HİDAYET VE İMAN NASİP İŞİDİR

HİDAYET VE İMAN NASİP İŞİDİR

Mekke sokaklarının birinde bir gün, Ebu Cehil ve Efendimiz karşı karşıya geldiler. Hâtem’ül Enbiya’yı gören zamanın en büyük müşriki ve Mekke’nin o günkü hakimi hemen yere eğildi, eline bir şeyler aldı ve elini arkasına tutarak, Efendimize yaklaştı ve “Ey Muhammed, elimdekilerin ne olduğunu bilirsen sana iman edeceğim” dedi. Peygamberimiz hafifçe gülümsedi, kendisinden emin bir halde:” Ben mi onların ne olduğunu söyleyeyim, yoksa, onlar mı benim kim olduğumu söylesinler?” buyurdu. Bu cevap karşısında Ebu Cehil irkildi, şaşırdı, heyecanlandı ve: “Madem ki bu kadar iddialısın, o halde elimdekiler senin kim olduğunu söylesinler” dedi, Ve o anda semada hareketlenmeler vuku buldu,  Ebu Cehil’in elindeki taş parçaları, kum taneleri  yüksek sesle Kelime-i  Şahadeti  öylesine şevk ve iştiyakla söylediler ki, o sesler semaları çınlattı. Bir zaman sonra zamanın zalimi ve markalı müşriki olan zat kendisine yakışanı yaptı ve :” Amma da büyük sihirbazmışsın be Muhammet” dedi.

Bu olay bir mucize idi elbette.  Buna benzer  nice mucizelere şahit oldular zamanın müşrikleri, ama nefislerini yenemediler, çıkar ve menfaatlerinden vazgeçemediler ve bu nedenle de hakikatleri bir çoğu bildiği ve anladığı halde menfaat kaygısından dolayı İslam’â iman edemediler, inkâr bataklığından çıkamadılar. Makam ve menfaat, şan ve şöhret  bu merhalede elbet te önemliydi, ama daha da  önemli faktör şüphesiz ki, hidayet ve imanın nasip işi oluşu idi.

Benzer olaylar tarihin her döneminde yaşandı, hala da yaşanmaktadır. Çevrenizi ibret nazarı ile temaşa ederseniz nelere şahit olacaksınız, nelere !  Eh-li iman, ehl-i takva, ehli tarik bildiğiniz nice  insanlar dahi korkunç haldeler. Bu manada, kömürün siyah, yoğurdun ise beyaz olduğunu gördükleri ve bildikleri halde, kömürün beyaz, yoğurdun ise siyah olduğunu iddia eden, buna diğer insanları iknaya çalışan, bu meyanda baş vurmadık yöntem, yapmadık hile bırakmayan  nasipsiz insanlara acımaktan başka elden ne gelir?

Hakikatleri ayan-beyan gördükleri halde, onu kabul etmemek için kırk dereden su getirme gayretinde olanlar; mazeret uydurmak için kendini param parça edenler; sağa-sola, muhataplarına saldırmak için bahane arayanlar; çaresiz ve aciz kaldıklarında ise, kırmızı görmüş boğa misali azgınlaşanlar….Say saya bildiğin kadar…

Anlatmak istediğim şudur ki, iman ve hidayet nasip işidir, herkese kısmet olmaz. Öyle olsaydı, Cennet bu kadar değerli ve cazip olmazdı. İnsanlar önce maddi ve manevi çıkar ve menfaat hesaplarından kesinlikle uzak durmalı, bütün ilahları inkâr etmeli, kalplerini temizlemeli ve bu iş için kendilerini hazır hale getirmelidirler. Kurtuluşun olmazsa olmaz şartı budur.

Neler söylemek istediğimi anlayanlar anladı, anlamayanlara ise zaten yapılacak işlem yok. Ne demiş ecdadımız: “Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul-zurna az.”  Dedik ya, hidayet ve iman nasip işidir. Tebliğ ve davet erleri herkes bu nimetten istifade etsin diye bir ömür boyu gayret eder, çırpınır durur. Ne var ki nasipten fazlası olmaz, işler döner-dolaşır Allah’a varır.

Selam ve dua Hakk’a tabi olanlaradır…

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?