KAÇARCASINA DEMİR ALIYOR LİMANDAN SESSİZ- SEDASIZ AYRILIYOR ARAMIZDAN

KAÇARCASINA DEMİR ALIYOR LİMANDAN SESSİZ- SEDASIZ AYRILIYOR ARAMIZDAN

Kimden mi söz ediyorum?
Tabi ki, tiyatromuzun yüz-akı Gülriz Sururi’den söz ediyorum…
Hani şu ‘Keşanlı Ali Destanınında’ Zilha rolüyle gönüller taht kuran…
Ve -oyun bitiminde- kendisini dakikalarca ayakta alkışlatan Gülriz Sururi’den söz etmek istiyorum…
Niye mi?
Niye olacak; bizler 31 Aralık günü ‘eski yılı’ uğurlamanın hazırlığı içerisindeyken, Türk Tiyatrosunun usta oyuncusu Gülriz Sururi’de kimseleri rahatsız etmeden, kaçarcasına ayrıldı aramızdan…
Sanki;
“Sizler lütfen hiç rahatsız olmayın”
“Keyfinize bakın”
“Ben yolu biliyorum!” dercesine yol aldı, yeni yıla ramak kala…
Şair, Yahya Kemal Beyatlı’nın ‘sessiz gemi’ dizelerinde belirttiği gibi;
“Artık demir alma günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol,
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol”
Dizelerine uymak istercesine ayrıldı Gülriz Sururi aramızdan…
Son yolculuğa çıkışını ikin gün sonra öğrendik…
Meğer manevi kızı Zeynep’e böyle bir vasiyet bırakmış…
Yani demiş ki;
“Beni sessiz-sedasız defin edin”
“Son yolculuğumda kimseleri rahatsız etmeyin”
“Bu dünyadan ayrıldığımı, definden sonra haber verin”
Eee, ne demişler?
“Sanatçılar aykırı kişilerdir”
“Toplumdan farklı düşünen bir kişiliğe sahiptirler”
“Ne zaman, ne karar vereceği belli olmaz!”
Dünyaca ünlü gülmece yazarımız, Aziz Nesin’de ölmeden önce vasiyetini şöyle verememiş miydi;
“Ben öldüğümde yedi-sekiz çukuru yan yana kazın. Hangi çukura gömüldüğümü kimseler bilmesin” dememiş miydi?
Hatta bu konuda ölmeden önce şiir olarak yazdığı ‘son istek’ vasiyetinin bir mısrasında da şöyle derdi;
“…..
Yol altında kalacaksam
Gelin arabaları geçsin üstümden
Çelik paletler değil
Üstümde çocuklar koşsun
Ne kaçan ne kovalayan
Askerler değil”
……….” diyede vasiyetini şiirsel dizelerle dile getirmişti…
(Tekrar konumuza geri dönecek olursak)
Peki kimdir Gülriz Sururi?
Kısaca (bilmeyenler için) hemen söyleyelim;
1929 yılında İstanbul’da doğmuştur.
Sanatçı bir annenin ve babanın çocuğudur.
Baba ve anne sanatçı olduğu için sahne arkalarında Kulislerde kundaklanıp, sahnelerde büyüyüp serpilir adeta Gülriz Sururi…
Yani çocuk yaşlarında tiyatrolarda rol olmaya başlar…
Muhsin Ertuğrul’un gözde oyuncularından birisidir…
1962 yılında Engin Cezzar ile evlenir.
Aynı yıl eşiyle birlikte Küçük Sahne’de “Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosunu” kurarlar…
Oynadığı oyunlardan hafızalara kazınan bazı oyunları şunlardır;
“Ferhat İle Şirin”
“Sokak Kızı İrma”
“Teneke”
Ve en önemli -gişe rekorları kıran- oyunlarından birisi de Haldun Taner’in yazıp ve Genco Erkal’ın yönettiği “Keşanlı Ali Destanı” oyunudur. (görselde siyah-beyaz bir fotoğrafını paylaştım)
2018 yılının son günü kaybettiğimiz bu değerli sanatçımızla ilgili sohbetimizi özetleyerek sonlandıracak olursak;
En usta ve deneyimli oyuncularımızdan birisiydi Gülriz Sururi…
Tiyatro ve sanatsal kişiliğinin yanında çok kitap okumasıyla da bilinen bir kimliğe sahipti…
Yaptığı söyleşilerde -oyunlardaki başarısından ziyade- kitapları ve okuduğu kitapları kamuoyu ile paylaşmasından zevk alırdı…
Hani derler ya; “her ölüm zamansız ölümdür…”
“Her ölüm genç ölümdür”
“Her ayrılış, erken ayrılıştır!”
Bu tespitlerden hareketle,ünlü tiyatrocu’muz Gülriz Sururi’nin sessiz-sedasız aramızdan ayrılışı bizlere üzmüştür…
Ancak bu gibi değerlerimiz için söylenecek ve kendimizi teselli edecek bir söz var;
“Ölürse ten ölür, canlar ölesi değil” sözlerine sığınarak, büyük sanatçımız Gülriz Sururi’nin çıktığı bu son turne yolculuğunda;
Yolları ışık, mekanı cennet olsun…
Sevenlerinin ve sanat dünyasının başı sağ olsun diliyorum…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?