LÂ İKRÂHE Fİ’DDÎN…

LÂ İKRÂHE Fİ’DDÎN…

Elektronik eşya, beyaz eşya, mobilya vs. ihtiyaç maddelerini imal eden üretici firmalar; tüketicilerin işini kolaylaştırmak adına, sattıkları ürünün kullanımını, bakımını, tamirini ve diğer teknik bilgilerini ihtiva eden “kullanma klavuzu”nu ambalajın içine koymayı ihmal etmezler. Çünkü, tüketiciler aldıkları emtianın nasıl kullanılacağını bilmiyorlarsa, kullanma klavuzunu iyice okumak ve anlamak zorundadırlar. Aksi halde aldıkları eşyadan gereği gibi faydalanamazlar, ödedikleri para beyhude olur, boşa gider.
Bir insan düşününüz ki, ömründe bilgisayar kullanmamış, bu konuda hiçbir bilgisi, tecrübesi bulunmuyor, ama bilgisayarı da aldı ve kullanmak istiyor. Ambalaj kutusundan çıkan kullanma klavuzunu iyice okuyup anlamaz ise, ya da uzmanına sorup öğrenmez ise “bilgisayarını doğru kullanma ve ondan yararlanma ihtimali var mıdır? Hülasa, her alet ve edevatı kullanmak için bilgi, beceri, tecrübe gerekir. Veya kullanma talimatını iyice okumak ve anlamak lâzım gelir.Şunu anlatmaya çalışıyorum; kabul etmek gerekir ki, her aleti, cihazı veya eşyayı en iyi bilen onun mühendisidir, mucididir. Bu itibarla, mucidin talimat ve tavsiyeleri göz ardı edilmemeli, dikkate alınmalıdır. Böyle olmazsa hiçbir eşyayı düzgün kullanamayız, yeteri kadar da istifade edemeyiz.
Yer yüzünün en değerli ve en mükemmel mahlukatı olan insanların mucidi ve hâlıkı Cenab-ı ALLAH’tır (cc). Rabbimiz insan oğlunu yaratmış, imtihanın gereği olarak “dünya denilen sınav salonu”na belirli bir süre için göndermiş, “hangi ölçü ve kriterlere göre” hayatını tanzim etmesi gerektiğini belirten ilahi kitapları Peygamberleri vasıtasıyla insanlara beyan etmiştir.” Bununla da kalmamış, ola ki kullarım “Ahkam-ı Şer’iyye”yi anlamakta zorluk çekebilirler diye de, Dini bizzat yaşayarak insanlara örnek olsunlar diye Peygamberleri insanlardan seçmiştir.
Bu cümleden olmak üzere, “Mevla’mız gönderdiği İlahi Kitaplarda insanların YOL HARİTASI veya HAYAT KRİTERLERİ mesabesindeki hükümleri, haram ve helalleri belirtmiş, insanlara verdiği “akıl ve iz’anla doğru ile yanlışı, faydalı ile zararlıyı, iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini, kısaca “Hakk ile Batıl’ı” ayırt etme melekesi bahşetmiş; cüz’i iradeye sahip olduğundan dolayı kullarını “iradelerini kullanma,” adına, iman etme veya etmeme ve hayat tarzını tercih hususunda muhayyer ve serbest bırakmıştır. Bunun anlamı şudur: Yaşadığı hayatın hesabını vermek ve sonucuna katlanmak şartıyla, insanlar iman ve inkar konusunda serbesttir, her hangi bir zorlama asla söz konusu değildir.” Zaten Allah (cc) dileseydi, tüm insanları Müslüman olarak yaşatırdı ama, o zaman da hayatın ve imtihanın bir anlamı olmazdı. Bu noktaya gelmişken şunu söyleyebiliriz: “Allah’ın, insanların imanına ve ibadetine asla ihtiyacı yoktur, ama insanların imana ve ibadetlere mutlak manada ihtiyaçları vardır.”
Sözün özü şu: “Dinde zorlama yoktur…”(Bakara,256) Hiç kimse bir başkasını bu konuda zorlayamaz. Ancak, bir insan kendi arzu ve iradesiyle “Kelime-i şehadet”i kalbi ile tasdik , dili ile de ikrar ederse Mü’min olur ki, mü’min olan insan da “ilahi teklifler”e muhatap, yani “mükellef” olur. Mükellef olan insanlar bazı amel ve fiilleri yapma ya da yapmama noktasında sorumlu olurlar,mes’ul olurlar. Zaten olması gereken de budur. Kamuda veya özel sektörde idari makamlara getirilen insanlar deseler ki: “Ben bu makama atandım. Maaşımı alırım, ama görev yapamam. Sorumluluk da kabul edemem.” Veya bir futbolcu dese ki: “Ben bu takıma transfer oldum. Transfer ücretimi alırım, takımın kadrosunda olmanın tüm avantajlarını kullanırım ama, sahaya çıkamam, oyun da oynamam.” Bu tablo karşısında sonucu tahmin edemeyen var mıdır?
Din seçiminde zorlama olmaz. İman gönül işidir. Bu konuda insanları zorlarsanız mü’min değil münafık üretirsiniz. Ancak, mü’minlik makamların en üstünü, en şereflisidir..Görevlerini ve sorumluluklarını ifa konusunda imtina eden mü’minleri bu meyanda ve ilahi emir ve yasaklara riayet etme hususunda ikaz etmek diğer mü’minlerin görevidir. Müslümanlar olarak imanımızın ve amellerimizin hak olduğuna inanıyorsak, bu konuda teşvik ve takviyeye muhtaç olanları lisanı hal ile uyarmak elbette görevimizdir. Yetkisi ve görevi olmayan insanların, başkalarını iman ve amel konusunda zorlama hakkı olmadığı gibi; bazı insanların da başkalarını günaha davet veya haramlara bulaştırma hak ve yetkisi olamaz. Bu konuda detaylı bilgi isteyenlere İslam Ceza Hukukunu incelemelerini tavsiye etmek gerekir. Her söylediğimiz doğru olmalı; ama her doğruyu her zaman ve her yerde söyleme imkanımızın olmadığını da bilmemiz gerekir. Anlayana sivri sinek saz. Selam ve dua ile…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?