İnsanlar, Dinde Fırkalara Neden Ayrılmıştır?

İnsanlar, Dinde Fırkalara Neden Ayrılmıştır?

Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (S.A.V.), Müslümanların 73 fırkaya ayrıldığını, bunlardan 72’sinin cehenneme gideceğini ve 1 tek fırkanın kurtuluşa ulaşacağını söylemektedir. O tek fırka, şirkte olmayanlardır ki bu şirk; gizli şirktir, işte bunlar Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir.

“Allah’a ulaşmayı dilemek” kavramı, son derece önemli bir kavramdır. Kişiyi cehennemden cennete alır ve kişiyi takva sahibi yapar. Rum-31’de, Allah’a ulaşmayı dileyenlerin şirkten kurtulduklarını ve şirke düşmediklerini görüyoruz. Şirkte değillerse; Allah’a ulaşmayı dileyerek şirkten kurtulmuşlarsa, onların gidecekleri yer cennettir. Yetmez, Allahû Tealâ onları Kendisi’ne ulaştıracağına dair de kesin bir söz vermiştir.

Allah’a ulaşmayı dilemek veya dilememek; cenneti seçmek veya cehennemi dilemek mânâsına gelmektedir. Kur’ân-ı Kerim’de Enfal-29’da geçen âmenû olan kişi, takva sahibi değildir. Kurtuluşa ulaşabilmesi, takva sahibi olması şartına bağlıdır.

Takva sahibi olmayan bir kişi şirktedir. Takva sahibi olmayan kişi küfürdedir. Kişi Allah’a inansa da küfürden kurtulamamıştır. Allah’a inanmak, hiç kimse için bir kurtuluş değildir. Ama hurafelerin devreye girdiği bir standart görüyoruz. Sözü edilen bu hurafede; “Kalbinde zerre kadar inanç olan bir kişi, cehennemde cezasını çektikten sonra cennete girer.” düşüncesine inanılır. Bu konuda Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’in böyle bir hadîsi olduğu söylenmektedir. Oysa böyle bir hadîsin olduğu doğru değildir. Böyle bir hadîs mevzû bir hadistir. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) açık bir şekilde buyurmaktadır ki; “Benim hadîslerim tartışılacaktır. Kur’ân’a bakın. Hiç bir hadîsim Kur’ân’a aykırı olamaz.”

Mü’min olan kişi Allah’a verdiği yeminleri yerine getirmiş midir? Hayır, getirmemiştir.

Ruhunu da her nefsinin temizlik kademesinde, Sırat-ı Müstakim üzerinde Allah’a doğru yaklaştırması ve ulaştırması lazım. Ama Allahû Teâlâ bunu, yani Allah’a verilen yeminlerin hepsinin yerine getirilmesini daha yedinci basamakta garanti ettiği için, kim amenu olursa o kişinin mutlaka Allah’a ulaşacağını Allah garanti ediyor. Çünkü ölüm kaderdir. Ve bir kişi öldükten sonra artık hiçbir aktivitede bulunamaz. Ama yaşasaydı mutlaka Allah’a verdiği yeminler o kişi gerçekleştireceği için, Allah mü’min olup da ölenlere daha hedeflerine ulaşmamadan Allahû Tealâ emanetini geri aldığı için, o kişiler yaşasaydı mutlaka ruhlarını Allah’a ulaştıracaklarını, nefislerini tezkiye edeceklerini ve fizik vücutlarının mutlaka Allah’a kul edeceklerini Allah garanti ettiği için, onları da kurtuluşa ulaşmış sayıyor.

Bütün sahâbe kanlı katildi, hepsi başka kabilelerden birilerini öldürmüşlerdi. Her kabilenin içinde mutlaka başka kabilelerin öldürdüğü ve başka kabilelerden ölenler vardı.

Allah’a ulaşmayı dileyerek, kalplerin Allahû Tealâ tarafından birleştirilmesi sebebiyle bir zamanlar kanlı katil olan o Sahabeler; birbirleri ile kardeş oldular. Burada söz konusu olan şey üst seviye bir hidayettir. Ruhun Allah’a ulaşması, fizik vücudun Allah’a teslim olması, nefsin Allah’a teslim olması, iradenin teslimi.  Asıl hidayet hak takvanın sahibi olduğu noktada gerçekleşir. Allah ile olan dostluğunuzu en güzeline ulaştıracak olan bir vesileler zinciri olarak düşünün. Her ulaştığınız kademenin daha ötesi vardır. Bihakkın takva ile her şeyin sonuna ulaşılır. Burada son görüntü olan Allahû Tealâ’nın görülmesi mümkün olur.

Öyleyse her şeyin en güzel olduğu bir ortamda sahabenin yaşadığı mutluluğu biz neden yaşamayalım? Asırlarca önce sahabe, bugünlere ve geleceğe ışık ve ibret olmuşlar.

SEBE-20: “Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.”

En’âm-153’te Mü’minlerin Sıratı Mustakîm üzerinde bulunanlar olduğunu görüyoruz..

EN’ÂM-153: “Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.”

Böylece Allahû Tealâ insanları hidayete erdirmiştir. Hidayet müessesesi teşekkül etmiştir. Burada Allah’ın yoluna girmişken çıkmış olanlardan bahsediyor. Onların kurtuluş ayeti gibi olan Âli İmrân-103’te Allah onlara yolu göstermektedir.

Ali İmran 103; “Ve hepiniz, Allah’ın ipine sımsıkı tutunun, fırkalara ayrılmayın! Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki ni’metini hatırlayın; siz (birbirinize) düşman olmuştunuz. Sonra sizin kalplerinizin arasını birleştirdi, böylece O’nun (Allah’ın) nimeti ile kardeşler oldunuz. Ve siz ateşten bir çukurun kenarında iken sizi ondan kurtardı. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz hidayete erersiniz.”

Soru: 73 fırka hadisinde kurtuluşa ereceği bildiren meşhur Fırka-İ Nâciye kimlerdir, hangi gruptur? Özellikleri nelerdir?

Cevap: Kimlerin Fırka-İ Nâciye (kurtuluşa eren grup) olduğunu öğrenmek isteyenler mutlaka Kur’an’a müracaat etmelidirler. Zira orada Allah Teâlâ birçok ayette “işte bunlar kurtuluşa erenlerdir.” buyurmuş, bunların vasıflarını uzun uzadıya anlatmıştır. Bu konuda kıstas, Kur’an’dır: Kur’an’ın istediği ölçülere uyan Müslüman Fırka-i Nâciye’dendir. Onlar, Ruhun Allah’a ulaşması, fizik vücudun Allah’a teslim olması, nefsin Allah’a teslim olması, iradenin teslimini yapanlardır.

“Allah, insanların bir kesimini doğru yola iletti, bir kesimi de sapıklığı haketti. Çünkü onlar Allah’ı bir yana bırakarak şeytanları dost edindiler ve (buna rağmen) kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar.” (A’râf, 7/30)

“O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O’na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.” (Rûm, 30/31-32)

Allahû Tealâ: “Allah’a ulaşmayı dileyerek takva sahibi olun.” diyerek en önemli olaydan bahsetmektedir. Allah’a yönelmek, Allah’a ruhu hayatta iken ulaştırmayı dilemek demektir. Allah’a ulaşmayı dilemek Kur’ân’ın olmazsa olmaz şartıdır. Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişinin cennete girmesi mümkün değildir.

 

10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).

Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

“İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir)” ( YÛNUS-8)

Allah’a yönelenler, Allah’a ulaşmayı dileyenler ve böylece takva sahibi olanlar söz konusudur.

Allah’a yönelmek Allah’ın bir farz emridir. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse Fırka-i Naciye grubuna girer.

Allahû Tealâ; o kişiyi gören, işiten, idrak eden hale getirdikten sonra kişinin Hacet Namazı’nı kılması, mürşidini huşûya ulaşarak Allah’tan talep etmesi lâzımdır. Allahû Teâlâ, bu namazın ikame edilmesini böylece müşriklerden olunmamasını emretmektedir. Çünkü kim Allah’a ulaşmayı dilemezse o mutlaka şirktedir. Yani insanlar , ‘Dinde Fırkalara Neden Ayrılmıştır?’ sorusunda karşımıza Allah’a  ulaşma dileğinin insanların unutması ve teslimiyetlerin yapılmaması çıkmıştır…

Konuyu özetleyecek olursak; “İnsanlar, Dinde Fırkalara Neden Ayrılmıştır?” şeklindeki yazımın başlığındaki söz konusu sorunun cevabı; “Nefsinin ve şeytanın etkisi ile insanlar dinde fırkalara ayrılmıştır.” olacaktır.

Allahû Teâlâ’nın bütün insanları mü’min olma şerefine ve daha ötedeki şereflere erdirmesini Allah’u Teâlâ’dan dileyerek, bugünkü köşe yazımı burada inşallah tamamlamak istiyorum.

Allah hepinizden razı olsun. Sevgi ile kalın…

Sosyal Medyada Paylaşın:
Sonraki Yazı

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?