Kriz artık kapıda değil içeriye girdi!

Kriz artık kapıda değil içeriye girdi!

Ekonomi artık S.O.S. veriyor. Dolar almış başını gidiyor. Doların artışı ülke ekonomisini olumsuz etkiliyor.

Memur ve emekliye yapılan düşük oranda zamlar, daha ceplerine girmeden geri alındı. Hem de fazlasıyla.

İşsizlik çok. Yoksulluk çok. Enflasyon giderek artıyor.

Yakın geçmişte tarım alanında kendi kendimize yeten bir ülke idik. Ürettiklerimiz ile halkımızın gıda ihtiyacını karşılayabiliyorduk.

Ama şimdi değil!

ABD’den 90 bin ton buğday almak için ihale açar hale geldik. Getirildik.

Sadece ABD’den değil, Rusya’dan da buğday alıyoruz. ABD ve Yunanistan’dan pamuk alıyoruz. Mısır’dan pirinç alıyoruz.

Ukrayna’dan mısır, Meksika’dan nohut, Kanada’dan mercimek ve Sri Lanka’dan çay ithal ediyoruz.

Üretmiyoruz… Tüketiyoruz!

Tarımı bitirdik… Hayvancılığı bitirdik. Köyleri kent varoşlarına taşıdık. Tarlalar boş bıraktık!

İşsizi ve yoksulu siyaseten sömürmeyi alışkanlık haline getirdik.

Sadece siyasiler mi sömürüyor? Bu vatandaşlarımız tarikatlar ve cemaatlerin de sömürüsüne açık hale getirildi.

Aslında büyük proje yoksullaştırma ile birlikte yürütülüyor!

24 Ocak 1980 ekonomik kararlarının ana amacı bu idi… Adım adım o amaca doğru gidiliyor.

Yetkililer artık açıkça söylüyorlar.

“Tulumbada su kalmadı” diyorlar.

Yani deniz bitiyor.

Dolar 4 TL sınırında… Kriz artık kapıda değil içeriye girdi. Soframızda, cüzdanımızda…

Bu konuda sağlıklı akılcı çözümler üretmek yerine, dolar artışını “üst akıl” ile izah etmeye kalkmak doğru değildir. Topu taca atmaktır.

Sorumlu siyasettir.

Ne diyor Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “ Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden, rahat yaşamak isteyen tolumlar; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar.”

Ne kadar da bugünleri işaret etmiş.

***  ***

Dolar 4 Tl sınırında. Ve iktidar çok öğündüğü köprü, tünel ve havaalanları için, işletici şirketlere dolar ve Euro üzerinden hazine garantisi verdi.

Bu şirketlerle uluslar arası hukukta geçerli sözleşmeler imzaladı.

Osmangazi Köprüsü, 3. Köprü, Avrasya Tüneli ve 3. Havaalanı bu kapsamdadır.

Bu kapsamda başka havaalanları da var.

Sözleşme gereği her yılın ücreti, o yılın Ocak ayı dolar kuru üzerinden belirlenecek. Dolar 4 TL sınırında. Bu demektir ki, yap-işlet-devret modeli ile yapılan buraları işleten şirketlere yapılacak ödemelerde, 2017 yılı için 4 TL esas alınacak!

Örneğin Osmangazi Köprüsü için işleten şirkete verilen garanti, günlük 40 bin araçtır. Bu yıllık 14 milyon 400 bin araç ediyor.

Köprüden günlük geçiş 20 bin ile 30 bin araç arasında değişiyor. Hadi diyelim 30 bin araç… Bu en iyimser rakamla dahi 3 milyon 600 bin araç eksik!

O zaman ne olacak?

Devlet şirkete aradaki farkı dolar üzerinde ödeyecek.

Bu durum Avrasya Tüneli içinde geçerlidir. 3.Köprü içinde, Avrasya Tüneli içinde geçerlidir.

Şu an Ankara Esenboğa Havaalanı içinde, Milas-Bodrum Havaalanı içinde, Afyon Zafer Havaalanı içinde geçerlidir.

Sayıştay Raporların bakacak olursak, 2014 yılında havaalanları için hazine 37,9 milyon Euro (125 milyon TL) para ödemek zorunda kalmış.

2014 yılında Euro 2.90 idi. Şimdi ise 4.10 TL. Bu demektir ki şirketlere hazineden ödemeler oldukça artacaktır.

Yakında açılacak olan 3. Havaalanı içinde böyle bir sözleşme yapılmıştır.

Bu da hazineyi dolayısıyla halkımızı yeni bir yük bekliyor demektir.

***   ***

Uzun süreli, hazine garantili bu sözleşmeler ile ülke halkının sırtına iktidar tarafından ciddi bir mali yük, yüklenmiştir.

Bu rakamlar nedense halktan bilerek kaçırılmaktadır.

Ve halkımız belki de ömründe hiç geçmeyeceği, hatta görmeyeceği bu havaalanları, köprüler, tüneller için her gün ödeme yapmak zorundadır.

Dolar ile Euro artıkça da vatandaşın yükü daha da artmaktadır.

24 Ocak 1980 kararları ile adım attığımız neo-liberal ekonomik modelin, bizi getirdiği genel durum budur.

Daha çok yoksulluk…

Daha çok işsizlik…

Daha çok üretimsizlik…

Ve daha çok ithalat…

Olabilecek tepkileri önlemek amacıyla, daha az demokrasi.

Daha totaliter bir sistem…

Başkanlık sistemine yönelik anayasa değişikliğine bir de bu pencereden bakmak gerekiyor.

Demokrasiden uzaklaştırılıyoruz.

Yarın ekmek daha da küçülecek ama kimse sesini çıkaramayacak…

Demokrasi ile ekmek arasında doğru orantı vardır. Demokrasi düzeyi artıkça ekmek de artar. Demokrasiden uzaklaştıkça ekmek küçülür.

Bir elinizi cüzdanınıza, bir elinizi vicdanınıza atarak düşünün…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?