OKULLAR AÇILIRKEN

OKULLAR AÇILIRKEN

Yaklaşık 3 ay süren yaz tatili sona erdi ve dün itibariyle okullar açıldı.

Öğretmenlerin çok azının düzenli kitap okuduğu dönemde öğrencilerden beklemek zor ama, umarım bu tatili boşa geçen zaman olarak değerlendirmemiş, asıl dinlenmeyi kitap okuyarak yapmışlardır.

Eğitimden sadece okullar açılırken söz eder, daha da gündeme almayız.

Hafta boyunca yetkililer süslü söylemler, parlak vaatlerle eğitim yılı açılışı yaparlar.

Her dönem artarak, yığınla biriken eğitimdeki sorunlar yıllardır bir türlü çözülememekte.

Verilen eğitimin kalitesizliği yetkililer tarafından bilinip, söylenmekte.

Çözüm önerileri ise sadece sözde kalmakta, cek ve cakla biten cümlelerle sona ermekte.

Hiç kimse okulların fiziki durumu, ders programları, öğretmen yetersizliği ve eğitimin niteliğinin her yıl gerilediğinden söz etmez.

Öğretimin öğeleri arasındaki çatışmadan habersizdirler.

Eğitimin sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi ve tüm alanlardaki kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesinde en önemli araçların ilk sırasında yer alındığının farkında değiller.

Hiçbir altyapısı hazırlanmadan uygulamaya konulan ve sonuçları itibariyle tam bir fiyasko olan 4+4+4 uygulamasının Türk eğitimine verdiği zarar görmezlikten gelinir.

Eğitimdeki en büyük sorunun tüm kademelerinin iyi yönetilmediği, öğretmen yetiştirme sisteminin gereksinime yanıt veremediği, programların yetersiz olduğu, çağa ayak uyduramadığı gerçeği kimsenin umurunda değil.

Yetkililerin anlatımlarını dinledikçe farklı bir ülkede yaşıyor izlenimi edinilir.

Öğrencilere okulları bir türlü sevdiremedik.

Okulların kapalı olduğu gün sayısı, açık olan günden daha fazla olan tek ülke Türkiye.

Çok uzun olan bu tatiller işe yaramayan, geçen zaman olarak boşuna harcanmakta.

Onlara yönelik sosyal, kültürel, sportif ve diğer aktivitelere yer verilmemekte.

Kitap okuma, planlı ve disiplinli çalışmayı seven bir anlayışı da sahip değiliz.

Bu ortamdan yönetici, öğretmen, öğrenci, veli memnunlar ve şikâyetleri bulunmamakta.

Ülkemizdeki öğrenci sayısı 20 Avrupa ülkesinin toplam nüfusundan daha fazla.

Türkiye gibi büyük bir kısmı genç olan bir toplumun geleceği yakalayabilmesi için çağdaş normlarla donatılmış, nitelikli eğitim büyük önem taşımakta.

İyi bir yönetici ve öğretmenin bulunduğu yerde iyi öğrenci, kaliteli eğitim vardır.

Öyleyse ilk önceliğimiz yönetici ve öğretmen yetiştirme olmalıdır.

Sadece yazışmaları izleyen, kurumun hedeflerini anlayamamış, bir üstekilere ‘en büyük sensin’ demeden öte iş yapma becerisinden yoksun yöneticilerle nereye kadar varılabilir ki?

Aynı iktidarın bakanları değiştiğinde bile eğitimde farklı modeller uygulanmakta.

Eğitimi aracı kılarak donanımlı birey yetiştirme diye bir derdimiz bulunmamakta.

Bölge-il, kent-köy, kız-erkek, zengin-yoksullar göz önüne alındığında, eğitimde büyük bir dengesizlik bulunmakta.

Tek hedef, imam hatip okullarına giden öğrenci sayısını 1.200 bine çıkarmak.

İstenilen tartışan, sorgulayan, soru soran, eleştiren bireyler yerine biat eden, aklını kiraya veren, düşünmeyenlerden oluşan topluluk olsun yeterli.

Eğitimde fırsat eşitliği, bilimsellik, akılcılık, çağdaşlık mı? Geçiniz.

Yeni bir öğretim yılına girerken gerçekler görülüp farklı bir başlangıç yapılabilir mi?

En tepedeki eğitim yöneticisinden diğerlerine, öğretmenden velisine kadar çoğunluğun umurunda olmayınca neredeyse olanaksız gibi.

Mevcut anlayış, “Saldım çayıra mevlam kayıra” sözüne tıpa tıp uymakta.

Atatürk der ki; “..Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder.”

 

 

 

Sosyal Medyada Paylaşın:
Önceki Yazı

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?