HER DÖNEMİN ADAMI

HER DÖNEMİN ADAMI

Çok azı istisna olmak üzere, iktidara gelmek veya orada kalmak uğruna bizim siyasilerimiz, güç kimde ise o taraftan gelen esintinin etkisi ile rüzgâr gülü misali, sağa sola dönerler; fırıldak gibi mütemadiyen yön değiştirirler. Bukalemun denilen ve yaşadığı ortama çok kısa sürede uyum sağlayan hayvanlar dahi, söz konusu fırıldakların yanında bir hiç mesabesinde kalır.

Güç odaklarının gönlünü kırmamak adına, verilen emir ve talimatları anında ve kusursuz olarak yerine getirmeyi ibadet sayanlar sadece siyasiler değil, siyasi iktidarlardan ihale, prim, teşvik vs. adı altında maddi çıkar sağlayan iş dünyası mensupları; memuriyetinde veya mesleğinde yükselmek isteyen bazı bürokratlar;  güç ve iktidar sahiplerine yalakalık yapmayı adet haline getiren muhtelif muhit ve çevrelerden kişiler de bu utanılası girdabın içinde bir o yana bir bu yana yalpa atmayı marifet addederler.

İnsanlık onur ve haysiyetini, şeref ve gururunu üç-beş kuruşluk menfaat karşılığında ayaklar altına pas pas yapmaktan çekinmeyen bu hilkat garibelerinden, aslında ne kendilerine, ne de vatana ve millete hayır gelmez, gelmiyor. İşin aslına bakılırsa, insanlık bu güne kadar ne sıkıntı çektiyse, ne tür belalara düçar olduysa Rüzgâr Gülü misali çapsız, seviyesiz, onursuz ve kalitesiz insanlardan çekmiştir.  Ne hazindir ki, bir çok toplumlar ve milletler gibi bizler de bu tür ucubelerden bu güne kadar millet olarak kurtulamadık; bundan sonra da kurtulma şansımız yok denecek kadar azdır.

Yaşayan ölülere, canlı cenazelere hayatın; gönüllü kölelere, çağdaş esirlere de özgürlüğün, âmâ insanlara da dünyanın, mahlûkatın güzelliklerini anlatamadığınız gibi; nabza göre şerbet vermesini, yele göre yelken açmasını iyi beceren “Her Dönemin Adamları”nı, bu tiplerden hayır gelmeyeceğini bazı insanlara anlatamazsınız.

Kabahatin tamamını davetçilere-tebliğcilere yüklemek tabii ki haksızlık olur, zulm olur. Aslında siz bazı hakikatleri elbet anlatırsınız da, bir kısım insanlar sizi anlamazlar-anlayamazlar, bazıları anlamak istemezler, bazıları da anladıkları halde anlamamış rolü oynarlar. Dünya böyledir işte….

Kişilikleri ve şahsiyetleri olgunlaşmamış olan bu ahlâk ve fazilet fukaralarının, toplum hayatımızda rağbet görüyor ve bunlara değer veriliyor olmaları ise, ayrı bir sıkıntı kaynağıdır, başlı başına sorundur. Bu yarayı tedavi edemediğimiz ve bu problemi usulüne uygun olarak en kısa zamanda çözemediğimiz takdirde, yarınlara güvenle bakmaya hakkımız yoktur.

Millet olarak, ülke olarak gelecek asırlarda, dünya milletler ailesi içinde var olmak, güçlü olmak istiyor  isek, bu parazitleri aramızda eritmek ve yok etmek; emanetleri de ehline teslim etmek en kudsi ve en ulvi vazifemizdir, namus borcumuzdur aslında. Bu kokuşmuş, DNA’sı ile oynanmış, GDO’lu yapı ve onu oluşturan, kendi menfaatleri gereği ayakta tutan hormonlu elemanlarla uzun süre ve sağlıklı olarak ayakta kalmamız asla mümkün değildir, böyle biline. Bu durum sadece bizim için değil, her toplum için geçerli bir kuraldır. Ahlâkın evrensel kaideleri buna buna işaret eder.

Tarihin akışı içinde nice milletler bu arızalı yapıdan unutulmaz, unutulamaz çileler, sıkıntılar çekmişlerdir; nice toplumlar da bunu yaşamamış olsalar da, böyle talihsiz hadiselere şahitlik etmişlerdir.

Unutulmamalıdır ki, hastalıkları tedavi etmenin ve sıkıntılardan bir an evvel kurtulmanın olmazsa olmazı, ilk şartı, önce isabetli teşhistir. Zira akl-ı selim ve sağ duyu sahibi her insan bilir ve kabul eder ki, teşhisi doğru  konulamayan hiç bir hastalığı bu güne kadar tedavi edebilen tabibe kimse şahit olmadı, bundan sonra da olamayacaktır.

Selam ve dua ile…..

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?