“Kültürümüzde değirmen çok önemli yer tutmaktadır.”

“Kültürümüzde değirmen çok önemli yer tutmaktadır.”

Bulancak-Pazarsuyu-Bük Değirmenine Mısır Unu almaya gittim ama aslında zaman tünelimde tam yarım asır öncesine giderek bu hatıramı yazmaya karar verdim…

Değirmenler hem üretim ve dolayısıyla bir sanayileşmenin emâresi olarak görülürken ayni zamanda Kıraathane, kahve+hane gibi birçok yerleşim yerinden hemen hemen her haneden mutlaka gelen olur zahiresi öğütülene kadar bekler sohbet edilir dahası en güzel dedi-kodu yapılırdı..

Değirmenciyi hemen hemen yörede herkes tanır değirmenci de herkesi tanırdı.. Hatta değirmenciden kimin kızı-kızanı evlenecek den al kim be iş yapara kadar …yani tam bir haber üretim merkeziydi adeta… Kattatlığı bir kenara koyarsak toplumun her kesiminden gelenlerin ayni zamanda tanışıp kaynaştığı yani sosyalleştiği mekanlardı….

Nerden bu tespit denilebilinir.

Çocukluğumun ilk dönemi-ilk ve ortaokul dönemleri dahil 10 yıldan daha fazla Piraziz-Gökçeali Ky. Taflancık daha sonra soyadımızla müsemmâ Karahüseyinli Mah. den 2 km aşağıdaki Arcuk Değirmen namıyla bilinen dere/vadide su değirmenimiz vardı. Merhum büyük amcam ile merhum babam münavebeli 10-15 er günlük olarak değirmen tutar /değirmen tutmak değirmende öğütme işi yapan ve 1/20 nisbetinde bu işin bedeli ücreti alınırdı ki ayni zamanda emeğinin karşılığını hak edişini yani hak ettiğini almanın ve Allah için HAKK için doğruluğunda ifadesi olarak ister HAKKÇI ister HAKÇI deyin öyle anılırdı…

Babam merhum iki kefeli iple elde sarkıttığı o ilkel terazisinin alınacak 1/20 hakk için dakikalarca tartı ve dengeye dikkat ederdi…

Hatta çocuktum baba göz kararı ayarlasana dediğimde bana; oğlum Ekizoğlu/Kirazoğlu ve merhum dedem ve babamın da kayın pederi Küçük Ali Oğlu Ali Hoca vb. diğerleri (yörenin Cumhuriyetin ilk dönem yöremizin tanınan hoca efendileriydi) kantara terazilere, metrelere amaaan çok dikkat edin haa..dediklerini ifade ederken ben bunun yıllar sonra Mutaffifin Suresindeki ilgili ayet olduğunu öğrenmiştim. Dini hassasiyet ve ciddiyet had safhadaydı..

Genellikle o zamanlar sarı/ak mısır -biz mısıra darı derdik yöresel olarak/ ve kara buğday olurdu…

Zahireler genelde sırtta 30-40-50 kg olarak taşınırdı. Uzak yerden at/katırla getirilirdi. (bizim yöre arazi eğimli ve yollar dar ve ark gibi dar ve derin olduğundan merkep yani eşek bulundurulmaz dı yöresel olarak)..

Gelen zahire çuvallarının üzerine geliş sırasına göre zabit kalem çoğu zaman kömürle sahibinin ismini ve sıra numarasını yazardım ve ellerimiz hep kömür karası olurdu…merhum babam çoğu zaman bu sıra numaralarını değiştirirdi. Nedenini sorduğumda sahipleri uzak köyden ise, hasta ve kadın ya da gariban fakir kişilerse onlara öncelik verilirdi.. bizim sıra hep karışır niçin babam böyle yaptığını merhum abime de sorduğumda mantıklı açıklama yapmağa çalışırdı ama ben bunun eşitlik ve ihtiyaçlar hiyarerşisi dahilinde yapılması gerektiğini hatta sosyal devlet ilkesi gereği Anayasanın da ana yasa ve ilkeleri arasında olduğunu elbette onlarca yıllar sonra öğrendik…

Hak, adalet,eşitlik, büyük-küçük saygı-sevgi gibi temel değerleri çocukluğumda ekseriyetle DEĞİRMENCİLİK KÜLTÜRÜNDEN aldığımı ifade etmek isterim…

Siz hiç hakçılık yapıp karabuğday doğal (şimdiki sanalcı nesil otantik falan takılıyorlar…) kepekli unuyla hiç elenmeden taş blekilerin içinde üzerine saç üstüne kor ateş ekmeğini sağlık ve etvali ömr dilediğim anamızın (94 yaşında/ellerinden öperim) çam ağacından yapılmış tavana asmalı yayıkla en az bir saat yayılıp süzülen tereyağı/maşrabayla günlük ayranı, yoğurdu hiç yediniz mi acaba…

Böyle şanslı iseniz ömrünüze ilaveten bir kaç yıl ekleyebilirsiniz…!!!..

Merhum abimler ve babamla değirmende suyun oluktan çarka vuruşması yada buluşmasının verdiği o sağnak yağmurumsu sesle dönen değirmen çarkı (osmanlıcada çarh denir) ve dönen tahılı un eden değirmen taşının verdiği ses… tam bir doğal otantik ses ki; böyle akustik düzen bizleri hiç rahatsız etmediği gibi bu şırıltılar içinde uyumanın engin ve doyumsuz uykudan alınan hazzı tarif etmem mümkün değil…Hatta uyku tutmadığında bazen taa o günlere gider hayal ve düşüncelerim karışırken bir bakmışım mahalle camimizin sabah ezan sesini duyduğumda..ahh hocam n’olur yarım saat geç okusaydın dediğim çok olmuştur……

Burada günlüğümü değil anılarımla beraber bizden önceki-biz-bizden sonrası evladlarımız arasındaki ister kültürel ve kuşaklar çatışması deyin,ister uyumu deyin isterse nesillerin kuşaklar arasındaki deformasyon,dejenerasyon ya da bozulma,yabancılaşma,yozlaşma ne derseniz deyin bu gibi hayatımızın kesitlerinden darb-ı meseller ve gerçeklerle kendimizi ifade edebilmek ve geçmişten gelecek-evlad neslimize köprü olabilmek bağ oluşturabilmenin ehemmiyetine dikkatleri çekmek istedim……

Deriz ya anlatılmaz yaşanır…

Yaşam kesitimden sadece bir enstantane bu anlattıklarım..

Bir toplum ve bir nesil kültürel değerlerine ve ecdadın yaşam tarzına sahip çıkar anlar ve zamanın şartlarına göre kendini hazırlar düzenli bir çalışma, sevgi ve muhabbeti, kardeşlik duygusu ve birlik/dirliği kendine şiar edinirse toplumsal birliğimize bizi biz yapan güzelliklerimize katkıda bulunuruz düşüncesinde olduğumu ifade eder bil-vesile bizleri bir kişi dahi olsa okuma lütfünde bulunmuşsa kendimizi mesut,mesrur ve bahtiyar hissederim efendim..

Selam ve dualarımla…

Fethi KARAHÜSEYİN

Toplum Bilimci/İktisatçı

Emekli sade bir vatandaş

 

Whatsapp :05333839044

fethikarahuseyin@gmail.com

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?