Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
OKULUMUZUN RESİM ÖĞRETMENİYDİ VE BÜTÜN ÖĞRENCİLER ONU SEVERDİ
  • 0
  • 198
  • 04 Kasım 2020 Çarşamba
  • +
  • -

Dersine girsin veya girmesin.
O da bütün öğrencileri ayrım yapmaksızın severdi…
Kısacası;
Giresun Öğretmen Okulu Ailesinin en sevilen eğitimcilerinden biriydi…
Bu öğretmenimizin diğer öğretmenlerden farklı bir özelliği vardı.
Ders bitiminde nereye giderse gitsin;
Kendisiyle özdeşleştirdiği ‘gül ağacından’ yapma piposunu asla ve asla bırakmazdı…
Orta boylu…
Saçlarının rengi; kahverengimsi bir tondaydı…
Bir hikmeti var mıdır, yok mudur onu bilemezdik ama;
Kaşlarına kadar inen uzun saçlarını hep sol tarafa tarardı!
Dudaklarının üzerinde bir perde gibi duran bıyıkları vardı…
Hani ‘tanrı insanı çift yaratırmış’ derler ya…
Sözünü ettiğimiz öğretmenimizin fiziki olarak (asıl mesleği karikatüristlik olan) ve o dönemlerin ünlü tiyatro oyuncusu; Atlan Erbulak’a benzer bir tarafı da vardı…
Tarifini yapmakta zorlandığım bu öğretmenimizin adı;
Mehmet Cahit ONUR’du…
Giresun Öğretmen Okulunda okuyan biz öğrencilerininde örnek aldığı onuru ve gururuydu…
Sohbetimizin ‘giriş’ bölümünde de söylediğim gibi;
Dersine girdiği öğrencilerde onu çok severdi, dersine girmediği öğrencilerde…
Yani mıknatıs gibi bir tılsımı vardı bu öğretmenimizin…
Ya da ‘sevilip, sevme’ konusunda bir kerameti veya sırrı…
O; hiçbir ayrım yapmadan okuldaki tüm öğrencileri sever…
Öğrencilerde bu resim öğretmenini severdi karşılıksız bir şekilde…
Örneğin; benim hiç ders öğretmenim olmadı ama; ben onu hep sevdim ve kendime örnek seçtim diyebilirim…
Benim dersime giren ‘resim öğretmenim’de severdim ama; doğruyu söylemem gerekirse;
“Keşke bizim dersimize de Cahit bey girse” diye -içimden- çok dua etmişimdir…
Ama okulu bitirene kadar dersine girmesi kısmet olmadı…
Fakat ‘dersime girmemesi’ onu sevmeme ve saygı duymama da hiçbir şey mani olmadı…
O kadar güzel resimler yapar;
O kadar güzel çalışmaların altına imza atardı ki….
Boş derslerimizde onu çalıştığı resim atölyesine giderek izlemekten büyük zevk alırdım…
Aklımda ve bellek altında kalanları sizinle paylaşacak olursam;
Matbaa mürekkebiyle kontraplak üzerine yapılan resim oymalarıyla çok güzel -siyah-beyaz baskı resimleri yapar ve öğretirdi…
Büyük ‘Ebru Resim Teknesinde’ tekniğine en uygun ve en güzel Ebru resimlerin yapılışını ben onu izlerken öğrendim dersem pek abartmış sayılmaz diye düşünüyorum…
Okuduğumuz dergilerin ciltlenip ansiklopedik bir tarza getirilmesini en güzel öğreten öğretmenlerimizin başında gelirdi okulumuzun resim öğretmeni Mehmet Cahit ONUR öğretmenimizdi…
Hele hele doğa atıklarını değerlendirerek ve onlardan öylesine güzel aksesuarlar, araç-gereçler ortaya çıkarırdı ki, hem bizleri şaşırtır ve hemde ‘doğa atıklarından’ nasıl bir dönüşüm sağlanıp, tekrar işe yarar hale getirildiğini gösterirdi öğrencilerine…
Örneğin; bizler (yanılmıyorsam) ya ikinci, yada üçüncü sınıftaydık.
Okul idaresi, yerleşkedeki akasya ağaçlarını kestirmişti…
Ve ortadan kalkması içinde birilerine bedava vermek isteyen okul müdüründen Cahit bey bu akasya ağaçlarını tek-tek üşenmeden (öğrencilerinde yardımıyla) tekerlek gibi kesip ve vernikleyip cila attıktan sonra -kira olarak durduğu- eve dekor yapmıştı da…
Ev sahibi de bu dekoratif görselden memnun olup, Cahit bey, bu evden çıkana kadar kira almadığı söylentisi dolaşıyordu…
Ve akasya kütüklerinin gövdesini bu şekilde kullanan Cahit Bey, kesilen akasya ağaçlarının dallarından ne yaptı biliyor musunuz?
Akasya dallarını (aklımda kaldığı kadarıyla) katranla yakıp, kömür kalem haline getirdikten sonra, o dal kömürlerle siyah-beyaz, büyük bir Atatürk resmi yaptı ve okulun girişindeki sol taraftaki duvara yerleştirip astı…
Buraya kadar olan sohbetimizi özetleyecek olsak;
Bundan 50-55 yıl önce Giresun Öğretmen Okuluda öğretmenimiz olan Mehmet Cahit ONUR, verdiği eğitimi -üretime dönük- bir şekilde veriyordu…
Yani; tüketimden yana değil, üretimden yanaydı…
Üreteni sömüren egemenlerden yana değil, sömürülen emekçiden yanaydı….
Bu yüzden; emperyalizme ve faşizme karşıydı…
Özgür düşünceden ve bağımsızlıktan yanaydı…
Atatürkçüydü..
Devrimciydi…
Yurtseverdi…
Ve böyle olduğu içinde;
Hem 12 Mart fırtınalarında ve hemde 12 Eylül faşist baskılarda düşüncelerinin faturasını ödedi…
Sürdüler…
Sürüm-sürüm süründürdüler….
Fişlediler…
İdari ceza verdiler…
12 Eylül faşizminde; 1402’liksin dediler…
Eşiyle birlikte ‘açığa’ aldılar…
Açıkta bırakarak; açlığa terk ettiler…
Ama o yılmadı ve hep direndi…
Açlığını ve susuzluğunu hiç kimselere belli etmedi…
Düşmanlarının karşısında hiçbir zaman diz çökmedi!
Ve yaptığı mücadelenin de asla reklamının yapılmasını istemedi.
“Kol kırılır, yen içinde kalır” dedi…
Bütün acılarını ve sırlarını hep yüreğinin derinliklerinde gizledi…
Gizledi gizlemesine de;
Yüreğinde gizlediği dertler birike birike tortu yapıp kireçlendi…
Yani; katmer katmer katmerleşerek kanser’leşti…
Ama yinede diz çöküp, kimselere boyun eğmedi…
Direndi…
Direndi…
10 Eylül tarihine kadar direnebildiği yere kadar direndi…
Ve;
Sanki 12 Eylülcü faşistlere, darbecilere ’12 Eylül’ tarihine isyan edercesine;
“Ben 2 gün daha fazla yaşayıp, sizin darbe yaptığınız 12 Eylül tarihinde bu dünyadan çekip gideceğime; 2 gün önceden giderim daha iyi” dercesine;
Bu dünyadan 10 Eylül 2020 tarihinde aramızdan ayrıldı…
Ayrıldı ama;
Bizler Giresun Öğretmen Okulu öğrencileri ve mezunları olarak onu unutmadık ki…
Ve yaşadığımız, nefes aldığımız sürede unutmayacağız ki…
Güle güle sevgili öğretmenim…
Güle güle…
Bizlere çok güzel şeyler öğrettin..
Güle güle…
Yolların ışık, mekanın cennet olsun…
Ve;
Giresun Öğretmen Okulundan mezun olan öğrencilerinin başı sağ olsun…
DİP NOT;
1. Fotoğrafta bundan yarım asın önceki öğrencileri Zerrin Öztürk ve Gülsen Yalçın ile birlikte…
2. Görselde; bundan 15 yıl önce Giresun buluşmasına geldiğinde Mustafa Sabit Karaibrahim’in evinde diğer konuklarıyla birlikte..
3. Görsel ise; dersine girdiği öğrencilerden Eyüp Özbek’in ‘Hatıra Defterine’ Eyüp’ün resmini çizdikten sonra, şiirsel olarak yazdığı yazı…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM