HAİM NAHUM DOKTRİNİ

HAİM NAHUM DOKTRİNİ

Haim NAHUM; 1873 Manisa doğumlu. Markalı ve faal siyonistlerden. Osmanlının son dönemlerinde devlet ve millet için son derece tehlikeli faaliyetler yürüttü. Nihayet Teodor HERZL ve Emanuel KARASSO ile birlikte Devlet-i Âlî’nin dağılmasında etkin görevlerde bulundu. 1919-1926 yılları arasında Kahire Baş hahamı olarak görev yaptı.
Lozan görüşmelerinde danışman olarak görev aldı. İki tarafın anlaşamamaları üzerine “arabuluculuk rolü” üstlendi. Karşı tarafın, Türkiye’nin isteklerine direnmesi esnasında, heyet başkanına gizlice: “Türkleri savaş ile yenmeniz olası değil. Bunlarda “şehitlik” denen bir inanç var, namlunun ucunda Cenneti görüyorlar. Siz şimdilik istediklerini kabul edin, ben daha sonra bunları nasıl imha edebileceğinizi size anlatacağım.” der. Heyet bu sözlere mesafeli yaklaşır. Ne söyleyeceksen şimdi söyle, ona göre hareket edelim” deyince, o meşhur, sinsi ve şeytanî planını açıklar ve der ki: Türkleri yıkmak ve yok etmek için 1- aç bırakacaksınız, 2-işsiz bırakacaksınız, 3- Borca esir edeceksiniz, 4- dininden uzaklaştıracaksınız, 5- gruplara, parçalara ayıracaksınız, 6- Bu grupları kendi aralarında çatıştıracaksınız, 7-Ve nihayet böylece ülkenin İsrail’e vilayet yapılmasının alt yapısını tamamlamış olacaksınız” der.
Yarı resmî kurum sayılan bazı sivil toplum kuruluşları tarafından zaman zaman yapılan araştırmalar neticesinde, ülkemizde cari olan açlık ve yoksulluk sınırları rakam olarak açıklanmaktadır. Buna göre Türk-İş’in Temmuz 2018 araştırmaları göz önünde bulundurulursa açlık sınırı (4 kişilik bir ailenin sadece mutfak masrafı) 1.738 TL; yoksulluk sınırı (gıda ile beraber giyim, kira, elektrik, su, yakacak, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçları karşılamak için yapılması zaruri diğer harcamaların toplam tutarı) ise 5.662 TL.dir. Ülkemizde uygulanmakta olan ve yaklaşık 7.000 kişiyi ilgilendiren Asgari ücret ise 1.603 TL.dir. 2018 yılı başınsa 423 dolar alan bir asgari ücret, dövizlerdeki son dalgalanmalardan sonra ancak 220 dolar alabilmektedir. Bu rakamlardan sonra ülkemiz insanlarının açlıkla olan imtihanları hakkında başka söz söylemenin faydasız olacağını düşünüyorum; ama bir not daha düşmekte fayda olabilir. Mayıs 2018 itibarı ile 14.7, yaklaşık 15 milyon kişi devletten aldığı sosyal yardımlarla hayatını devam ettiriyor.
Yoksulluk ile mücadele eden ve hayat sınavı veren fukara insanların bu badireden kurtulabilmeleri ancak daha dolgun ücretler ile daha güzel işler bulması ile mümkündür; ama ne gezer…. 1980’li yıllarda T. ÖZAL ile başlayan özelleştirme, daha sonraki senelerde mevcut hükümetlerce fazla tasvip edilmediğinden (veya becerilemediğinden) bir süre yavaş hareket dildi, ya da yemek buzdolabına kaldırıldı. Ne var ki, 2002 Kasım ayında yönetimi devralan AKP hükümetleri özelleştirmeyi hızlandırdılar. Kısa bir zaman içinde mevcut fabrikalar satıldı, birçokları teknolojik olarak yenilemediğinden, bazıları da kasıtlı olarak kapatıldı. Kamunun elinde avucunda ne varsa hepsi “devletin fabrikası olmaz” bahanesiyle özelleştirme kılıfı altında birilerine, belli odaklara peşkeş çekildi. Telekom, Tüpraş, Petkim, Tekel…
Bu da yetmedi, girdilerin ve masrafın pahalı, elde edilen hasılatın da ucuz olması nedeniyle tarım ve hayvancılık bitirildi; kırsal kesimde yaşayan insanlarımız şehirlere akın etti, iş bulmak bazıları için efsane haline geldi. İşsizlik oranı reel oranın yarısı kadar gösterilse de kimse bunlara inanmak istemiyor ve maalesef ülkemizde çalışabilecek durumda olan 6.5-7 milyon insanımız iş bulamamaktadır. Dolayısıyla açlık ve sefalet günden güne katlanarak devam etmektedir.
Bu durumda insanların hayatlarını idame ettirebilmeleri için tek seçenek kalıyor, o da borçlanmak. İyi ama çalışıp para kazanamayan ve bu nedenle borçlanarak yaşayan insanların biriken borçlarını kim ödeyecek ve nasıl ödenecek?
İş geldi borçlanmaya dayandı. 2002 yılında kamu olarak toplam iç ve dış borcumuz 130 milyar dolar, özel sektör borcu ile beraber 220 milyar dolar idi. 2018 haziran itibarıyla kamu toplam borcumuz takriben 580 milyar dolar, özel sektörün toplam borcu ise 250 milyar dolardır. Bu rakamlar her ay, her yıl çığ gibi büyümektedir.
Cumhuriyet döneminde her daim insanlarımızı manevi sahadan uzak tutmak adına ne gerekiyorsa, eksiksiz yapılmıştır. Din adına ve dindarlık kisvesi altında yapılan bu sinsi çalışmalar, Dinler Arası Diyalog adı altında Fethullah GÜLEN eliyle, “Medeniyetler Arası İttifak” adı ile de birileri !!! vasıtasıyla 2002 yılından beri ivme kazanmıştır, hızlandırılmıştır. Bu çalışmalar maalesef acı meyvelerini vermiş, plan hedefine ulaşmıştır. Ilımlı İslam, Layt İslam bahaneleriyle, insanlarımızın İslâm’ı ret ve kabul ölçüleri değişmiştir, Müslümanlar bilerek-bilmeyerek yörüngeden çıkmışlar, Allah ile olan irtibatlarında hasar oluşturmuşlardır.
Bu yapılanlar kasıtlı mıdır, değil midir bilinmez. Ama Haim NAHUM denilen siyonistin, Hahambaşının Lozan’da karşı tarafa açıkladığı “Türkleri İmha Projesi”nin aynen uygulanmakta olduğunu üzülerek, kahrolarak görüyoruz. Bu hâl bizi hakikaten perişan ediyor, acziyet ve çaresizlik içinde yüreğimizdeki manevi yangını nasıl söndürebileceğimizi düşünmeye mecbur ediyor. Sıkıntımız bu kadar kalmıyor, insanlarımıza bu gerçekleri gereği gibi anlatamıyoruz veya bizi anlamak istemiyorlar. Tehlikenin boyutlarını ah bir idrak edebilsek.
Selam ve dua ile…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?