Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
İDEALLERİNDE ÇOK İNATTI ASLA GERİ ADIM ATMAZDI
  • 0
  • 178
  • 01 Mart 2021 Pazartesi
  • +
  • -

Sevgili dostlar,

Değerli canlar,

Hani bir söz vardır;

“Mum dibini ışıtmaz” diye..

Bu söz ne zaman söylenmişse..

Ve her kim söylemişse;

Gerçekten de doğru söylemiş…

Yani kısaca demem o ki;

Bu zamana kadar dilimin döndüğü kadar bu sayfa üzerinden birçok insanın niteliklerini dile getirmeye çalıştım da;

‘Ayıp olur, yanlış anlarlar’ düşüncesinden hareketle (benden olan bir yakınım) herhangi bir başarının altına imza atsa da ‘sohbet konusu’ yapmadım…

Ancak ‘iş işten geçse de, gecikmiş olsa da’ ve kim nasıl düşünürse düşünsün; bugün tevazuu bir kenara bırakıp, siz değerli ‘sayfa arkadaşlarıma’ 23 Şubat tarihinde bir kalp krizi sonucu kaybettiğim kardeşimden söz etmeye çalışacağım…

20 Temmuz 1950 yılında Dereli ilçesinin Taşlıca köyünde doğdu…

Benden iki yaş küçük olup;

Okur-yazar olmayan, yoksul bir ana-babanın çocuğuydu…

İlkokulu köyde ve ortaokulu Dereli Ortaokulunda okudu…

Ortaokulu bitirince; Giresun lisesine kayıt oldu…

Birinci sınıfı Giresun lisesinde okuyup; 2 sınıfta yatay geçiş yaparak Öğretmen Okuluna kayıt oldu…

Ve 1972-73 Eğitim Öğretim yılında Giresun Öğretmen Okulundan mezun oldu…

İlk görev yeri;

Dereli ilçesi-Çal Köyü Kendirlik Mahallesinde bir yıl öğretmenlik yaptı…

Ve bu bir yıllık süre içerisinde;

Hem ‘stajyerliği’ kalktı…

Ve hem de –yarım bıraktığı- Liseyi tekrar bitirmek için ders çalışıp, Giresun Lisesini (fark derslerini) vererek dışarıdan ‘Lise Diplomasını’ da aldı…

Üniversite sınavların girdi ve ‘tercih ettiği’ Ortadoğu Teknik Üniversitesi-İdari Bilimler Fakültesini kazandı…

Hazırlık Sınıfı…

Birinci Sınıf…

Ve ikinci sınıfa gelince ODTÜ yolculuğu tıkandı…

Niye tıkandı?

Neden tıkandı?

Hemen söyleyeyim;

Çünkü damarlarında 68 kuşağının ruhu dolaşıyordu.,,.

Yani;

O yıllarda ‘toplumun çıkarlarını ve sorunlarını savunmak’ bir devrimci için her şeyden önce geliyordu…

Hele hele adresiniz; Ortadoğu Teknik Üniversiteliyse;

Ezilen toplumun ve kamunun çıkarlarını savunmayanlar utanç denizinde boğuluyordu!

Kısacası;

Nerede bir grev çadırı varsa, orada yatıp kalkıyorlar ve onlara destek veriyorlardı…

Nerede bir deprem olsa; en hızlı bir şekilde deprem bölgesine koşuyorlardı…

Toplumun bir an önce kendi ‘iş kolunda’ örgütlenmesi için gece-gündüz demeden ülkenin dört-bir yanını dolaşıyorlardı…

Fındık üreticisi sömürülüyorsa; fındık üreticisinin…

Pamuk üreticisi sömürülüyorsa; pamuk üreticisinin..

Tütün üreticisinin…

Zeytin üreticilerini en hızlı bir şekilde örgütleyip, meydanlara döküyorlardı…

Velhasıl-kerim;

Mitingden-mitinge koşuyorlardı…

Sömürüyü ve faşizmi telin eden protesto yürüyüşleri yapıyorlardı…

Emperyalizmin ve onlarla birlikte işbirliği yapanların yok-olup gitmesi için var güçleriyle uğraşıyorlar ve ülkenin bir an önce selamete kavuşmasını istiyorlardı…

İşte bunlardan birisi de benim kardeşimdi…

Yani; Necdet KARAKAYA idi…

Mitinglerde ve yürüyüşlerde en ön saflarda yürüyen….

Boyu 1.80’nin üzerinde olduğu için her yerde görünen…

Bir elinde pankartını taşıyan…

Bir elini yumruk yapıp havaya kaldıran…

Ve avazı çıktığı kadar;

“Kahrolsun emperyalizm” diye haykıran…

“Kahrolsun faşizm”

“Kahrolsun ağalık düzeniniz”

“Yaşasın tam bağımsız Türkiye” diye slogan atanlardan birisi de benim kardeşimdi…

Benim iki yaş küçüğümdü…

Yani; Necdet KARAKAYA idi…

Devrimciydi…

Yurtseverdi…

Gösterişi hiç mi; hiç sevmezdi…

Ve her kim ki gösterişe dayalı bir iş yaptığını görse; acımasızca eleştirirdi…

Hatta o tür insanlarla hemen ilişkisini keserdi…

İdealistti…

Ve ideallerini peşinde koşmayı seven inatçı bir kişiliğe sahipti…

İnandığı ve düşündüğü şeylerden asla ve asla ödün vermezdi…

Hatta ben bazen “biraz esnek davran Necdet” desem veya diyecek olsam;

Gözlerini fal taşı gibi dışarı çıkarır; “ben revizyonist miyim?” dercesine;

Ters ters, anlamlı-anlamlı yüzüme bakar ve gözleriyle beni eleştirirdi!

Olaylı yıllardı…

Toplumsal çıkarları, kendi çıkarlarının önünde tuttuğu içindir ki;

Ortadoğu Teknik Üniversitesinde okurken birkaç kez tutuklandı…

Gözaltına alındı…

Hatta ve hatta yaklaşık altı ay kendisinden haber alamadık…

Kısacası; inançları uğruna Ortadoğu Teknik Üniversitesini yarıda bıraktı kardeşim.

Ve tekrar öğretmenliğe geri döndü…

Sebahat Yılmazok’la evlendi…

Birinci oğlunun adını; Ulaş…

İkinci oğlunun adını; Barış verdi…

Hani sohbetimizin üst başlığında ‘İnatçı bir yapısı vardır’ demiştim ya…

Ve bu inatçılığını ‘yarım bıraktığı’ ODTÜ’de değil ama ‘dışarıdan’ devam ederek;

Hem İktisat Fakültesini ve hem de İnönü Üniversitesinde ‘Eğitim İdareciliği-Denetçiliği Bölümünü’ bitirdi ama…

Yaşı 45’i geçtiği için ‘İdareci’ olamadı…

‘Eğitim Denetçisi’ de yapmadılar…

Önce; Ankara Ulus Kız Endüstri Meslek lisesine…

Ve ardından da Sincan Kız Endüstri Meslek lisesine ‘Rehber Öğretmen’ olarak atadılar.

Daha sonra da zamanı gelince buradan emekli oldu…

Ve ‘kooperatif’ yöntemiyle sahip olduğu Ankara-Eryaman’da ki evine yerleşti…

Ancak baba ocağıyla ilişkisini hiç kesmedi…

Her yaz ‘bahar girişinde’ Dereli-Taşlıca köyüne geldi…

Fındık mevsimi bitince de, tekrar gerisin-geri Ankara’ya dönerdi…

Ve bu yıl ‘Korona tehlikesi’ nedeniyle bir değişiklik yaparak;

Kış mevsimini de –ilk defa- köyde geçirmek istedi…

Ve eşiyle birlikte yılın tamamını Taşlıca köyünde geçirmeye başladı…

Başladı başlamasına da….

Pusuya yatan ‘ölüm’ onu –baba ocağı- köyde yakaladı…

Ve 23 Şubat 2021 geçirdiği bir kalp kriziyle aramızdan aldı…

Bir gün önce yazdığım ‘Güdül Köyünün’ tarihçesi ile ilgili yazının altına ise şu ‘yorum’ notunu düşmüştü;

“Eline diline sağlık, güzel bir araştırma olmuş.”

İçimizde –cep telefonuyla- en son konuşan arkadaşı ise Ahmet Tuncer ALMALI oldu…

Yani; pazartesi günü akşamı saat; 18.09 da ‘Covit-19’ üzerine şakalaşma yapmışlar…

Bir başka ifadeyle; yere düşmeden önce Ahmet arkadaşımızla vedalaşmış..

Sözün bittiği yerde;

Sen, ideallerinin hepsini gerçekleştirmemiş olsan da…

Düşlediğin dünyayı görememiş olsan da…

Sen görevini ziyadesiyle yaptın…

Yaşadığın sürenin içerisini en güzel bir biçimde doldurdun…

Seninle gurur duyuyorum sevgili kardeşim…

Gittiğin yollar ışıklarla dolsun…

Uyuduğun yer ve mekanın cennet olsun…

NOT; Birinci görselde paylaştığım fotoğraf ODTÜ öğrencilik yılları…

İkinci fotoğraf; yaşı yetmişe merdiven dayasa da A. Tuncer Almalı ve Aslan Karaca ile geçtiğimiz yıllarda yapılan bir fındık mitinginden…

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM