Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
HASTANEDE ODA-ODA DOLAŞIYORUM BİRİNDEN ÇIKIP DİĞERİNE GİRİYORUM
  • 0
  • 575
  • 13 Mart 2023 Pazartesi
  • +
  • -

Yönlendirildiğim doktorun kapısına geliyorum;

Onlarca hasta muayene olmak için sırasını bekliyor…

Bir an önce girebilmenin stres ve gerilimini yaşıyor…

Herkes sırasını beklediğine göre;

Haliyle herkes gibi sende sıraya giriyorsun…

Elektronik ekrandan çağrılmayı bekliyorsun…

Hastane demek;

En sağlam sinir sisteminin bile iflas ettiği yer demek…

Hastaneye sapasağlam girenin, hasta çıktığı yer demek…

Hastanelerde sinir sisteminin ölçüldüğü birimler olsa da;

En sabırlıların bile ‘sabır taşlarının’ çatladığı mekan demek…

Hele birde iletişim ve diyalog köprüsünü sel almışsa;

Hastaneler sinir uçları en sağlam insanı bile delirten ve çileden çıkartan mekanlar olur zaman zaman…

İster inanın, ister inanmayın;

Geçtiğimiz yıl 4 Nisan tarihinde bir ‘karın ağrısı’ ile girdiğim GÜ Araştırma Hastanesinde bütün birimleri dolaştım desem yeridir…

Kısacası;

Giriş-çıkış yapmaktan usandım…

Hastane içerisinde oda-oda, ünite-ünite dolaşmaktan yoruldum…

Yoruldum yorulmasına da;

Ancak bazı beklenmedik sürprizlerle karşılaşınca da çok mutlu oldum…

Örneğin;

Sinirsel katsayılarımın arttığı bir günde beni ‘Endokrinoloji’ isimli bir Poliklinik’e yönlendirdiler…

Yönlendirilen yere gittim;

Doktorların isminin yazılı olduğu plakada ‘Uzm. Dr. Yasemin Emür Günay yazıyor…

Belleğimin altında saklı kalan ‘Emür’ soyadı bana hiç yabancı gelmedi ama üzerinde de açıkçası fazla durmadım…

Sıram gelince içeri girdim;

Bana refakat eden Ömer Hacıahmetoğlu ile birlikte içeri girdik…

Daha önceden tanışıklığımız olmayan doktor hanım, verdiğim selamı, yüzüne düşürdüğü tatlı bir tebessümle kabul ederek, her ikimize de oturmamızı işaret etti…

Oturduk;

Elimdeki tahlil sonuçlarını bildiren evrakları kendisine uzattım…

Hem belgeleri inceliyor ve hem de koyulan tanıları anlatıyor…

Öylesine güzel anlatıyor ki;

Kurduğu ‘tatlı dil iletişimiyle’ sanki beni orada ilaçsız tedavi ediyor…

Veya da bir başka üniteden getirdiğim siniri yatıştırmaya çalışıyor…

Ve konuşma sırasında -içime mi doğdu bilemem- ayağa kalkınca;

Emekli öğretmen olduğumu söylüyorum…

Doktor Hanım da tatlı bir tebessümle;

“Benim babamda emekli öğretmen” diyor…

Ve bu kez kısa söyleşimizi ayakta sürdürüyoruz;

“Siz nerelisiniz doktor hanım?” diye soruyorum…

“Keşaplıyım” diyor…

“Babanızın adı ne?

“Nevzat EMÜR” diye yanıtlıyor…

“Demek siz Nevzat Emür’ün kızısın” dedikten sonra;

Var olan bütün hastalıklarımı erteliyorum…

Karşımda duran doktorun, yıllar önce Öğretmen Okulundan arkadaşım olan Nevzat Emür’ün kızı olduğu için mutluluğumun ‘çarpanlarını’ artırıyorum…

Ve bu güzel rastlantı kaybolmasın diye de;

O günün mutluluğunu -bana refakat eden- sevgili Ömer Hacıahmetoğlu’nun cep telefonuyla kayıt altına aldırıyorum…

Bundan önce sevgili arkadaşım Nevin ve M. Sabit Karaibrahim’in doktor kızıyla da sürpriz bir şekilde tanışmıştım ama…

“Bu güzel rastlantıya dayalı duygularımı sayfamda anlatabilir miyim?” diye izin istediğimde; “Akademik kariyerime belki zarar getirir Şaban amca” deyince, bende düşüncesine saygı duydum…

Peki iki gündür bunları neden mi anlatıyorum?

Hiç bekletmeden hemen söyleyeyim;

Bizler Köy Enstitülerinin ardılı olan Öğretmen Okulu mezunlarıyız…

Yani demem o ki;

Bizler, Öğretmen Okulunda öğrenciyken her ’16 Mart’ tarihini ‘Öğretmen Okullarının Kuruluş Yılı’ olarak kutlardık…

Ve öğretmen olduğumuzda;

Hangi köylere atanacağımızı?

Nasıl bir yuva kuracağımızı?

Doğan çocuklarımızı yarınlara nasıl hazırlayacağımızın düşlerini kurardık…

Aradan geçmiş elli küsur yıl;

Değil bizlerin dede ve nine olması…

Kimi arkadaşlarımızın çocukları bile torun-toprak sahibi oldu…

Son söz;

Doğal olarak çoğu arkadaşlarımızın çocuklarının ne iş yaptığını ve hangi konumda olduğunu bilemiyoruz…

Ama tesadüfen de tanışmış olsak;

Tepeden-tırnağa mutlu oluyoruz…

Kalın sağlıcakla…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM