ONLAR; AŞAĞI BAKMAK İSTEMİYORLAR ÖZGÜRCE İLERİYE BAKMAK İSTİYORLAR |
Yahu niye anlamak istemiyorsunuz?
Niye anlamamış gibi davranıyorsunuz?
Üstelik bunda anlaşılmayacak ne var?
Boğaziçi üniversitesi öğrencileri diyor ki;
“Biz atanmış, kayyum rektör istemiyoruz”
“Bizler kendi rektörümüzü, kendimiz seçmek istiyoruz”
“Melih Bulu filan değil bizim sorunumuz”
İstedikleri sadece bu…
Yani bu kadar basit ve çözülebilir istekte bulunuyorlar…
Öğrencilerin bu isteklerini yerine getirmek çok mu zor?
Yoksa istekler yerine getirilirse; oyunun kuralı mı bozulur?
Yani kısaca demem o ki;
Bir kerecikte olsun öğrencilerin istemleri yerine getirilirse;
Kıyamet mi kopar?
Yer, yerinden mi oynar?
Buradan bir seslenişte bu direnişin çıkmasına vesile olan….
Ve parmak işaretiyle atanan rektör efendiye seslenmek istiyorum;
Heeeeyy,! Melih Bulu;
Senin yüzünden ortalık karıştı…
Bunları görmüyor musun be Allah’ın kulu?
Okulun giriş kapılarına kelepçe vuruluyor…
Öğrencilere ters kelepçe takılıyor…
Gözlerine biber gazı sıkılıyor…
Yerlerde sürükleniyor…
Yumruklanıyor,
Tekmeleniyor,
Tutuklanıyor…
Bunları biz görüyoruz da, sen görmüyor musun Melih Bulu?
En azından olayların yatışması için ve hava sakinleşinceye kadar istifa edip çekilsen; ölür müsün be Allah’ın kulu?
Kooskoca bir profesör olduğuna göre artık şunu anlamalısın diye düşünüyorum;
Üniversitenin öğrencileri seni istemiyor…
Akademisyenleri ve Öğretim üyeleri istemiyor…
Mutfakçısı, çamaşırcısı ve bahçıvanı istemiyor..
Ve bu ‘istenmez’ ortamın içinde senin ne işin var Allah aşkına?
İnsan istenmeği yerde nasıl huzur içinde görev yapabilir?
Çalışma arkadaşlarıyla ve öğrencileriyle nasıl bir ilişki kurabilir?
Yani kısaca sormam gerekirse;
Bu karmaşa günden-güne büyürken, senin inatçılığının gerekçesi nedir?
Yazık…
Hem de çok yazık…
Yaklaşık bir aydır bu öğrenciler;
“Atanmış değil, seçilmiş rektör istiyoruz” diyorlar…
Ve; sağcısıyla-solcusuyla…
Dini inancı olanıyla-olmayanıyla…
Öğrencisiyle-Öğretim görevlisiyle direniyorlar…
Ve ‘vazgeçecek’ gibide görünmüyorlar…
Şimdi tam burada sizinle birlikte düşünmek istiyorum…
Daha doğrusu az sonra -aklımın erdiğince-başta bizi yönetenlere ve kamuoyuna şöyle bir öreni sunmak istiyorum…
Şöyle ki;
Sizlerin de çok iyi bildiği üzere şu sıralar ’12 Eylül Askeri Darbe Anayasasından’ kurtulmak için yeni bir ‘anayasanın’ yapılması üzerine konuşulup duruyor…
Bende diyorum ki;
Mademki 12 Eylül Anayasasından memnun değilsiniz…
Ve beğenmediğiniz içinde değiştirmeyi düşünmektesiniz…
Üniversitelerin -mevcut- özerk ve özgür yönetsel yapısını bozup; YÖK denilen ucube sistemi getirenlerde 12 Eylül Yöneticileriydi…
Yani kısaca demem o ki;
Bir an önce YÖK denilen kurumu ortadan kaldıran ve bilim yolculuğu yapması gereken Üniversiteleri özgür ve özerk yönetim biçimini kavuşturacak yasalar yapılsa; daha iyi olmaz mı?
Özetleyerek sonlandıracak olursak;
Söylenildiği gibi; Boğaziçi üniversitelerini kazanan öğrenciler elit midir-değil midir bilemem…
Anaları-babaları çok zengin midir-değil midir onu da bilemem…
Ama ‘zeki’ oldukları kuşku götürmüyor…
Zengin ve elit dedim de aklıma geldi…
Acaba bu direnen öğrencilerin arasında fabrikatörlerin, zengin işadamlarının ve üst düzey siyaset erbabının da çocukları var mıdır?
Veya da ne bilim ben;
Yurtdışında Oxford ve Harvard gibi elit üniversitelerde mi eğitim görmektedirler?
Hani bu zamana kadar -aynı gemide bulunmamıza rağmen-bu elit aile çocuklarının hiçbir öğrenci eyleminde isimlerini duymadığımız gibi…
‘Bozguncu’ ve ‘anarşist’ olarak suçlandıklarını da duymadık da onun için bu saçma-sapan sorular aklıma geliveriyor…
Peki nasıl bir öğrenci istiyorlar?
Yanlışta yapsalar; büyüklerinin işine karışmayan..
Elin etlisine-sütlüsüne dokunmayan…
“Otur” denilince oturan…
“Kalk” denilince kalkan…
“Yat” denilince yatan…
“Takla at” denilince takla atan…
Yöneticilerini asla karşı gelmeyip el-üstünde tutan öğrenci tipi istiyorlar…
Son söz;
Şiir sever misiniz şiir?
Bakın bu tip öğrencileri ve etliye-sütlüye karışmayanları nasıl dile getiriyor Hasan Hüseyin Korkmazgil, şiirinde bu tür insanları…
Buyurun birlikte okuyalım;
“demek hiç aç kalmadın sen öyle mi?
açıkta kalmadın ha?
kirinden gömleğinin
dirseğinin yamasından
eziklik duymadın ha?
bravo be
aşk olsun şu adama vallahi!
demek hiç sövmediler anana avradına
hiç kimseye sövmedin ha?
bir gececik olsun çekip kafayı
şakır şakır oynamadın
hıçkırarak ağlamadın öyle mi?
bravo be
aşk olsun şu adama vallahi!
demek yalnızlıktan böğürmedin hiç
akrep sokmuş gibi sıçramadın geceleri ha?
hiç sevmedin öyle mi?
kendini öldürmeyi çekip gitmeyi
büyük işler becermeyi düşünmedin ha?
bravo be
aşk olsun şu adama vallahi!
demek bu musluklar hep bu ellerde
bu düzen bu dünya bu gidiş
sen hep böyle mutlu kişi örnek vatandaş
giden ağam gelen paşam öyle mi?
bin yaşasın seni sokmayan yılan
sen mi kaldın düzeltecek öyle mi?
haksızlığa uğramadın taşlanmadın ha?
ne şam’ın şekeri ha?
ne arabın yüzü ha?
yaşadın da bunca yıl şu bataklıkta
gül sandın bu kokuyu öyle mi?
hadi be hırbo sen de
adam mısın sen de be!”