İNSANLAR HÜSRANDADIR

İNSANLAR HÜSRANDADIR

“Asr’a (Hz. Muhammed’in (sav) yaşadığı yüzyıla, tüm zamanlara veya ikindi namazının vaktine) yemin olsun ki, insanlar hüsrandadır. Ancak, iman edenler, Salih amel işleyenler, Hakk’ı tavsiye (dini tebliğ) edenler ve (bu esnada gelebilecek sıkıntı, bela ve musibetlere) sabredenler müstesna.” Bu cümleler hemen hemen her Müslüman’ın ezbere bildiği ve genellikle namazlarda okuduğu Asr Suresi’nin derin manalar içeren mübarek mealidir.
Ömür denilen sınırlı zamanın adeta su gibi akıp gittiğini ve büyük Hesap Günü’ne adım adım yaklaştığımızı bildiği halde, bu manaya uygun yaşamayan insanlar elbette ki zarardadırlar, ziyandadırlar. Geri dönüşü olmayan hayat yolunda hızla ilerlemekteyiz. Dünya hayatını zararla kapatmamanın yolu ve reçetesi bu surede özetlenmiştir: İman, Salih amel, Hakk’ı tavsiye ve sabır.
Birinci aşama: Reçetenin ilk maddesi, İlâhi hükümlere, yani İslâm Dini’nin itikadi esaslarına şeksiz ve şüphesiz bir şekilde, bütün olarak, kuvvetli bir istek ve irade ile ve ölüm anından evvel iman edebilmektir. Bu şart, olmazsa olmazların ilkidir ve temelidir. Çünkü: iman olmadan ibadet olmaz, kurtuluş olmaz. Ancak, dudaklarda telaffuz edildiği halde, kalbe intikal etmeyen iman da kimseye fayda sağlamaz. İmansız olan kalpler, balı olmayan arı kovanları gibidir.Vatan ve iman şairimiz merhum M. Akif ERSOY :“İmandır o cevher ki, İlâhi ne büyüktür. İmansız olan paslı yürek sine’de yüktür, dizelerinde bunu ne de güzel anlatmış.
İkinci aşama: hüsrandan kurtuluş için iman gerekir, ama yetersizdir, eksiktir. İman, amele dönüşürse, hayatı şekillendirirse makbuldür; aksi halde, onu muhafaza etmek imkânsız denecek kadar zordur. İmanın amele yansıması bir bakıma samimiyet sınavıdır, ihlas göstergesidir. Nitekim , “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” Salih ameli olmayan müminin durumu, silahı olmayan askerin savaş halindeki durumuna çok benzer. Bal küpünün dışında bal sızıntısı, sirke küpünün dışında sirke sızıntısı bulunur.
Susuzluktan kavrulan ve çatlayan toprağın, su ile buluşmasından sonra hayat bulup, tabiatı yeşillendirdiği, canlandırdığı gibi; iman da salih amellere dönüşmeli ve müminlerin hayatını güzelleştirmelidir. İman binanın temeli, ameller ise binanın katları, diğer kısımları gibidir. Sağlam olmayan temel üzerine kurulan bina ne derece sağlıklı olabilir ki? İman ağacın kökü, ameller ise dalı, yaprağı ve meyvesi gibidir. Kökü sağlıksız, besinsiz, cılız olan ağaçların kaliteli meyve verdiği görülmüş olay değildir. Baharda açan çiçeklerin meyveye dönüşmesi, imanın salih amele dönüşmesi gibidir. ”Meyve vermeyen ağacın kesilmeye mahkûmiyeti gibi, amele dönüşmeyen imanın kaybedilmesi kuvvetle muhtemeldir.
Üçüncü aşama: İmanın salih amele dönüşmesi, tahvili gereklidir, güzeldir; ancak görev bitmiş değildir. İslâm, tüm insanlığın yegane kurtuluş yolu, saadet kapısıdır. Bu nedenle Müslüman “benkurtuldum, herkes ne hali varsa görsün mantığına sahip olamaz. Bana ne, neme lâzım, dünyayı ben mi kurtaracağım, suya- sabuna, etliye-sütlüye karışmam, beni sokmayan yılan bin yaşasın” gibisakat ve arızalı düşünceler Müslüman’a yakışmaz. Bu tavır ve bu anlayış Müslüman’a ait olamaz. Çünkü Müslüman Nebevî nasihate göre kendi nefsi için istediğini diğer insanlar içinde istemeye mecburdur. Aksi halde, kemale ermiş bir imana sahip olmak mümkün değildir.
Madem ki, İslâm kurtuluş gemisidir, o halde, bu gemiye binme fırsatını yakalamış olan her insanın, diğer nisanların da kurutuluşa ermeleri için gayret etmesi, çaba harcaması gerekir. Kısacası Din-i İslâm-ı Mübin-i insanlığa tebliğ etmek, bu uğurda cihat faaliyetlerine katılmak, mallarını ve canlarını davaları için feda etmeyi göze alabilmek, Müslümanların birinci derecede görevidir.
4. ve son aşama: İslâm’a davet ve dini tebliğ çalışmaları esnasında vaki olabilecek sıkıntılara, işkencelere, zorluklara göğüs germek ve sabretmek müminin en belirgin vasfıdır. Keramet burada gizlidir, delikanlılık burada belli olur. Sabretmesini beceremeyenler mücadeleyi kaybederler, helâke düçar olurlar. “Allah sabredenlerle beraberdir. Sabredenleri müjdele” mealindeki ayeti celileler meselenin püf noktasını teşkil ediyor. Her şeye rağmen iki cihan saadeti için sabır, sabır yine sabır…
Unutulmamalıdır ki, imanını kemal derecesine ulaştıramayanlar; mevcut olan imanlarını şeytana ve nefsine uyarak, salih amele dönüştüremeyenler; bazı dünyevi menfaatler uğruna cihat hareketinden uzak kalanlar ve bir takım vehimlere, korkulara kapılarak, sıkıntılara, meşakkatlere, sabretme erdemini gösteremeyenler, imtihanı kaybederler, hüsrana uğramaktan kurtulamazlar. Tembellik, korkaklık ve gevşeklik Müslümana yakışmaz.
Selam ve dua ile…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?