O HEP KARANLIĞI AYDINLATIRDI ONUN İÇİN ORTADAN KALDIRILDI

O HEP KARANLIĞI AYDINLATIRDI ONUN İÇİN ORTADAN KALDIRILDI

Zordur…
Karanlığı sevenlerle aynı ortamı paylaşmak çok zordur…
Hemde öylesine çok zordur ki;
Ya onların karanlıkta çevirdiği olumsuzluklara göz yumacaksın!
Ya da bir an önce ortalıktan yok olacaksın…
Üstelik bu yeni değil;
Bizde yüzyıllar ötesinden gelen adeta bir gelenektir bu!
Örnek mi istiyorsunuz;
Taşlanarak idam sehpasına götürülen Pir Sultan Abdalı düşünün!
Namık Kemal’in Magosa zindanlarına sürüldüğünü…
Mithat Paşanın Taif zindanlarında defterinin dürüldüğünü!.
Sebahattin Ali’nin nasıl öldürüldüğünü…
“Vatan haini” yakıştırması yapılan Nazım Hikmeti bir düşünün!
Çok-çok eskilere gitmek istemiyorsanız, biraz daha yakın tarihe gelin; Ümit Kaftancıoğlu’nun nasıl öldürüldüğünü bir düşünüverin.
Biraz daha yakın gelin; Abdi İpekçi, Ahmet Taner Kışlalı, Onat Kutlar, Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Hırant Dink ve Metin Göktepe’leri nasıl ortadan kaldırıldığını bir düşünün…
Her birisi bu ülkenin birer toplumcu gazetecileriydi..
Yüzlerini toplumun mutluluğu için çeviren; aydın yüzleriydi!
Hepside ‘faili meçhul’ cinayetlere kurban gitti…
Tıpkı;
“Ben Atatürkçüyüm,
Ben cumhuriyetçiyim
Ben laik’im
Ben Anti-emperyalist’im
Ben tam bağımsız Türkiye’den yanayım
Ben özgürlükçüyüm
Ben insan hakları savunucusuyum
Ben terörün karşısındayım
Ben yobazların, hırsızların, vurguncuların çıkarcıların düşmanıyım.”
“Dün sabaha değin, araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız.
Öyleyse vurun, parçalayın!
Her parçamdan benim gibiler, beni aşacaklar doğacaktır” diyen;
Bir yurtseveri,
Bir devrimciyi,
Çağdaş bir hukukçuyu,
Bir gazeteciyi,
24 Ocak, bir pazar sabahı -kurulan hain tuzaklarla- ortadan kaldırıldı Uğur MUMCU gibi…
Bedeni parça-parça havaya savrulduğu yıl; 1993 yılıydı…
Demek ki aradan tamı-tamına 26 yıl geçmiş…
Vay be!…
Peki neden başkaları değilde, bu toplumcu yazar ortadan yok edilmek istendi?
Yanıtı gayet basit; yok edilmesi gerekiyordu!
Çünkü durmadan egemen güçlerin karanlıkta çevirdiği dolapları, çirkinlikleri, alavere-dalavereleri ortaya çıkarıp, onların tekerine çomak sokuyordu…
“Bir toplum böyle çöker işte;
Devletin yerini kaba kuvvet alır; susulur
Yasanın yerini din alır; korkulur
Yolsuzluklar, cinayetler birbirini izler; eller kollar bağlanıp götürülür.
Vuran vurur, öldüren öldürür;
Ve bütün bunlardan sonra bir çete gelir ve devleti teslim alır” dediği için ortadan kaldırılmak istendi…
“Milliyetçilik, sömürücülerin değil;
Mustafa Kemal devrimcilerinin bayrağı” dediği için bir an önce yok edilmek istendi…
“Biz unutkan bir ulusuz,
unutuyoruz olup bitenleri,
unutuyoruz oğulları kızları,
ölen anaları, babaları,
kanlı gözyaşlarıyla baş başa bırakıp gidiyoruz” diye toplumun hafızasını taze tutmak istediği için ondan kurtulmak istendi!
Yandaşlar, yalakalar ve yaşamayı sadece yağcılık sayanlar için;
“Kaplanın sırtından hüküm sürenler;
Bir gün o kaplana yem olmaktan kurtulamazlar” dediği için onu öldürmek istediler…
“İktidarlar, bütün mali olanaklarıyla işbirlikçi üç-beş iş adamını zengin etmek için kurulmuş birer bankadır” dediği için etrafını gün geçtikçe -doğru bilgilendiren/ ve aydınlatan- gazeteciden bir an önce kurtulmak istediler!
Bir an önce öldürülüp, adı ‘faili meçhuller dosyasına’ yazılması gerekiyordu; çünkü sapına kadar korkusuz toplumcu bir yazardı.
Emperyalizme de,
Emperyalizmin yerli işbirlikçilerine de,
Her türlü yobazlığa da, bilumum gericiliğe de,
Sömürü ve talan biçiminin her çeşidine de,
Hırsızlığa, arsızlığa ve yandaş ihalecilere de,
Irkçılığa ve insan hakları ihlalcilerine de,
Köylüyü ve emekçiyi iliklerine kadar sömüren düzene de,
İktidarını baskı, zulüm ve işkenceyle sürdürenlere;
Düşman olduğu için ortadan kaldırdılar Uğur Mumcu’yu…
Yoksa durup-dururken ortadan niye kaldırsınlar!
Başkaları gibi ‘üç maymunu’ oynasaydı!
Gördüğü olumsuzlukları görmezlikten gelip, duyduklarını duymazlıktan gelseydi; böyle bir şey gelir miydi başına hiç!
Elbette elbette gelmezdi..
Eğer ötekiler gibi düşünseydi;
Şimdi o da aramızda dolaşıp gezerdi!
Ama olmuyor işte olmuyor…
Herkes, herkese benzemiyor…
Kimi karanlıklarda kirli işler çevirenlere göz yummak istiyor!
Kimi -ölümüne de olsa- yaşadığı sürenin içerisini olumlu ve onurlu bir şekilde doldurmak istiyor!
Tıpkı Uğur Mumcu gibi…
Uğur Mumcu’da; toplumcu düşünce yapısıyla, toplumu aydınlatarak ve onurlu bir yaşamın içinde yer almak isteyenlerdendi…
Yani hem kendisinin ve hemde yaşadığı toplumun onurlu ve onuruna yakışır bir şekilde yaşamasını istiyordu..
Ve düşüncesinin savaşını, mücadelesini veriyordu…
Bu nedenle egemen güçler ondan rahatsız oluyordu…
Onun için takvim yaprakları; 24 Ocak 1993 tarihini gösterdiğinde; soğuk bir pazar sabahı -kurulan bir tuzakla- bedeni paramparça edilip havaya savruldu…
Ve kulaklarımızda çınlayan şu dizeleri kaldı;
“….”
Korkmadan öldürüldük ey halkım unutma bizi,
Bir gün mezarlarımızda güller açacak,
ey halkım unutma bizi.
Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak,
ey halkım unutma bizi.
Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz
şimdi hep birlikteyiz
ey halkım unutma bizi.”
Unutanlar varsın unutsun;
Karanlıkların aydınlanması için korkusuzca ölüme giden;
Ey yurtseverler!
Kendi çıkarlarını değil, yurdunun çıkarlarını en önde tuttuğu için;
Ey, boynunu yağlı urganlara uzatan devrimciler!
Tek sevdası “Tam bağımsızlıktan” yana olan;
Ey, adını faili meçhuller listesine yazdıran aydınlar;
Unutulmadınız…
Unutulmayacaksınız…
Çünkü;
Yüreklere silinmez kalemlerle yazıldınız!

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?