Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
MEHMETÇİK YER ALTINA GÖÇÜYOR KONUKLARIMIZ AVRUPA’YA GİDİYOR
  • 0
  • 159
  • 03 Mart 2020 Salı
  • +
  • -

Hangi birine üzülelim?
Hangi birine ağlayalım?
Hangi birisine yas tutup;
Karalar bağlayalım?

Ebediyete, sonsuzluğa ve toprak altına göç edenler;
Bizimkiler…
Yani; şehitler…

“Burası sıkıcı olmaya başladı, artık batıya göç etmek istiyoruz” diyenler;
Yıllar önce ülkesinden kaçıp bizim ülkeye sığınan mülteciler…
“Aman kılına zarar gelmesin” diye koruduğumuz emanetler!
Yani Suriyeliler…

Üst başlıkta da belirttiğim gibi bizim Memed’ler birilerinin çıkarı için gençliğine doymadan üçer-beşer, onar-yirmişer, hatta tabur tabur-tabur ebediyete, yani yeraltına göç ediyor…

İnsanlık adına ‘kılına zarar gelmesin’ diye gözümüzden bile çok koruduğumuz kutsal emanetlerimiz ve konuklarımız “artık sizin ülkeniz çekilmez oldu” deyip Avrupa ülkelerine göç etmek istiyor.

Gitmek istiyor istemesine de…
Ancak Avrupa ülkeleri istemiyor…
Ve ‘girmemeleri’ için sınır kapılarında nöbet tutuyor…

Eeeeee!
Hani insan haklarına saygı vardı…
Hangi cehenneme gitti ‘insan hakları’ üzerine nutuk atanlar?

Binlerce mülteci, göçmen -adı her neyse- daha Avrupa ülkesi sayılan ülkelerin kapısına dayanır-dayanmaz ortadan kayboldu medeniyetin temsilcileri!
Hı?
Hangi köşeye ve hangi taşın altına saklandılar?

Tekrar üst başlığa geri dönecek olursak;
Bizim Memed’ler, Memiş’ler susuz çöllerde can verirken…
Yıllardır konuk olarak ağırladığımız göçmenlerimiz bile konuk kaldığı ülkeyi sıkıcı bulup, Avrupa’ya göç etmenin yollarını arıyor.

Televizyon muhabirleri mikrofonlarını uzatarak soruyor;
“Neden Avrupa’ya gitmek istiyorsunuz?”
Yanıt; “Hayat pahallığı çoğaldı geçinemiyoruz”
Ve devam ediyor; “Savaşlar canımızı çok sıkıyor”

Televizyon muhabiri soruyor;
“Ülkenizde savaş bitse de geri dönmeyi düşünmüyor musunuz?”
Yanıt “hayır düşünmüyoruz.”
Ve arkasından da keyifli keyifli gülüyor…

E, ne yapacaksın birader…
İnsan hakları diye bir şey var…
Özgür düşünme ve istediği yerde özgürce yaşama diye bir şey var sonuçta!
Göçmen, mülteci -adına her ne deniliyorsa- paşa gönlü nerede istiyorsa orada yaşamak istiyor…

Yavaş yavaş özetleyecek olursak;
Biz bir yandan hemen hemen her Allah’ın günü ülkenin dört-bir yanında cami avlularından üçer-beşer şehit cenazeleri kaldırıp gencecik yavrularımızı ebediye uğurluyoruz…

Öte yandan da bağrımıza bastığımız göçmen konuklarımızı daha iyi bir hayat sürsünler diye Avrupa’nın sınır kapılarını yığıyoruz!

Üstelik iyi-has geçinirken, konuklarımıza ne oldu da birdenbire ayağa kalkıp Avrupa’ya gitmek istedi işin doğrusunu söylemek gerekiyorsa; onu da bilemiyoruz!

Yani kısaca demem o ki;
Şehitlerimize mi yanıp ağlayacağız?
Yoksa Avrupa’ya gitmeyi kafasına koymuş göçmen veya mülteci konuklarımıza mı acıyacağız?
Hangi birisine üzüleceğimizi şaşırdık vallahi…

Aaaahhh ah!
Ne demeli?
Bu ağıtlı ve acıklı sohbeti nasıl bitirmeli bilmem ki…
Yani toplum olarak içinde bulunduğumuz durumu nasıl izah etmeli ve nasıl açıklamalı bilmem ki…

Durun…
Aklıma geldi…
En iyisi ben aradan çekileyim de..
Sizi Pir Sultan Abdal’ın yüzyıllar öncesi yazdığı bir şiirle baş başa bırakayım…
Aradan yüzyıllar geçse de toplumsal yapımızda hiçbir değişiklik olmuş mu?
Buyurun birlikte okuyalım;

“Uyur idik uyardılar
Diriye saydılar bizi
Koyun olduk ses anladık
Diriye saydılar bizi

Sürülüp kasabaya gittik
Kanara da mekan tuttuk
Didar defterine yettik
Ölüye saydılar bizi

Halımızı hal eyledik
Yolumuzu yol eyledik
Her çiçekten bal eyledik
Arıya saydılar bizi

Aşk defterine yazıldık
Pir divanına dizildik
Bal olduk şerbet ezildik
Doluya saydılar bizi

Pir Sultan’ım Haydar şunda
Çok keramet var insanda
O cihanda bu cihanda
Ali’ye saydılar bizi.”

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM