KERAMET İSİMLERDE Mİ?

KERAMET İSİMLERDE Mİ?

Bizler Türkiye’li Müslümanlarız. Türkiye, nüfusunun % 99.5 ‘i Müslüman! olan bir ülke (öyle diyorlar)…Türkiye halkı olarak bizler, görünüşe ve iddialara göre, “DİNİ BÜTÜN”  Müslümanlarız. Ve dahi muhafazakârız, ehl-i takva, ehl-i tarikiz. Adımız Ali, Mustafa, Hasan, Yusuf, Yakup, Davut, hanımlarımızın isimleri Meryem, Emine, Havva, Mina, Zeynep, Hatice…Bizler öylesine kaliteli, mübarek, mukaddes, muazzam, münevver Müslümanlarız ki, işlediğimiz günahlar, bizden sadır olan isyanlar, bulaştığımız haramlar Müslümanlığımıza asla zarar vermez, asla hâlel getirmez..! Bizler Peygamberimizin övgüsüne mazhar olmuş kişileriz..!

Gayr-i Müslim, gâvur, ateist, imansız deyince bizim aklımıza doğal olarak hemen Rusya gelir, Avrupa gelir, Amerika, Çin, İsrail gelir. Kâfir, müşrik, münafık deyince uzaklara dalar gözümüz. Yakın çevremizdekiler mi? Onlar Zemzem ile veya en kaliteli deterjanlarla yıkanmış, dezenfekte edilmiştir; bu itibarla da ter temiz kabul ederiz onları. Hani şu Hans’lar, Yasef’ler, Agop’lar, Devit’ler, Abraham’lar,  Benjamin’ler; Maria’lar, Nana’lar, Eva’lar, Egine’ler var ya….Ah gâvur oğlu gâvurlar, zındıklar, fasıklar, cehennem kütükleri ah !!!

Buraya kadar tamam, anladık; bilinen şeyler, veya öyle var sayılan durumlar. Ammâ Ve Lâkin, işin bir de aması var, reel boyutu, dramatik yönü var a dostlar; anlıyor musunuz? Filmin bundan sonrası çok da hoşumuza gitmeyecek, ağızlarımızın tadını birazcık kaçıracak gibi duruyor. En azından birilerinin huzuruna limon sıkılacak, morali bozulacak gibi bir hâl var. Hatta bazı isyan sesleri, itirazlar, mırıldanmalar beklenen şeyler, olası ihtimaller…..

Bazı istisnai durumları bir tarafa koyarsak, yaşadığımız şu hayata bir bakar mısınız Müslümanlar? Mesela, adını duyduğumuzda irkildiğimiz, hazzımızı- huzurumuzu kaçıran şu gayr-i Müslimlerin meyhaneleri, barları, pavyonları ile bizim bir takım Müslümanlarımızın müşterisi oldukları meyhaneler, barlar, umumhaneler, pavyonlar arasında ne fark vardır söyler misiniz? Fiziki mekânlar belki kısmen değişik, ama içerik aynı, yöntem aynı, kullanılan doneler aynı, usul aynı, netice aynı… Oralarda icra edilen iş ve işlemlerde bir fark görebiliyor musunuz insanlar?

Veya onların plajları, kumarhaneleri, bilmem ne evleri ile bazı Müslümanların müdavimi, aşinası, müşterisi oldukları plajlar, kumarhaneler, umumhaneler arasında bulundukları mahallin ismi haricinde her hangi bir fark görebiliyor musunuz? Ya da, onların banka işlemleri, şans oyunları, düğün, nişan ve benzeri merasimleri bizimkilerden çok mu farklıdır? Kılık-kıyafet, hâl ve davranış, tavır ve eda bakımından, gayri Müslimlerin sokak ve caddeleri, pazar ve panayırları, eğlence ve piknik yerleri ile bizimkilerin arasında çok mu fark vardır?

Sakın ola ki, insanları iman ve inkâr bakımından şubelere ayırdığımızı, yargılama yaptığımızı asla düşünmeyiniz. Hiç bir kulun ne böyle bir yetkisi vardır, ne de böyle bir hakkı. Hiç kimse kendisine verilmeyen hak ve yetkiyi de kullanmaya kalkmamalıdır, böyle bir şey olamaz. Ama bu durum, mevcut tablonun inkâr edileceği, görülmeyeceği, küçümseneceği ya da masum kabul edileceği anlamına gelmiyor, gelmemelidir.

Söylemek istediğimiz odur ki, bazı Müslümanlarla gayr-i Müslimlerin yaşadığı hayat arasında müthiş bir benzerlik vardır; bu neden böyledir, sonuçları ne olur, bunu anlamaya, irdelemeye çalışıyoruz; bir birimizi uyarı ve ikaz babında…

Buna rağmen, birileri kalkıp, ” Kardeşim sen diyorsun ya hu? Bu ne aymazlık, ne utanmazlık? Müslüman olduklarını beyan eden insanlarla, gayr-i Müslimleri nasıl kıyas edersin.” diyebilir. İyi, güzel, hoş da, sadece beyan ile söz veya iddiayla bu iş bitseydi;  imanın şartlarına inandıktan sonra, İslam’ın şartlarını yerine getirmeye gerek var mıydı? Veya lâf ile peynir gemisini yüzdürmek mümkün olsaydı, denizlerin yaratılmasına ihtiyaç duyulur muydu?

“Öyle diyorsunuz da, bahse konu ettiğiniz insanların büyük bölümü namazlı-abdestli, oruç tutan, hacca giden insanlar” derseniz, bu durumda Efendimizin: “Nice namaz kılanlar vardır ki, namazlarından kendilerine ancak yorgunluk kalır. Nice oruç tutanlar vardır ki, oruçlarından kendilerine sadece açlık ve susuzluk kalır.

Nice Kur’an okuyanlar vardır ki, Kur’an onlara lanet eder. Nice tesettürlü kadınlar vardır ki, çıplak hükmündedirler vb..”

Hadis-i Şeriflerini hatırlatmak zorunda kalabiliriz.  En iyisi fazla derinlere dalmamak gerekir, fincancı katırlarını ürkütmek her zaman iyi netice vermeyebilir. Öyle değil mi?

Düşünüyorum da, acaba KERAMET İSİMLERDE Mİ GİZLİ? Siz ne dersiniz?

Selam ve dua ile….

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?