İSLÂM’I ÇAĞA UYDURMAK

İSLÂM’I ÇAĞA UYDURMAK

Dini patentli sıfatı, markası, kariyeri veya ünvanı bulunduğu halde, İslâm’ı henüz anlayamamış bazı zevat-ı kiram; bir türlü reddedemedikleri şirke dayalı sistemin doğurduğu problemlere çözüm yolu bulamayınca, çareyi İslâm’i hükümleri kendi heva ve nefislerine göre yorumlamak suretiyle çıkış yolu aramaktadırlar.
Kullandıkları yöntem ve metoda aslında kendileri de inanmıyorlar veya şüphe ile bakıyorlar ama, Kur’an-ı ve O’nun ahkâmı niteliğindeki Şeriatı bir bütün olarak kabullenemedikleri için, çözüm arama yolunda da çok komik ve gülünç duruma düşmekten kurtulamıyorlar.
Sığındıkları mazeret, sahiplerinin cehaletini gün yüzüne çıkarıyor aslında, ama birileri bunu görmek istemeyince, netice akamete uğruyor.
Deniliyor ki: “İslâm’ın bazı hükümlerini çağın şartlarına göre yeniden yorumlamak gerekir.” Emin olunuz ki, bu yol bir kez açılmaya görsün; ondan sonra caiz ve helâl olmayan haram ve mekruh kalmayacaktır. Bunun örneklerini 2000’li yılların başından beri aslında yaşamaktayız. Ama narkozu güya bizden birileri verdiği için, kimileri vahameti görmüyor, bazıları da gördüğü halde, bir takım nedenlerden dolayı görmemiş numarası yapıyor.
Daha açık ve net olarak ifade etmek gerekirse, İslâm’a tabi olmak ve Dinin hükümlerine uymak birilerinin nefsine ağır geldiği için; İslâm’ı zamanın şartlarına, yani kendi arzu ve isteklerine uydurmaya ve uyarlamaya gayret ediyorlar. İslam’ı, sözde Müslümanlar eliyle tahrif etmenin, bundan daha kolay yolunu bulamadılar. Eyvah, eyvah…Eyvah ki yine eyvah…
Böyle bir anlayış, tavır, görüş, hareket, amel İslâmî olabilir mi? Bu fiilin faili Müslüman’ım diyebilir mi? Çağdaş Ebu Leheb’ler, modern Ebu Cehil’ler yine işbaşındalar diyeceğim ama, bunlar hiç bir zaman işi bırakmadılar ki….Tarihin her döneminde bu imha hareketleri, bu tahrifatlar görülmüştür; kıyamet saatine kadar da muhtemelen görülecektir. Hakk-bâtıl mücadelesinin başka bir versiyonu, değişik bir modeli….
Müslüman’a düşen görev, yaşadığı zamanın ve mekânın sorunlarına İslâm’ın hükümlerini ölçü kabul ederek, çözüm yolları üretmek olmalıdır. Müslüman’a yakışan budur, Müslüman olmanın gereği de budur.
Müslüman, hayatın kolay ve meşru olması için, hayatına uyguladığı ölçüleri tespit ederken, Müslüman olduğunu unutmamaya mecburdur. Aksi halde, gayri İslâmî sistemlerin ürettiği sıkıntı ve problemlere çözüm bulamaz; çözüm yolu ararken kendisini ya şirkin, veya küfrün girdabında debelenirken bulur. İşin daha kötüsü, içine düştüğü bu acıklı hali hissedemezse, imanını heder eder, bunun farkında dahi olamaz.
Bu hengamede, bilerek-bilmeyerek, meselelere hal yolu ararken,”bana göre bu böyledir, şu da şöyle olmalıdır…” babından görüş beyan edenler, nefislerini ilâhlaştırmış ve Allah’a olan imanını da zayi etmiş olurlar. İslâm insanların görüş ve düşünceleri ile değil, Mevlâ’mızın hüküm ve kuralları ile kaimdir.
Gel gör ki, İslami kriterlere, ölçülere, esaslara göre yaşamayanlar veya yaşayamayanlar, çareyi İslam’ı kendilerine uyarlamakta, uydurmakta buldular.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?