Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
OLMADI BE DOSTUM OLMADI BU SESİZ AYRILIŞ HİÇ OLMADI
  • 0
  • 175
  • 09 Eylül 2020 Çarşamba
  • +
  • -

Vay be!
Demek sessiz-sedasız,
Kimseleri etmeden rahatsız,
Elveda’sız..
Yola çıktın gidiyorsun ha!?
Hani birlikte bir ‘Sanat Kulübü’ kuracaktık.
Hani birlikte edebiyat şemsiyesi altında sanat yapanları bir örgüt çatısı altında toplayacaktık…
Hani o çatının altında kenetlenip;
Sanat, edebiyat ve kültürel yolculuğumuzu birlikte yapacaktık..
Hani daha birlikte çok şiirler okuyacaktık!
Demek gidiyorsun ha!?
Desene birlikte kurduğumuz düşlerimiz yarım kaldı..
Vay be!
Hey gidi koca yürekli şair hey!
Hey gidi yeraltı karanlıklarının emekçisi hey!
Toprağın yüzlerce metre altındaki zifiri karanlıklara inen;
Kazmasının sapını alın teriyle terleten…
Sabahtan-akşama kadar maden ocaklarında çalışıp üreten;
Ve ürettiği değerlerin üzerinden kimlerin daha çok pay aldığını düşünüp, eline kalem alıp, şiirlerinde dizilerle dile getiren; Toplumcu düşüncelere sahip şair hey!
Demek sende gidiyorsun.
Deme sende yola çıktın?
Hemde sessiz-sedasız…
Hemde kimseleri rahatsız etmek istemezcesine..
Sevgili dostlar,
Değerli canlar,
Ne olur kusura bakmayın..
Çok yakın bir dostumu ve sanat adamını kaybetmenin üzüntüsü içinde olduğumdan konuya bir türlü giremiyorum..
Daha doğrusu nasıl gireceğimi beceremiyorum…
(ama sözcüklerimin ayakları birbirine dolaşsa da gireceğim.)
Adı; Mehmet Yılmaz KARAİBRAHİM
Göreleli..
1949 doğumlu.
Ömrünü kömür ocaklarında geçirmiş emekçi bir şair..
Ve kısacası öz-geçmişi şöyle;
Ailesi ekonomik nedenlerden dolayı 1958 yılında Zonguldak’a göç eder..
Mehmet Yılmaz;
Köyünde başlayıp yarım bırakmak zorunda kaldığı İlkokulu 1960 yılında Zonguldak Gazi İlkokulunda bitirir.
Ardından ortaokulu bitirir.
Ortaokulu bitirdikten sonra Erkek Sanat Enstitüsünde okumaya başlar ama;
Ekonomik nedenlerden dolayı okulu bitiremeden bırakır..
1967 yılında Türkiye Taş Kömürü Ocaklarına girer..
Aynı yıl evlenir.
Ve yaşamını sürdürebilmek için yüzlerce metre derinlikte olan maden ocaklarına girip, yeraltı karanlığından, akşam karanlığına kadar kazma-kürek çalışır proleter düşünceli Mehmet Yılmaz..
Gündüzün yeraltı karanlığından, akşamın alaca-karanlığında yer üstüne çıkan ‘kol emekçisi’ Mehmet Yılmaz;
Emekçinin ve emeğinin kimler tarafından sömürüldüğünü erken görür…
Erken tespit eder..
Ve tespit ettiklerini de herkesle paylaşmak için dizelerine döker;
“Ben hiç işlemeli oya almadım ömrümde
sevginin göznuru ile silmedim alınterimi
hasret kaldım sevdaya/ sevdalı yaşama
sekizimden beri yaşamaktan/kavgadan” diye tarif eder kendini.
Gündüz; maden ocaklarında ‘kol emekçisi’ olur..
İş bitiminde; çevresini aydınlatmak isteyen ‘beyin emekçisi’ olur;
Sömürüye karşı durur..
Maden işçisi olarak sendikal hareketlerin ve siyasi düşünce olarak işçi sınıfının saflarında yer alır…
1976 ‘olaylı yıllarda’ Halk Evi başkanlığı yapar.
Turizm-Kültür-Sanat Geliştirme Kooperatifinin içinde yer alır.
Bir yandan toplumsal sorumluluklarını yerine getirirken..
Bin yandan da ‘toplumsal çelişkiler’ üzerine şiirler yazar..
Hatta yazdığı onlarca şiir kitabını bastırmakla yetinmez;
1992 yılında ‘Karya Kitapevi’ isminde birde ‘yayınevi’ açar..
Bugün arkada bıraktığı 15 dolayında şiir kitabı olan şairimiz;
Mehmet Yılmaz Karaibrahim;
Salt şiirlerle uğraşan ve haşır-neşir olan birisi değil…
Toplumsal içerikli yazılmış bütün kitapların yakinen takip eden bir kitap sevdalısıydı Şair Mehmet Yılmaz Karaibrahim..
Hasan Hüseyin Korkmazgil, A.Kadir, Atilla İlhan ve Prof.Dr. Ataol Behramoğlu şairimiz Mehmet Yılmaz Karaibrahim’in en yakın arkadaşları arasındadır..
Şiirlerini daha çok Hasan Hüseyin Korkmazgil tarzında yazan şairimiz’i ebedi yolculuğuna onun çok sevdiği (bir şekilde kendi iç dünyasını dile getiren) bir şiiriyle uğurlamak istiyorum;
ANILAR
en çok vitrinleri severdi
boy boy renk renk kitap dizilen
kitapçı vitrinlerini
seyrederdi doyasıya
elektrik ışığı altında
ıssızlaştığında sokaklar
akşamlara
akşamları
seyrederdi acılı
usulca okşardı gözucuyla
bir bir bütün kitapları
buz kesen vitrin camlarında
yanardı elleri
yürürdü
bırakarak yüreğini
vitrinde seyrettiği kitapların sıcaklığında
dostluğuna inanarak
güvenerek güzelliğine
yağışlı ve dumanlı
kömür tozu uçuşan yollarında karakentin
akşamları
yalnız
bir başına
yürüdü
sevdaları yazardı kitaplar
dostlukları
ve erdemi
atan yürek
akan kan
duyan kulak
gören göz
tadan dildi kitaplar
o buz kesen vitrin camlarında
kitaplarda bırakmıştı
gözünü kulağını dilini
kanını ve de yüreğini
sevdayı mutluluğu erdemi
nasıl bilebilirdi ki
akşamları
yalnızlığıyla başbaşa
yürürdü.”
—————————-
Demek gidiyorsun sevgili dostum?
Demek, seni pusuda bekleyen ‘Kovit-19′ Pandemi’ denilen sinsi düşmana sende yenik düştün!..
Demek gidiyorsun ha!
Hemde gürültüsüz-patırtısız…
Kimseleri rahatsız etmek istemezcesine…
“Bu sinsi mikrop sizlere de bulaşmasın” dercesine;
Kimselere “hoşça kalın” demeden veda ettin bu dünyaya ha!
Bu durumda ne denilebilir ki dostum, sevgili arkadaşım;
Güle güle git…
Gittiğin yollar ışık;
Mekanın cennet ve yattığın yer şiir bahçesi tadında olsun…
Güle güle dostum…
Güle güle arkadaşım..
Güle güle sanat dostu ve sanat adamı…
Başta aile yakınların olmak üzere, şiir ve edebiyat dünyasının başı sağ olsun…
NOT: 2 fotoğraf, şairi çok seven bir ressam tarafından çizilmiş olup “Denkleyerek Hasreti” şiir kitabının arka kapağıdır.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM