HOŞGÖRÜ..

HOŞGÖRÜ..

 

Herkese merhaba. Sizlere bugün kendimi daha yakından tanıtmak istiyorum. Yani daha özelimi, daha fiziki ve ruhsal durumumu… Dünyaya geldiğimde kalçam çıkık olarak doğdum ve genelde yeni doğan bebeklerin geçirdiği sarılıktan geçirdim. Bu geçirdiğim sarılık bedenimde kalıcı hasarlar bıraktı. Rahatsızlığımın nedeni, doğduğum zamanın şartlarında teknoloji yeterince gelişmiş olmadığı için bir süre anlaşılamadı. Zaman ilerledikçe hastalığımın tehşisi kondu. Hastalığımın tıp dilindeki adı Serebral Palsi (CP),  yani anne karnında, doğumda veya doğumdan sonraki erken dönemde beyinde hareketle ilgili merkezlerin bir ya da birkaçının hasar görmesi sonucu oluşan, hareket bozukluğu durumudur. Şimdilik tedavisinde tek alternatif yol fizik tedavidir. Çocukluğumda, Ankara Rehabilitasyon Merkezi Hastanesinde üç sene peş peşe sadece yaz aylarında fizik tedavi gördüm. Hastaneden taburcu olduğumda, dosyamda : ‘’Bağımsız olarak yürüyor. ’’ yazıyordu. Ve bugün yaşadığım dönemi kısaca özetler isem; Ben artık yetişkin bir genç ve eğitimimi tamamlayarak meslek sahibi olmuş bireyim.

Sizlere bu yazımla ulaşmak istediğim yerleri, bilgilendirmek istediğim kişileri, iyilik adına yaptığımız bazı işleri düşünmeden ya da eksik yaptığımızda karşı tarafın yaşadığı hüsranları dile getirmek istiyorum buradan.

Kendimi şu anki durumuma kadar geliştirmeye çalıştım, ileriki yaşlarımda rahat edebileceğim bir yaşam standartına ulaşmak için yıllarca okudum ve eğitimimi üniversite bitirerek sonlandırdım.  Ama bu şu demek olmuyor artık ben her şeyi yaptım, tam donanımlıyım. Kendinizi yaşadığınız sürece bilgilendirmeli ve resmen bilgiye aç olmalısınız. Hele ki, benim gibi bir hayata sahipseniz bu sözlerime daha çok kulak kabartmalısınız. Sizinle yaşayan aileleriniz de bir o kadar dikkate almalı bunu. Çünkü ben şöyle düşünüyorum: Vücudunuz bedensel olarak bazı işlevlerini yerine getiremiyorsa siz de getirebildiğiniz yerlerinize ağırlık verin.  Mesala, ben bedensel açıdan yapamadığım işlevlerimi okuyarak tamamlamaya çalıştım yıllar boyu ve hala da buna devam ediyorum. Son olarak bir kaç senedir kendimi ‘’yazı yazmaya’’ adadım.  Neden? Çünkü kendimi biliyorum. Neleri başarabileceğimi,  yeteneğimin hangi alanda olduğunu…  Bunlar çok önemli. Bir de bunlar size çocukluk çağlarınızda aşılanmalı, ya ailenizin sizi fark etmesi ya da sizin kendi kendinizi keşfetmeniz gerekiyor ama özellikle sizin kendinizi keşfetmeniz önemli burada. Siz bir bireysiniz ve hayatınızı kendiniz yönlendirmelisiniz. Bu durumu kesinlikle olumsuz duygulara bağlamayın. Her ne durumda olursanız olun kendinizi olumlu düşünmeye şevk edin. İç sesinizle konuşun, bir arkadaşınızla sohbet ediyormuşçasına onunla sorunlarınızı nasıl en aza indirebileceğinizi ölçün tartın, çözüm yolları bulun, hayaller kurun, sizi neşelendirecek mevzular bulun… Sizin en canı gönülden arkadaşınız ‘’içinizdeki ses’’ tir, bunu unutmayın. Eğer imkanınız varsa, halk eğitim kurslarına gidin, orada sizin el becerilerinize uygun faaliyetler seçin. Eliniz el sanatlarına uygunsa dikiş nakış, el örgüsü, ahşap boyama, kuaför, makyaj kurslarına yazılın. Ben de bir dönem, ahşap boyama kursuna gittim lakin çok mu aktiftim? Hayır. Çünkü çok becerim yoktu o işi yapılabilme açısından. Ama siz doğru faaliyeti seçtiğinizde ve de kendinizi geliştirdiğinizde isterseniz onu iş haline bile dönüştürebilirsiniz. Çevreniz ve siz bundan memnunluk duyarsınız. Lakin üstünü basarak söyleyebileceğim en önemli şey ise, “eğitiminizi bitirmeniz”dir.  Sizlere bir önerim daha var. Kesinlikle kendi yeteneklerinizin üstünde durun hatta bunu çekinmeden herkese söyleyin. Kendinizi övün ve deyin ki: ‘’ Ben şunları yapabiliyorum bu yüzden bu konuda başarılıyım. ‘’ Başkalarının övmesini beklemeyin, bu zaman kaybı olur size. Yeri gelir size bilgiçlik taslayanlar bile çıkabilir. Ukala, kendini beğenmiş ifadeler kullanarak sizi yıldırmaya, hedefinizden saptırmaya çalışabilirler, onlara kulak asmayın. Bunun pratik çözümü de onları : ‘’ Tamam, bundan sonra daha dikkatli olurum sözlerimde ya da dışarıdan sessiz kalıp, içeriden benim için önemli bir statüye teşkil etmiyorsun‘’ der gibi  sözlerle geçiştirmektir. Çünkü, karşı tarafı cephe almaya hiç gerek yok. Onlar sizi hiçbir zaman anlamayacaktır, desteklemeyecektir, başarınızı da takdir etmeyecektir. Benden tavsiye, her zaman bir gözünüz açık olsun bu tip insanlara karşı. Bir noktaya daha değinmek istiyorum.  Ben bundan epey bir zaman önce, bir kitapta benim gibi özel durumlu insanlara nasıl davranılacağına ilişkin bilgiler okumuştum. Aklımda kalanları paylaşayım sizinle. Bizim, iyiliğimizi düşünüp, bize hemen yardıma koşan insanlar vardır. Sokakta, bir devlet dairesinde, hastane de olabilir bu, bize hiç sorulmadan elimize kolumuza girerler yardım için. Fakat önce bize sormanız gerekiyordur,  yardıma ihtiyacımız var mı, diye. Çünkü bize danışmadığınız takdirde sizin yardım yapmaya çalıştığınız hareketler, bize zarar verme olasılığı yüksek bir harekete dönüşebilir. Bizimle iletişim kurmak istediğinizde, göz teması kurabilecek seviyede olun. Mesela, biz oturuyorsak ve siz ayaktaysanız gelip yanımıza oturup ya da çömelerek konuştuğunuzda, bize saygı duyduğunuzu vurgulamış olursunuz. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün her zaman…

Yazıma son vermeden önce bir şeye dikkat çekmek istiyorum. Yazımın başından beri hep kendimi(zi) geliştirmekten söz ettim durdum. Ama siz ne kadar kendinizi geliştirseniz de bir şeyler yarım kalıyor. Yine söylüyorum umutlar tükenmiş dahi olsa bir kıvılcım umut ışığını kendinize empoze etmeye gayret gösterin. Benim de yaşadığım sorunlar var: Bir şey almak istediğimde imkanlarımın hep kısıtlı olması. Çünkü; sokağa çıktığımda arabaların (şöför) hızlı ve dikkatsiz yolda gidişleri, yolların bozukluğu ve kaldırım, rampaların dikkatsiz baştan sağma yapılışları… vs gibi. O yapılan rampalar bir akülü araç sürücüsüyle bire bir danışılarak yapılsa daha çok işe yarar. Gidilmek istenilen giyim, market gibi mağaza ve dükkanların önüne rampa yapılması ve eğer var ise rampa, çeşitli gereksiz reklam panolarıyla kapatılmaması akülü araç sürücüsüne fayda sağlar. Örnekleri çoğaltmak mümkün… Ama ben ümidimi yitirmek istemiyorum. Çünkü sesimin işitileceğine eminim.

Sadece bu 10 ile16 mayıs tarihleri arasında değil, her gün aynı dünyada yaşadığımızı farkına varmanızı can-ı gönülden istiyor ve hoş görülü olmanızı umuyor(üz).

Görüşmek üzere. Sevgilerimle…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?