Kapitalizmde, krizin yükü yoksullarındır!

Kapitalizmde, krizin yükü yoksullarındır!

Emin Çapa’nın yorumlarını ilgi ile dinlerim. Onun yorumlarını dinlerken, CNN TÜRK’ den neden kovulduğunu anlamak da kolaylaşıyor.
Ülkemizde giderek derinleşen bir ekonomik kriz var. TV’lerde, çarşı-pazarda patlıcan fiyatları, biber fiyatları üzerinden pahalılık konuşuluyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, marketleri azarlayarak fiyatları düşürmeye çalışıyor!.
Oysaki Türkiye 24 Ocak 1980 kararlarından bugüne neo-liberal politikaları benimsemiştir. Yani kapitalist modeli uygulamaktadır.
Bu modelde, fiyatlar marketlere ‘parmak sallayarak’ düşmez.
Tarım Bakanının, “hangi market daha ucuz ise gidin oradan alışveriş yapın” demesi de çözüm olmaz. Çünkü sorun sistem sorunudur.
Ya üretimi ve adaletli bölüşümü amaçlayan politikaları benimseyeceksin.
Veya mevcut üretmeyen ve ithalata dayalı politikaları…
Bizim iktidar, ikinci modeli benimsemiş görülüyor. Bu model ile ekonominin krize girmesi kaçınılmazdır. Geçici önlemler alsan dahi bir süre sonra yeni krizler kapıyı çalar.
24 Ocak 1980’den bugüne yaşanan ekonomik krizler bu durumun ispatıdır.
Sorun sistemdedir.
Türkiye, adım adım halkçı-devletçi modelden uzaklaştırılmış ve ‘devleti küçültme’ adı altında uygulanan neo-liberal politikalar ile bugüne gelinmiştir.
Eğitim üretimden koparılmış.
Çiftçi üretimden uzaklaştırılmış. Özelleştirmeler ile fabrikalar satılmış ve üretemez hale getirilmiştir. Borç-faiz- yine borç daha yüksek faiz sarmalı ile iktidar günü kurtarmaya çalışmaktadır.
Ve bu politikaların sonucu olarak işsizlik artmaktadır. Yoksulluk artmaktadır. Enflasyon artmaktadır.
Devlet istihdam yaratamaz duruma düşmektedir.
Özel sektörde halkın yoksulluğu nedeniyle ürettiklerini satamamakta, stokları artmaktadır. İşçi çıkarma yöntemini devreye sokmaktadır.
Yeni yatırımlar yap(a)mamaktadır.
O zaman iktidar için tek çözüm; İŞ KUR üzerinden geçici istihdamlar ile çözüm üretmek!
Ve sosyal yardımlar…
Ve otoriterleşme…
Aslında bu durum sanayileşmemiş, demokrasisini sağlam temellere oturtamamış sağ siyaseti benimsemiş ülkeler için kaçınılmaz bir sonuçtur.
Emperyal merkezlerin dayattığı neo-liberal (kapitalist) politikaların sonucudur. Bu tür ülkelerde (biz de dâhil) seçmen sağ partileri iktidara taşır. 😯 merkezlerde bunu ister!)
Ama her şeyi devletten bekler.
İş bekler, aş bekler, enflasyon ile mücadele etmesini bekler. Oysa tercih ettiği siyasal anlayış ile beklentileri arasında derin bir çelişki vardır.
Aslında bu çelişki; halkçı-devletçi, sol-sosyal demokrat anlayış ile iktidara taşıdığı sağ-liberal anlayış arasındaki tarihsel farkı ortaya koymaktadır.
Bilmez ki çeşitli algılar ile destek verdiği sağ sistemin temel amacı, yoksuldan zengine kaynak aktarma üzerine kurulmuştur.
Yani hem sağ kapitalist modeli uygulayacak olan partileri iktidara taşıyıp hem de işsizlikten ve yoksulluktan şikâyet etmek anlamsızdır.
Emin Çapa doğru söylüyor.
“Kapitalist modelde paylaşılacak kâr varsa bunu zenginler paylaşır. Fakat ödenecek vergi, borç varsa onu yoksullar, dar gelirliler öder.”
Vergiler içinde dolaylı vergilerin oranı neden daha fazladır?
Ekonomik kriz daha çok kimi etkiler?
Elbette yoksulları… Hatta yoksulların sayısını artırır krizler…
İşsizlik artar. Maaşı miktar olarak artsa dahi alım gücü düşer.
Asgari ücret e ve maaşlara zam yapılır ama bu zamlar hemen zorunlu ihtiyaçlara yapılan zamlarla geri alınır. İşçi giderleri arttı diye işveren de ürettiğine zam yapar.
Akaryakıt ve diğer girdi maliyetleri artınca çarşı-pazar fiyatları da artar. Tarlada üreticiden ucuza alınan sebzeler tezgâhlarda el yakar!
Maaş zammı kolayca uçar gider…
Kapitalizmin özü budur. Sağ siyasetin uyguladığı liberal sistemin özü budur. Yoksuldan üst gelir gruplarına kaynak-gelir aktarma sistemidir.
Hem sağ partilere oy vermek, hem onların liberal sistem uygulamalarına ses çıkarmamak hem de gelir dağılımı adaleti beklemek yaman bir çelişkidir.
Çünkü yoksulluk sağ iktidarların işine gelir. Yoksulluğu ‘yöneterek’ iktidarlarını sürdürürler.
Bu nedenle gelir dağılımı düzeltmek istemezler.
İşsizlik düşsün, herkes aş ve iş bulsun diye bir dertleri yoktur. İşsizlikten de İŞKUR üzerinden siyasal olarak yararlanmayı tercih eder.
Yoksulluktan da sosyal yardımlarla siyasal olarak yararlanmayı tercih eder!
İnancı öne çıkarır, kutsalları öne çıkarır. Bunları siyasetinin ana malzemesi yaparak gerçeğin üzerini örtmek ister.
Aykırı sesler ise susturulur!
Düzen devam eder.
Alt gelir gruplarının, orta gelirlilerin kriz dönemlerinde bedel ödemeleri kaçınılmazdır. Liberal sistem krizin yükünü onların sırtına yükleyen bir sistemdir.
Üst gelir grupları kendilerini garantiye alırlar.
Paralarını hatta yatırımlarını ‘güvenli limanlara’ aktarırlar. Onlara bir şey olmaz.
İktidarlarda onları korur ve destekler.
Asgari ücret vergi dışı kalmaz ama onların milyonlarca liralık vergileri affedilir.
Kredilerle desteklenir!
İhalelerle desteklenir!
Yoksullar ve orta gelirliler oy verirler, sonra da oyy oyy derler… Fakat sorunun nedenini göremezler. Çünkü iktidarlar onlara hep ‘cambaza bak’ siyaseti uygular.
Topu taca atarlar.
Sanayileşmemiş, küresel rekabete ayak uyduracak güçte olmayan, demokrasisi kurumlaşmamış, üretimden uzaklaştırılmış ülkelerde neo liberal sistem uygulamalarının doğal sonucudur aslında yaşadıklarımız…
Düzen budur yani…
Yeniden halkçı-kamucu bir ekonomiye geçmediğimiz sürece de bu krizleri yaşayacağız ve doğrudan sorumlusu olmadığımız krizlerin yükünü de sırtlanacağız.
Bu düzen değişmelidir.
24 Ocak 1980 kararlarından sonra yaşadıklarımız bu gerçeği gösteriyor.

Sosyal Medyada Paylaşın:
Önceki Yazı
Sonraki Yazı

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?