya darısını (mısırını) bir an önce ekmenin hesabını yaparlar…
Kimi darısını eker-ekmez; fasulyesini, kabak tohumunu toprağa sokarlar…
Kimi, erkenden yaylaya çıkıp; patates dikmeye çabalar…
Yani kısacası;yaz ve güz mevsimi gelince, hangi ürünü toplamak istiyorsa, onun tohumunu toprağa saklarlar…
Zamanı gelince de “ne ektiyse, onu toplarlar”
Ve ihtiyacı olanı yer-içer, fazlasını da pazara götürüp satarlardı…
Şimdi diyeceksiniz ki;
“E, bugün niye yapılmıyor?”
Vallahi bugün yapılıyor mu, yapılmıyor mu onu bilemem ama; yapılıyorsa da eskisi gibi çok fazla yapılmıyor diye düşünüyorum.
“Nereden anlıyorsun” diye soruyorsanız?
Günümüz köylüsünün -toprak ürünlerine- dayalı alış verişini şehir pazarından yapmasından anlıyorum…
Soğanı-sarımsağı pazardan alıp,köye götürmesinden anlıyorum.
Yiyeceği üç yumurtayı bile zardan alıyorsa…
Küçücük şenliğine dikeceği; biberin, salatanın, patlıcanın veya fasulyenin tohumunu bile gelip -şehirde kurulan pazarlardan- satın almasından anlıyorum…
Buda demektir ki; köyde ‘tohum bırakacak’ hiçbir şey ekilmiyor..
Onun için böyle düşünüyorum…
Yanılıyor muyum yoksa?
Her neyse…
Nereden aklıma geldiyse; durup-dururken, sizinde kafanızı şişirdim köy işleriyle…
En iyisi az önce bir kıt’asını söylediğimiz Giresun türküsünün ikinci kıt’asını da söyleyerek bugünkü sohbetimizi bitirelim;
….
“Bir taş attım sazlara,
Gitti vurdu kazlara
Anne beni evlendir
İstediğim kızlarla.
Di Nargile Nargile
Kalk gidelim yar gile
Bizim şişe boşalmış
Doldurun güle güle”
……..
Hoş kalın,
Hoşça kalın,
Türkünün sözlerinde olduğu gibi;
Güle güle kalın…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?