İBADET EDEN KÖLELER OLMAYACAĞIZ

İBADET EDEN KÖLELER OLMAYACAĞIZ

En kısa ve anlaşılır tanımıyla Müslüman: İslam’a inanan ve teslim olan insan demektir. Teslimiyetin en makbul olanı ise, kayıtsız-şartsız ve pazarlıksız olanıdır elbette. Bu zaviyeden bakıldığında Müslüman, inancını hayatına yansıtmayı gaye edinen ve bunun kavgasını sürdüren idealist insan olarak tarif edilebilir. İdealist insanlar nelere niçin inandığını, hangi amaçlar doğrultusunda ibadet ettiğini, Kelime-i Tevhid’i nasıl anlaması gerektiğini idrak etmek zorundadırlar; aksi halde, samimi olmayan insanların gayr-ı meşru emelleri için dolgu malzemesi olmaktan kurtulamazlar.

Bizler şuurlu ve bilinçli Müslümanlar olarak, başkalarının oluşturduğu sun’i ve sahte gündemlere malzeme olmamak için, kendi gündemimizi oluşturup, yolumuza devam ederiz. Sırat-ı Müstekîm denilen bu kutlu yolda, daim ve kavi olmak şaşmaz hedefimizdir. Bizim itikadımızda, İslam bölünmez-bölünemez bir bütündür. Bizler ibadetsiz ve duasız İslam’ın olamayacağını bildiğimiz gibi, İslam’ın sadece ibadetler ve dualardan ibaret olmadığını da gayet iyi biliriz. Bir takım kişi, grup, cemaat ve mahfillerin bunu anlamak istememesi, ya da anlamaması kendilerinin sorunudur; bizi doğrudan ilgilendirmiyor.

İslam’ın insanlığa sunduğu mesaj ve Müslüman’a tevdi ettiği görev muvacehesinde, Emr-i bil ma’ruf ve nehy-i anil münker(iyilikleri emretmek, kötülüklerden nehyetmek) olmazsa olmazımızdır. Dünyayı ifsad eden şer odaklarını etkisiz kılmanın başka yolu da yoktur. Bu dava büyüktür, büyük olduğu kadar da ağırdır. Talip olunan nimetler, katlanılan külfetlerle doğru orantılıdır. Tarihin akışı ve olayların seyri içinde, bir takım insanlar omuzlandığı yükü taşıyamaz hale gelebilir ve nefs-i emareye teslim olarak “ben yokum” diyebilirler. Bu olay bundan önceleri olmuştur, bu günlerde oluyor ve muhtemeldir ki, bundan sonra da olacaktır. Hayat yolculuğunda bunlar olağan şeylerdir. Mukaddes emaneti taşıyabilmek yürek ister, cesaret ister, daha da önemlisi, kâmil anlamda kal’a gibi bir iman ister. Nitekim bu yolun yolcuları sayıca hep az olmuştur, az olacaktır. Şu bir gerçektir ki, bizim, sayıların çokluğu veya azlığı ile fazla işimiz olmaz. Bize düşen, sayıların niceliği veya niteliği ile uğraşmak değil; kul olarak bize tevdi edilen tebliğ görevini, bi-hakkın yerine getirmektir. Netice, Alemlerin Rabbi olan Allah’a aittir. Biz, sebeplere tevessül-sonra da tevekkül ederiz. Nemrut, Hz.İbahim(AS)i  mancınıkla ateşe fırlattığında, o ateşi söndürmek için gagasıyla su getiren kuş ile; yürüyerek Hacca gitmek üzere  yola koyulan topal karıncanın “Kabe’ye varamasam bile bu yolda ölemez miyim?” mealindeki cevabı hisse almak için bizlere yeter de artar bile.

Atlantik ötelerinden, Pentegon adlı fitne merkezinden zaman zaman yapılan telkinler ve estirilen fırtınalar bazılarını aramızdan ayırsa dahi, bu kutlu kavga ilel ebed devam edecek. İsimlerimiz, cisimlerimiz ayrı olabilir de; idealimiz şaşmaz, inancımız değişmez, davamız ertelenmez. Sayılara, yüzde’lik oranlara takılıp-kalmak doğru değildir. Bizler inanıyoruz ki, toplumlar iyiliği-güzelliği hak ettiğinde, Mevla’mız “ol der ve o oluverir.” Haşa, Allah zalim değil ki, hak edene hak ettiğini vermesin. Sonsuzluğun Nebisi, Son Peygamber (AS) : “her millet lâyık olduğu şekilde idare olunur” buyurmuyor mu? Kalpleri eviren ve çeviren Allah’tır(CC). O, hak eden kullarına rahmetini birilerinin gayreti olmasa da gönderir. O halde,  biz neden çalışır, çabalarız? Çünkü: haksızlığa ve zulme mani olmak, hakkın ve adaletin tesisi için mücadele etmek kul olarak bizim görevimizdir. Bizler bu sayede, Amel Defterimizi Salih amel ile süsleriz, Ahrete azık temin ederiz.

Duruşu dik, omurgası sağlam, alnı açık ve mazisi temiz insanlar olarak bizler, bu sevda uğruna ne tehdit ve şantajlara boyun eyeriz, ne de madde ve menfaat için tavrımızdan taviz veririz. Dünya hayatı ile birlikte, makamın, mevkiinin, şanın, şöhretin, servetin fani; âhiret hayatının bâki olduğuna inandığımızdan, menfaat hesapları bizi yolumuzdan asla alıkoyamaz. Belki kırılırız, ama asla boyun eğmeyiz. Sahip oldukları güç ve iktidarın ellerinden kaçacağını hisseden Mekke müşrikleri, amcası Ebu Talib’i elçi olarak Efendimize gönderdiklerinde, Ebu Talip elçi sıfatıyla teklifi şöyle açıklıyordu: “Yeğenine söyle, zengin olmak istiyorsa O’nu Mekke’nin en zengini yapalım. Evlenmek istiyorsa Mekke’nin en güzel kadınını O’nunla evlendirelim. Yönetici olmak istiyorsa O’nu başımıza idareci yapalım; yeter ki, bu davadan vazgeçsin.” Bu cazip teklifler karşısında Efendimizin cevabı gayet açık ve netti. “Ey Amca’cığım! Tüm bunları yapsalar, güneşi sağ elime, ay’ı da sol elime koysalar bu davadan yine de vazgeçemem” diyordu.

Bilerek ya da bilmeyerek, Siyonizm’in etkisi altında kalan, onların vaad, telkin ve yönlendirmeleri ile hareket eden bir kısım mahfil ve odaklar iyi bilsinler ki, bize yönelik telkin ve tehditler karşısında, cevabımız Efendimiz (SAV)in cevabından, duruşumuz Muhammedî duruştan farklı olmayacaktır. Uğruna baş koyduğumuz bu davanın maddî anlamda karşılığının olmadığını dost-düşman herkese ilân etmek bizim için onurdur. Siyonizm’in ve uzantısı malûm fitne odaklarının paraları bizi satın almaya yetmedi-yetmeyecektir inşeAllah. Çınar ağacından yapraklar dökülebilir, bazen kuruyan dallar da düşebilir. Ama ulu çınar için bunlar fazla önem taşımaz, zira o kendisini sürekli yeniler, budandıkça daha gür büyür. Bunlar kayda değer vakıalar değildir. Buna rağmen, vuku bulan olaylar, bazı insanlar için “acınası hâl” olmaktan da hâli değildir.

Müslüman mahallesinde salyangoz satmak eskilerden beri bilinen olaylardan. Mecazi anlamda, herkes istediği emtiayı istediği yerde satmakta hürdür. Üzücü olan ise, bu sefer ki salyangoz tacirlerinin “mahalle sakinleri” olmalarıdır. Denir ki, düşmanın attığı taş acıtmaz, dostun attığı gül incitir. Acımasız insanın kestiği ağaçlar ne diyordu: “kesildiğimize acımayacağız da, baltanın sapı bizden.” Tüm bunlara rağmen, bazı mihraklara mesaj vermek, bazı odaklara da meydan okumak adına haykırıyor ve diyoruz ki: inancımızı hayatımıza yansıtma mücadelemiz bu can bu tende olduğu süre ce devam edecektir. Ve bizler asla, İBADET EDEN KÖLELER OLMAYACAĞIZ. Hiç kimse bizleri, bâtıl emelleri için dolgu malzemesi, veya oltanın ucundaki yem yapamayacaktır. Bir takım gafil ve cahil Müslümanların can simidi misali sarıldıkları “ Amerikan modeli İslamı”, başka ifade ile, uydurulmuş İslam’ı reddettiğimizi, buna mukabil indirilmiş İslam’a iman etmeye ve teslim olmaya canımız pahasına devam edeceğimizi belirtmek şeref madalyamızdır, onur vesikamızdır.”

Selam, Hakk’a tabi olanlara…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?