Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
HARUN KARADENİZ KİMDİ BİLİR MİSİNİZ ?!.
  • 0
  • 185
  • 17 Ağustos 2020 Pazartesi
  • +
  • -

Yurtseverdi,
Devrimciydi,
Öğrenci gençlik önderiydi,
İnşaat Mühendisiydi,
Hapishanelerin müdavimiydi!
Nereli miydi?
Kimin çocuğu muydu?
Giresun’luydu…
1942 Alucra-Armutlu köyünden Rıza’nın oğluydu..
Yani soy adından da anlaşılacağı üzere, karayağız bir Karadeniz çocuğuydu..
Baba Rıza;
Ailesinin geçimini sağlamak ve çocuklarını en iyi şekilde eğitim görmesi için;
Okullar kapanınca; yazın Bulancak’tan Alucra-Armutlu köyüne…
Okullar açıldığı mevsimde, Armutlu köyünden Bulancak ilçesine inip ‘sırt emekçiliği’ yaparak çocuklarını okutuyordu…
Kol ve sırt emekçisi baba Rıza;
(O tarihlerde Bulancak’ta Lise olmadığı için)
Ve birde “boğulursak’ta, büyük gölde boğulalım” öz-deyişini kendisine rehber yaparak, çoluk-çocuk Samsun’a göçüyordu…
Yani;
Karadeniz’in karayağız delikanlısı…
Alucralı Rıza’nın yakışıklı oğlu Harun Karadeniz;
Liseyi Samsun’da okuyor…
Liseyi bitirince;
Üniversiteyi İstanbul İnşaat Fakültesinde okuyordu…
Okuyordu okumasına da…
Bir türlü rahat durmuyordu!…
Yani ikide-bir; babasının çektiği çileyi anımsıyor…
Köylünün ürününü yok-pahasına alan tefeciler aklına geliyor…
Çevresinde emeği sömürülen emekçileri bizzat kendi gözleriyle görüyor;
Ve onların yanında saf-tutmaya çalışıyordu…
Ezilenin ve sömürülenin yanında saf-tutuğu yetmemiş gibi, birde onlara;
“Bu sömürü bataklığından şöyle kurtulursunuz!”
“Emeğinizin kurtuluşunu ancak örgütlenmeyle bulursunuz” gibi, söylemlerle öncülük etmeye çalışıyordu!…
Yani;
Ege bölgesine gidip tütün eken köylülerle birlikte yatıp kalkıyor;
Emeklerini ve ürünlerini kimlerin çaldığını anlatıyordu..
Çukurova’ya gidiyor;
Karın tokluğuna çalışan ırgatlarla sohbet ediyor…
Onlara ‘ağalık düzenini’ kimlerin sahip çıktığını ve kimlerin sürdürmek istediğini anlatmaya çalışıyordu!
Karadeniz’e geçiyor;
Gebze’de ‘tütün mitingleri’ organize ediyor…
Ve kürsüye çıkarak;
Bangır-bangır bağırarak; sömürü düzenini anlatıyor…
Ve eline aldığı Amerikan sigara paketini avuçlarının içinde sıkıp yamultarak protesto ediyordu!
Ve en yüksek ses tonuyla;
“Şu sömürü ve kapitalist düzenine son verelim artık!”
“Kendi ürünlerimizi, kendimiz değerlendirelim” diye haykırıyordu.
Ve gün oluyor;
İşçi mitinglerine katılıyor…
Köylü ve işçi mitingleri düzenliyordu…
Ne zaman kendisine mitinglerde bir söz verilse;
“NATO’ya HAYIR” sloganını mutlaka söylüyordu.
Ve bu gerekçesini de kendisini dinleyen kitleye şöyle açıklıyordu;
“Amerika’nın sınırları Kars’tan başlar diyen ABD başkanının askerlerine alkış mı tutsaydık?”
“Amerikalılar Türkiye üzerinde 35 milyon metrekarelik bir toprağa yerleştiler.
Ve Türkiye Nato’nun nükleer silah deposu halene geldi.
İkili anlaşma ile Amerika’ya bağlandık. Ve Amerika’nın ‘barış gönüllüleri’ adı verilen casusları, misyonerleri ve uzmanları Türkiye’ye doldu.” diyordu…
Yani;
Gördüğünüz gibi düpedüz suç işliyor!…
Yani;
Durup-dururken milletin huzurunu kaçırıyor!…
Yani;
Hem toplumu ezen-ezilen diye ikiye ayırıyor ve hemde ebedi ve ezeli dostlarımızın keyfini kaçırıyordu!
Örneğin;
Emperyalizmin savaş gemileri olan 6. Filonun ülkemiz sularında ne işi var” diyerek karşı çıkarak, en ön saflarda yürüyordu…
Yabancı şirketlerin sömürüsüne karşı isyan bayrağı kaldırıp;
“Kendi petrollerimizi-kendimiz çıkaralım. Kendi madenlerimizi yer altından kendimiz çıkaralım” diye durmadan, usanmadan nutuk atıp duruyordu!
Kendisinin yoldan-izden çıktığı yetmiyormuş gibi!…
Birde politik düşünmeyen gençliği yoldan çıkarmak istercesine;
“Gençliği ülke sorunları ile ilgilenmeyen bir ulusun sonu gelmiş demektir” diyordu..
Hatta ve hatta işi daha da ileriye götürüp;
“Arkadaşlar,
Biz neden bize uygulanan yönetmenliklerin hazırlanmasında söz sahibi olmayalım?
Biz neden rektörümüzü ve dekanımızı seçme hakkına sahip olmayalım?
Biz neden ülkemiz gerçeklerine aykırı, kokuşmuş bir eğitim sistemiyle yıllarımızı harcayalım” diyerek. gençliği yoldan çıkarmaya çalışıyordu!..
Şimdi yönetenlerin yerinde siz olsanız bu genci ne yaparsınız?
Ödüllendirir misiniz, yoksa kodese mi tıkarsınız?
Bağrınıza mı basarsınız, yoksa fırsatını yakalayıp bir içim suda boğar mısınız?
Neyse…
Sizi bu korudaki düşünürken;
Ben o dönemin yönetsel erkleri bu konuda Harun Karadeniz’e nasıl davrandığını bir-iki cümleyle anlatayım…
Ve sohbetimizi de özetleyerek sonlandıralım…
Harun Karadeniz;
1971 Darbesi sonrası TKP ve Dev-Genç davalarından yargılanıp hapse atılır…
Hapishanede yatarken kansere yakalanır….
Ve tedavisinin dışarıda yapılması için izin vermezler…
Hastalığı ilerleyince de;
Sol düşünen yüreğinin üzerinde duran sol kolu omzundan kesilir.
Ve daha sonra…
Ve daha sonra…
Ve daha sonra da çok yaşayamaz…
Ve 1975 yılında 3 yaşındaki kızını yetim bırakarak bu dünyadan ayrılır…
Unutmamızı isteyenler;
Unuttuğumuzu sanmasın…
Unutulmadı..
Unutulmayacak…
Bu dünya döndüğü sürece;
Sevenlerinin gönlünde yaşayacak…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM