KÖYE SÜNNET DÜĞÜNÜNE GİDİYORUZ VİRAJLARDA DÖN BABAM DÖNÜYORUZ

KÖYE SÜNNET DÜĞÜNÜNE GİDİYORUZ VİRAJLARDA DÖN BABAM DÖNÜYORUZ

Merhaba sayfa arkadaşlarım…
Mutlaka gündelik yaşam içerisinde sizlerin de başından spontane gelişen ilginç olaylar geçmiştir diye düşünüyorum…
Ve sözü hiç uzatmadan, hemen yaşadığımız macera dolu bir köy yolculuğumuzu sizlerle paylaşmak istiyorum…
Malum mevsim; yaz…
Bu sıralar gençlerin ‘evlilik’ düğünleriyle, sünnet yaşına gelmiş küçük çocukların ‘sünnet törenleri’ ardı-ardına birbirini kovalıyor!
Ve hangisine gideceğini şaşırıyor bazen insan…
Her neyse…
Biz şu ‘sünnet töreni’ için gittiğimiz ‘köy yolculuğuna’ tekrar geri dönecek olursak;
Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği (TÜFAD) Giresun Şube Başkanı; Hasan Ali TEK, biricik oğlu Osman’ın ‘sünnet törenini’ kendi doğduğu köy olan Giresun merkeze bağlı Akçalı köyünde yaptırmak istiyor…
Ve sevdiği yakın arkadaşlarını, amatör ve profesyonel futbol oynadığı yıllardaki takım arkadaşlarını da bu özel güne davet ettiği gibi birkaç gün önceden sağ olsun bizleri de davet etti…
“Bizler” çoğulunu bir parantez içinde söyleyecek olursam; (yaşı yetmişi geçmiş biz eskilerden;)
Giresun amatör sporuna olduğu kadar, birçok kez Giresunspor’un Teknik Direktörlüğünü yapan ve ilimizin ilk profesyonel Futbolda teknik direktörlüğü unvanına imza atan ve aynı zamanda Giresun TÜFAD Şubesinin açılmasında öncülük yapan Aziz Ergun…
Diğer yol arkadaşım ise, yine Giresun amatör futboluna olduğu kadar, profesyonel olarak bir zamanlar Giresunspor’da futbol oynayan ve yine Giresunspor’un zor günlerinde Giresunspor’da antrenörlük ve teknik direktörlük yapan sevgili Mehmet KIR…


Sözünü ettiğim sevgili arkadaşlarım, beni ‘Yeniyol Mahallesinde’ bulunan evimin kapısından aldılar ve yola girdik…
Sevgili arkadaşımız Mehmet KIR direksiyonda, Aziz Ergun ön koltukta ve ben arka koltukta Akçalı köyüne gidiyoruz..
Ve yola çıkar-çıkmaz; Üçümüzde birbirimize köye nereden gidileceğini soruyoruz…
Yani daha önceden üçümüzde bu köye gitmediğimiz ve köyün yolunu bilmediğimiz için; duyumlara ve tahminlere göre yol almaya karar veriyoruz…
Benim oturduğum evin yüz metre ilerisinde bulunan ‘benzinlikte’ bulunan -yol ayrımına- kavşağına gelince, kaptanımız Mehmet Kır, sola sapıyor ve ben; “Dereli yolu üzerinden mi gideceğiz?” diye sorunca “evet” diyor sevgili kaptanımız…
Ben (nereden duydum veya kimin etkisi altında kaldıysam) “Bu Kulakkaya yolu üzerinden gidersek, daha yakınmış” diyorum…
Ve arabamızı bir alt kavşaktan döndürerek, yönünü Kulakkaya yolu üzerine çeviriyoruz…
Ve gelişigüzel gündelik olaylar üzerine sohbet ederek yol alıyor ve (yolu şaşırmamak için) Camili mahallesine vardığımızda yol kenarında duran bir vatandaşa;
“Akçalı köyüne nereden ve nasıl gideceğiz?” diye soruyoruz…
Adam; (önce ‘nasıl bilmezsiniz?’ der gibi biraz şaşırıyor. Hatta bir süre Akçalı yolunun nereden gittiğini o da düşünüyor, sonrada;)
“Şimdi buradan Erimez’e çıkacaksınız…Yok, yok…Elma tepeden aşağıya sapacaksınız…ve oradan aşağı sürekli sola saparak yol alıp, dereye ineceksiniz…Dereye varınca bir köprü çıkacak karşınıza ve yine sola sapıp ilerleyeceksiniz”
Aziz Ergun’un yaptığı gündelik mizah ve hicivlerle yol alıyoruz…
Ancak iki kilometrede veya üç kilometre yol aldıktan sonra yol kenarında kime rastlasak; Akçalı köyünün yolunu soruyoruz…
Aslında köy tam karşımızda bir küçük belde ve şehir görüntüsü içerisinde -ayna gibi- görünüyor ama biz yolumuzu bulamıyoruz!
Yani bir türlü köye sapılacak yolu bulamıyoruz..
Sürekli -işi sağlama almak için- yolda durup birilerine soruyoruz.
Her neyse…
Yol kenarında duran bir vatandaşa bu kez Aziz Ergun soruyor; “Akçalı köyüne nereden sapacağız?”
Adam; “Elma tepedeki virajdan sapacaksınız”
Aziz hoca; “Aynalı virajdan mı?”
Adam: “Hah!..Tam o aynalı virajdan aşağı sapacaksınız”
“Tamam” diyor Aziz Ergun…
İçimiz rahat bir şekilde tekrar koyuluyoruz yola…
Derken ‘Elma Tepeye’ çıkıyoruz…
Ve ‘aynalı virajı’ buluyoruz…
Ancak viraj çok keskin bir viraj olduğu için sevgili kaptanımız ‘sapılacak yolu’ göremiyor ve sapağı kırk-elli metre geçiyoruz…
Ve Aziz Ergun’un uyarısıyla tekrar (dar yolda) geri dönüyoruz…
Ve tekrar geri gelip, sol taraftaki sapaktan sapıyoruz…
Daha önce yol kenarında bilgi aldığımız rehberlerden aldığımız bilgiler ışığı altında ve keskin virajlardan dönerek ve nerede bir ‘ayrılmış yol’ görsek, sürekli ‘sol yola’ saparak yol alıyoruz…
Çünkü yol üstünde sorduğumuz rehberlerimiz böyle söylemişti!.
Derken öyle bir yere geldik ki; yol (T) şeklinde ve üçe ayrılıyor…

Şimdi iki tane ‘sol yol’ çıktı karşımıza hangisine gideceğiz ki?
Sevgili kaptanımız Mehmet Kır, Hasan Ali Tek’i arayıp soruyor: “Hasan Ali, karışımıza şimdi de üç kavşaklı bir yol çıktı. Hangisine girelim?”
Hasan Ali de; “En soldakine girin ve oradan devam edin” diyor…
Ve sapıyoruz soldaki yola ama Aziz hoca yine esprisini patlatıyor: “Yahu bu akşam herkes solu tarif ediyor.. Bunların hepsi de solcu mudur denir?… Vallahi bu yola giren bir ‘sağcı’ bu tarifler üzerine iki saatin içinde ‘solcu’ oluverir”
Hasan Ali Tek’in tarif ettiği yoldan iki-üç yüz metre açıldık ve tam yol kenarında oturmuş, gözleri bir hayli kızarık ve davranışlarıyla sarhoş olduğu belli yaşlı bir adam oturuyor…
Aziz hoca camları indirip bu adama da soruyor;
“Dayı biz Akçalı’ya gidiyoruz… Doğrumu gidiyoruz?”
Yaşlı adam; “Tamam, dosdoğru gidiyorsunuz” deyince biraz daha rahatladık ve dimdik bir inişten inerken hem yol daraldı ve hemde asfalt yol ortadan kayboldu…
Haydaaaaaa!…
Tam karşımızda Akçalı köyü görünüyor ama yol bitti yol!
Üstelik doğru-dürüst dönecek yerde yok!…
Eh, yapılacak başka bir şeyde olmadığına göre, sevgili Kaptan Mehmet Kır, zar-zor daracık bir yerden ustalıkla dönüverdi…
Tekrar döndük gerisin-geri..
Ve geldik tekrar ‘üçlü yol’ kavşağına…
Bu kez ‘orta yolu’ tercih ederek, adeta rastgele gidiyoruz…
Daha önceden aldığımız talimatlara göre sürekli sola, sürekli sola dönerek indik bir derenin içerisine…
Yol gene çatallaştı!…
Bu kez ben “Mehmet kardeş, son hakkımı kullanıyorum bu kez şu ‘sağ’ taraftaki yoldan gidelim. Bizi bu yol kesin köye çıkaracak gibi geliyor”
Ve Mehmet bu kez benim ricam üzerine sağ taraftaki yola saptı…
Haydaaa…
Bu yol da çıkmaz bir yolmuş…
Haydi bakalım tekrar tekrar geri dönüş yapıp döndük…
Meğer yine ‘sola’ sapılacakmış!…
(daha çok zorluklar çektik ya, sözü uzatmayalım)
Bizler Giresun merkeze bağlı Akçalı köyünün yolunu-izini bilmediğimiz için azami 40 dakikalık yolu üç-dört saat sonra ancak köye varabildik…
Ve Hasan Ali Tek’in biricik oğlu Osman’ın ‘Sünnet Törenine’ zar zor, ucu-ucuna ancak yetişebildik…
Ve yorgun-argın da düşsek; bütün yorgunluklarımızı çok güzel organize edilmiş eğlenceli etkinliklerle giderdik…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?