KİRALAR MAAŞIN ÜZERİNE ÇIKMIŞ KIRSAL ALANLARA GÖÇ BAŞLAMIŞ

KİRALAR MAAŞIN ÜZERİNE ÇIKMIŞ KIRSAL ALANLARA GÖÇ BAŞLAMIŞ

Çünkü;

Büyük kentlerde ve turizm sektörünün yoğun olduğu yörelerde kiralık ev fiyatları, memur maaşlarını fersah fersah aşmış…

Örneğin;

Muğla yöresinde ev kiraları yüzde-73 artarak 14 bin TL dolayında filanmış…

Antalya’da 10 bin TL civarında;

İstanbul’da ise ortalama bir evin kirası 8 bin TL dolayındaymış…

Ve bu durum böyle olunca da;

7-8 Bin lira maaşla kirada oturan memurlar…

Askeri ücretle -ölmemek için- yaşama tutunmaya çalışanlar;

Bu ağır yükün altından nasıl kalkacaklar?

Bu çıkmaz sokaktan nasıl yol bulup da çıkacaklar?

İşte bu vaziyette olanlar;

Bugünlerde kara-kara düşünmeye başladılar…

Devlet memurları;

Anadolu’da ‘az kira vereceği’ il ve ilçeye tayin yaptırmayı hesap ediyorlarmış…

Hiçbir sosyal güvencesi olmayan ve askeri ücrete talim edenlerde;

Kira vermekten kurtulmak için, köylerine dönüp, köylerinde kira vermeden yaşamayı düşünüyorlarmış…

Hatta bu konuda ufku geniş olan ve kent kültürüne alışan bazıları;

“Şimdi köyde olmak vardı” dedikten sonra, kafasını ellerinin arasına alıp, şöyle düşlerde kurarmış;

“Yıllar öncesinden daha iyi bir yaşama kavuşmak ve sosyal güvence uğruna köylerimizi, kasabalarımızı terk edip geldik buralara.”

Sanki, yönetsel erklerimiz;

Bizim büyük kentlerde aradığımız güzel yaşama koşullarını isteseydi yaşadığımız köylerde sağlayamaz mıydı?

İsteseydi;

Yıllar öncesi esnaf ve ticaret erbabına ‘BAĞ-KUR’ sistemini getirdiği gibi, biz tarımla uğraşanları da, aynı ‘pirim ödeme’ uygulamasıyla bizleri de sosyal güvenlik şemsiyesinin altına alamaz mıydı?

Bal gibi de alırdı…

Bizleri en iyi şekilde ‘yöneteceğini’ iddia edenler isteseydi;

Evimizin kapısında bulunan köy okullarımızı kapatmayabilirlerdi…

Köylüyü tarım konusunda daha da bilinçlendirip ve destekleyerek, bizleri yaşadığımız baba-ocağında da istihdam edebilirlerdi…

Bülent Ecevit’in ‘KÖY-KENT’ projesi önemsenseydi;

Ve ‘İktidar Nöbetini’ kim devir alırsa-alsın, ülkenin dört-bir yanında bu proje gerçekleşebilirdi…

Örneğin…

Köylünün en çok gereksinim duyduğu kurum ve kuruluşlardan;

Tarımla ilgili kurum ve kuruluşlar ayağının dibinde olsaydı…

Ürettiği ürünleri sağlıklı bir şekilde saklayacağı ‘depo’ yapılsaydı…

Yani, ürettiği ürünlerden asla zarar etme korkusu olmayabilirdi…

Hızlandırarak sayacak olursak;

Traktörünü, iş makinelerini ve tarım aletlerini tamir edebileceği ‘Tamirhane’ köyünün içinde olabilirdi…

Çocuklarının eğitim göreceği okullar evinin kapısında…

Havale işlerini yapabileceği ‘postanesi’ yanı-başında…

Basit hastalıklarını tedavi edecek bir Sağlık Ocağı olabilirdi…

Köy meydanında;

Kültürel açlığını gidereceği bir ‘Kütüphanesi’…

Hafta sonları güzel filmleri gösteren bir sineması…

Tiyatro, Müzik ve Düğün Salonları…

Resim ve El Sanatları gibi etkinliklerin yapılabilmesi için ‘Hobi Atölyeleri’ olabilirdi…

Spor yapmak isteyenler için;

Spor salonları…

Futbol oynayacak gençler için;

Halı Sahaları ve yemyeşil futbol sahaları olabilirdi…

Vesaire, vesaire…

Büyük kentlerde olanların hepsi yoksa da;

Küçük bir il ve kasabada olan kurum ve kuruluşların, sosyal tesislerin yarısı kadarda olsa düşlerini kurduğumuz ‘Köy-Kent’ projesinde var…

Büyük kentlere göre başka ne gibi avantajları var?

Bunu bilmeyecek ne var;

Tertemiz oksijen kokulu hava bedava…

Gürül gürül akan soğuk su bedava…

Kentin kirli kokusundan uzak, temiz nefes almak bedava…

Kentlerde olduğu gibi;

Kirada oturmuyorsun…

Daha aybaşı gelmeden;

“Ben bu ay kirayı nasıl ödeyeceğim” diye;

Kara kara düşünmüyorsun…

Karadeniz üzerinden düşünecek olursak;

Otsu bitkiler bedava…

Karalahanayı, marulu, ıspanağı, pırasayı küçücük bir şenlikte yetiştirebiliyorsun…

Kırsalda yetişen (diken bitkisi) merolcanı, mendek ve kaldirik toplayıp bedava yiyorsun…

Kısacası;

Kendi köyünde, kendi işinin patronu oluyorsun…

Kendin üretip, ürettiğin kadar yiyip-içiyorsun…

Ve ihtiyaç fazlasını da satıyorsun…

Ancak, bazıları da haklı olarak şimdi diyecektir ki;

“Tamam da hocam…

Adam kırk-elli yıl önce köyden kentlere göç etmiş…

Ve geride bıraktığı evin yerinde yeller esiyor…

Yani, başını sokacağı bir evi yok ki, tekrar geriye dönebilsin” diye düşünenlerde mutlaka vardır…

Vardır ‘var’ olmasına da…

Bu konuda da benim naçizane önerim şu;

En küçük kent yerleşkesinden, en büyük kent yerleşkesine kadar TOKİ Projesiyle ‘evsizleri’ ev sahibi (ileriye doğru borçlandırarak) ev sahibi yapmaya çalışıyorlar…

Bu projeyi;

Köyler üzerinden düşünsünler…

Köye dönecekleri zorlanmayacağı ödemeler kolaylığı sağlayarak boşalan köylere de ‘TOKİ’ köy evleri ve beseleyeceği hayvanlara ‘Ahırlar’ yapsınlar…

Ve büyük kentlerde aç-arık yaşayanları köylere döndürsünler…

Döndürsünler de;

Onlarda ölmeden iki gün yüzü görsünler…

Buyurun;

Belki aranızda farklı düşünenler vardır…

Bu konuda sizler ne düşünüyorsunuz? onu da sizden dinleyelim…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?