NİHAYET İ. BALABAN’DA TAHLİYE OLUYOR USTASI NAZIM HİKMET’İN YANINA GİDİYOR

NİHAYET İ. BALABAN’DA TAHLİYE OLUYOR USTASI NAZIM HİKMET’İN YANINA GİDİYOR

Yıl: 1921
Anadolu’da Kuvvayi Milliye’nin örgütlendiği ve emperyalizme baş kaldırdığı yıllar…

Bursa-Seçköy Osmangazi’de bir çocuk doğacak…
Adı: İbrahim…
Ve daha sonraları soyadı: Balaban olacak…

İbrahim, emperyalistlerin işgal çığlıkları içinde büyüyecek…
Savaş bitecek..
16 yaşına gelecek…
Yaşamını sürdürmek için tarlasına Hint keneviri ekecek…
Ve yakalanınca da çocuk denilecek yaşta mahpus damlarına girecek…
Aynen böyle oluyor…
16 yaşında olan İbrahim Balaban köyünde okuma-yazma öğretilen 3 yıllık bir okulda okuyor…
Üç yıllık tahsilden sonra okulu bırakıyor…
Ve bağında-bahçesinde çalışmaya başlıyor…
İşte tamda bu günlerde -ister yasakları delen adam deyin, ister yaşamını hızlı bir şekilde güzelleştirmek için yoldan sapma veya şeytana uyma deyin..
Genç İbrahim Hint keneviri eker tarlasına…
Yakalanır…
Ve 6 ay hapis (o günün parasıyla) 16 bin lira para cezasına çarptırılır…
Ve Nazım Hikmet’in mahpus yattığı ceza-evine o da tıkılır!

İbrahim 6 aylık cezayı yatar…
Ama 16 bin liralık para cezasını ödeme şansı olmadığı için 3 yıl daha fazladan yatar…
Ve bir yandan da saklı yeteneklerini öne çıkararak resim yapar.

Nazım Hikmet’le tanışır…
Koca şair kendisinden 20 yaş büyüktür…
Önceleri Nazım Hikmet’ten hep uzak durmaya çalışır…
Çünkü onun için “Komünist” demektedirler…
O da küçücük İbrahim’i fazlasıyla ürkütür!

Ama Nazım Hikmet, vazgeçmez bu yetenekli çocuğa yadım etmekten…
Ona resmin eskizlerini ve tekniklerini öğretir…
Çoğu kez boya ve fırça masraflarını büyük şair kendisi verir..

Nazım Hikmet, salt resim çizmeyi öğretmen İbrahim Balabana…
Aynı zamanda yarım kalan tahsilini tamamlamak istercesine;
Felsefe,
Sosyoloji,
Ekonomi-Politik dersleri de verir…

Nazım’la-Balaban artık birer baba-oğul gibidirler…
Beraber resim yaparlar, beraber volta atarlar, beraber yer içerler.

Ve gün gelir Balaban tahliye olur…
Ceza-evinden çıkar ve evlenerek dünya evine girmek ister…
Ancak hasımları tarafından düğün basılır ve Balaban’da düğünü basan hasmını öldürür…
Ve tekrar gerisin geri Ceza-evine girer…
Bu öldürme olayında da 7 yıl hüküm giyer..

Ve tekrar Nazım Hikmet’le başlarlar mahpus damlarında birlikte yatmaya…
Ve yine başlarlar birlikte kara-kalem ve yağlı boyalı birbirinden güzel resimler yapmaya…

Ve Balan mahpus damlarında gün sayarken, bu kezde dışarıda babasını vurup öldürür hasımları…
Ardından doğum sırasında karısı ölür…
Ve bir süre sonra da çocuğunun ölüm haberi gelir…
**** **** *****
Bir canlı arşiv daha yok olup gidiyor…
Adı İbrahim Balaban…
Ülkemizin en büyük Ressamlarından birisi…
Ünlü şairimiz Nazım Hikmet’in öğrencisi..
100 yaşına iki basamak kala aramızdan ayrılıverdi…
Yani bir başka ifadeyle yeryüzündeki ceza-evinden tahliye edildi!
Şimdi sevgili ustası Nazım Hikmet’in yanına gidiyor…

Durun en iyisi onu Nazım Hikmet’in, Balaban için yazdığı şiirle birlikte yolcu edelim;
BALABAN’IN BAHAR TABLOSU ÜSTÜNE
İşte seyreyle gözüm, hünerini Balaban’ın
İşte şafak vakti Mayıs ayındayız
İşte aydınlık:
Akıllı, cesur, taze, diri, insafsız…
İşte bulut:
Kaymak gibi lüle lüle
İşte dağlar:
Hem de mavi, hem de serin
İşte sabah seyranı tilkilerin
Uzun kuyruklarında ışık,
Sivri burunlarında telaşları.
İşte seyreyle gözüm:
İşte karınları aç, tüyleri diken, ağzı kırmızı
İşte dağ başında kurdun biri.
Kendi içinde duymadın mı sen
Aç kurdun öfkesini sabah vakitleri?
İşte seyreyle gözüm:
Kelebekler, arılar…
İşte kıvıl kıvıl devranı balıkların
İşte bir leylek
Mısırdan yeni gelmiş.
İşte bir geyik; daha güzel bir dünyanın hayvanı.
İşte seyreyle gözüm;
inin önünde ayı, uyku sersemi henüz
Sen aklından geçirmedin mi hiç?
Toprağı koklayarak, ayılar gibi dalgın yaşamayı
Bala, armuda, yosunlu loşluğa yakın,
İnsanın sesinden, ateşten uzak.
İşte seyreyle gözüm: sincaplar, tavşanlar,
İşte kertenkele, işte tosbağa,
İşte üzüm gözlü eşeğimiz, bir ağaç pırıl pırıl
Güzellikte insana en çok benzeyen
İşte çayır çimen:
Girin içine çıplak ayaklarım.
İşte kokla burnum:
Labadalar, ebe gömeçleri.
Ellerim ellerini, dokunun, okşayın, avuçlayın,
İşte anamın sütü,
karımın eti,
gülüşü çocuğumun.
İşte sürülen toprak.
İşte İnsan:
dağın taşın, kurdun, kuşun efendisi.
İşte çırakları, işte poturunda yamalar
İşte karabasan.
İşte sağrılarında kederli, korkunç oyuklarında öküzleri.
On yıl mapusta yattı ama kaybetmedi
Umudunu Balaban.
İşte Seçköy’den Ali’nin kızı geliyor al taylarıyla tarlaya.
——————–
Güle güle git büyük usta güle güle…
Gittiğin yerde Nazım Hikmet başta olmak üzere bütün ustalara selam söyle…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?