NASIL OLACAK?

NASIL OLACAK?

 

Ülkemizde son yıllarda yaşananlar için ‘tuz koktu’ diyebiliriz.  Kurumlar yıpratıldı. Yolsuzluklar arttı. Rüşvet yaygınlaştı.

Pek çok kişi İsmail Özdağlar adını anımsamaz. Özdağlar, 13 Aralık 1983 tarihinde kurulan 1. Özal hükümetinde Devlet Bakanıdır. Kabinenin en genç üyesidir.

5 Ocak 1984 tarihinde istifa etmek zorunda kalır. 23 gün bakanlık yapabilmiştir.

İstifa nedeni, UM Denizcilik Şirketinden 25 Milyon TL rüşvet aldığı iddialarıdır. Bu iddialar üzerine istifa eden Özdağlar, 15 Temmuz 1985 tarihinde Yüce Divana gönderilir.

Rüşvet için yeterli delil bulunmaz ama “görevi kötüye kullanmaktan” 2 yıl hapis ve 30 bin TL para cezası alır.

Milletvekilliğinden istifa eder.

ANAP yolsuzluklarla ilgili ilk darbeyi bu olayla alır.

Daha sonraki yıllarda başka bakanlarda Yüce Divana gönderilir. Sefa Giray, Cengiz Altınkaya, Cumhur Ersümer, Hüsamettin Özkan, Yaşar Topçu, Koray Aydın ve Mesut Yılmaz Yüce Divana gittiler.

“Dava partisi” olan AKP, kendi bakanlarını hep korumuştur!

Belki de ‘çorap söküğü’ olmasından korkmaktadır…

***

Dün 17 Aralık idi. “17/25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet skandalının” üzerinden dört yıl geçti. Ancak kamuoyunun vicdanlarını rahatlatacak bir sonuç alınamadı…

İktidar, kendisi ile ilgili her olumsuzlukta topu taca atıyor.

Bu olayda da “FETÖ kumpası” diye savunma yapmaktadır.

Bu savunmada iktidarın haklıdır. Yolsuzluk ve rüşvetlerle ilgili belgeler FETÖ elemanlarınca servis edilmiştir.

Yani iktidar servisin kaynağı konusunda haklıdır.

Servis edilen bilgilerin yanlış olduğu net değildir.  Kamuoyunda servis edilen bilgilerin doğruluğu konusunda güçlü bir kanaat vardır.

“FETÖ kumpası” savunması yolsuzlukları suç olmaktan kurtarmıyor! Adı geçenleri de ‘ak’lamıyor…

Rüşvet olarak alınan kol saati var.

Ayakkabı kutularında dolarlar var.

Çikolata kutuları ile yollanan rüşvetler var.

Yatak odasında para sayma makineleri var.

“Sıfırlama” ile ilgili tapeler var…

Bu suçlamalarda adı geçenler mahkemelerce yargılanarak aklanmadı.  TBMM bakanların yüce divana gitmesine engel oldu.

Diğer isimlerle ilgili olarak da; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 11 aylık inceleme sonucunda “takipsizlik” kararı verdi.

Savcılık kararı bir mahkeme kararı değildir. Yeterli delil bulunamadığı gerekçesiyle dosyayı mahkemeye sunma yerine kapatma kararıdır.

İktidar gücü ile bu kararın alındığı da kamuoyunda yaygın bir kanaattir.

***

Reza Zarrap, 17/25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk olaylarında kilit isimdir. Bu ‘kafesteki kuş’ elden kaçırılmış, ABD’ye gitmiş ve orada gözaltına alınmıştır.

Sonra da ABD yargısı ile anlaşarak itirafçı olmuştur.

Orada söyledikleri için;

“ CİA ajanı” demek kolaydır.

“FETÖ kumpası” demek te kolaydır.

Hatta “17/25 Aralık ABD’de devam ediyor” demek de kolaydır.

Bu iddialarda da haklılık payı vardır.

Fakat bunları söylemek, rüşvetin ve yolsuzlukların olmadığı anlamına gelmez.

45-50 bin Euro rüşvetten bahsediyor. Rüşvet verdiğini söylediği dönemin bakanından ses yok. Yalanlama yok.

Kol saati konusunu anlatıyor. Bakan ortalıkta görülmüyor bile…

Dönemin Halk Bankası Müdürüne verdiği rüşvetlerden bahsediyor. Karşılığında banka üzerinden yapılan usulsüz işlemleri anlatıyor.

Adı geçenlerden ses seda yok!

Çikolata kutusu içinde bir bakana gönderdiği rüşvetlerden bahsediyor.  Adı geçen eski bakandan ‘yalan söylüyor böyle bir şey yok’ tepkisi gelmiyor.

Zarrap başka ‘itiraflar’ da yapıyor.  Adı geçenlerin hepsi susuyor.

Susmak ikrardan mıdır?

***

Özal Hükümetinin Devlet Bakanı İsmail Özdağlar, günümüzdekilere göre ‘devede kulak’ rüşvet iddiası nedeniyle görevinden istifa etti.

Yüce Divan’da yargılandı. Ceza aldı ve Milletvekilliği sona erdi.

Özal, iddialar konusunda ‘kumpas’ demedi. Adnan Kahveci’ye konu hakkında özel görev verdi.

TBMM Özdağlar’ın Yüce Divana gitmesine engel olmadı.

Yapması gerekeni yaptı…

Günümüzdekiler ise sürekli topu taca, suçu başkasına atmak konusunda çaba sarf ediyor.

Ne adı geçen bakanlarla ilgili yeni bir işlem var.

Ne de dokunulmazlığı olmayan, evinde ayakkabı kutuları içinde dolarlar bulunan banka müdürü ile ilgili işlem var.

Nerede oldukları dahi belli değil.

Kendilerini savunacak tek söz dahi etmiyorlar.

Hiçbir savcı ‘yeni deliller ortaya çıktı’ diye dava da aç(a)mıyor.

Bu durum bize gösteriyor ki memlekette artık tuz koktu.

Naftalin de bozuldu…

Dün 17 Aralık 2013 tarihinin yıldönümü idi…

Anımsatmak istedim!.

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?