“ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA”

“ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA”

Merhaba Sevgili Okurlar
Bugün sizlere çokta uzağımızda olmayan bir okulumuzun 3/A sınıfı ve bu sınıfa sihirli değneği ile güzelleştiren “ÖĞRETMENİ” anlatacağım.
Konuya girmeden önce haftanın başına damga vuran Elazığ’da işlenen cinayeti de dikkatinize sunmak isterim. Kadın doktor. Sevgili ise tıp öğrencisi. Öldürülen başarılı ve hayatının baharında Genel cerrah ve aynı zamanda Tıp Fakültesinde hoca. İşlenen hiçbir cinayetin haklı sebepleri olamaz. Olsa olsa insanlıktan yoksun olduklarının göstergesidir. Bu yüzden çocuklarımıza eğitim verirken önce “İNSAN” olmalarının gerekliliğini aşılamaktır. Ve ne olacaklarına dair tercihler kendileri tarafından seçilmelidir. Doktor, mühendis, öğretmen, hakim, savcı, işçi, şoför vs. meslek dalları uzar gider fakat insani duygular gelişmemişse hiçbir şey olamamışsın demektir. Hal böyle olunca cinayette işlenir, suçlu ile suçsuzda birbirine karışır. Ve eğitim alanında en önemli adımda ilkokul sıralarında başlar.

Okula atılan ilk adımdır. Sanki çocuk okulla tanıştığı gün annesi tarafından terkedilme duygusunu taşır. Anneden sonra devreye giren sınıf öğretmeninde işi zordur. Mesleğinin temellerini sevgi üzerine kuranlar için asla zor diye bir şey yoktur. Bu yüzden ilkokul eğitimi çok önemlidir. Temel sağlam atılırsa katlar yükseldikçe çocukların başarılarını hiçbir duvar yıkamaz. Yeter ki hamurları sevgi ile yoğrulsun.
Emine öğretmen aynı zamanda GİFOD yönetiminde. Geçen hafta fotoğraf sunumunda Dernek Başkanımız harika insan Dr. Halit KAHVECİ fotoğraf sunumuna başlamadan önce Emine öğretmenimizin öğrencilerinin sınıflarına perde alabilmek için atkı ördüklerini ve katkıda bulunmak isteyen arkadaşlara duyurulur dediğinde gözlerim çakmak çakmak oldu.
Hal böyle olunca Emine öğretmen daha çok ilgimi çekti. Sunum sonrası faaliyetlerini anlatırken gözleri parlayan çiçeği burnunda bir öğretmen vardı sanki karşımda.
Hangi köyde öğretmensiniz dediğimde “YOLAZI İLKÖĞRETİM” dediğinde benimde gözlerim parladı. Benim köyümdü. Gerçi bütün köyler bizim değil mi?
Yapılan güzellikleri paylaşmak boynumun borcu deyip söz verdiğim gibi Pazartesi günü Yolağzı köy okuluna gittim. 3/A sınıfının kapısını çaldığımda güler yüzlü öğretmenimiz ve pırlanta taşları gibi dizilmiş (söz verdim isimlerini yazmaya) Elanur, Hayrunisa, Kevser. Medine, Medinegül, Nisenur, Öznur, Sude, Yağmur, Yusuf, Yusuf Beraat, Selim, Yağmur, Bilge ve Buse ….
Alışılmışın dışında öğrenciler, yere serili matlar ,her öğrenciye ait minderler ve ellerinde atkı ördükleri kasnakları. Örgü tezgahı tamamen organik öğretmenimiz tarafından yapılmış. Hazırını da alabilirlerdi. Ama öğretmenimiz arkadaşının yardımı ile 5 kg. yoğurt kaplarının dışına dil çubukları yerleştirip hem yerli hem organik misali.
Emine öğretmenle sohbet ilerledikçe şaşkınlığımı artıyordu. Bir sınıfın içerisine bir dünyayı sığdıran öğretmen. Aynı zamanda çocuklara ihtiyaçları karşılamakta üretken olmayı aşılayan öğretmen.

Ve öğrencileri ile daha bu yılın başında tanışan ama öğrencilerin yüz ifadelerine baktığınızda sanki 1.sınıftan itibaren varmış gibi duruyor olmaları ne hoş…
Öyle şanslı çocuklar ki!
Sıcak ve güneşli havalarda derslerini hemen okulun üst tarafında bulunan fındık bahçelerinde işleyen, öğrencilerine hayvan sevgisini aşılamak için barınağa getiren, sinema salonu ile tanıştıran, spor tadında dans dersi, köyden çıkarıp şehrin güzelliklerini gösteren ve hatta sokak çalgı/şarkıcıları ile şarkı söylettiren ve hatta restauranta yemek yemeye götüren. Yok böyle bir güzellik derken Elanur’ un sesi yükseldi.
Öğretmenimiz bize fotoğraf dersi de veriyor.
Birden kendi çocukluğum ve ilkokul 1.sınıf öğretmenim geldi aklıma. Zaten hep aklımda. Çünkü aileden sonra ve hatta çoğu zaman öne geçen en güzel varlıktır.
İnsanın ilkokul çağında kazanmış olduğu “özgüveni” kimsenin yıkmaya gücü yetmiyor.
Emine öğretmen daha öğretim yılının yarısı olmadan 16 küçük insanla el ele verip velilerinde desteği ile sınıflarını çiçek bahçesine çevirme gayretindeler. Velilerinde desteği ile sınıf maviye boyanır. Mavi benimde vazgeçilmez bir rengimdir.
Mavi rengi sevenlerin ruhu ve umutları hep taze kalır. Sınıfın ışığı rengi, sıraların diziliş şekli insanı yeniden “ah keşke bende öğrenci olsam” dedirtecek cinsinden. Bu pırlanta taşlarının ve onları işleyen öğretmenin tek eksiği sınıfta bulunan altı camın perdesi. İşte bu yüzden çocuklar elişi dersinde tıpkı bir atölye gibi sınıflarına perde alma çabasındalar. Çünkü sınıfta bulunan projeksiyon cihazının gösterimini daha iyi izleyebilmek için. Bize düşen görevde çocuklarımızın gayretini takdirle karşılayıp onların bu isteklerini bir an önce üstlenmek.
Ülkemizin temel taşı, yarını olan çocuklarımızın bu isteklerine duyarsız kalmamak. Başarıyı taçlandırsak devamı gelir. Ben daha bu yazıya başlamadan önce bir pencere perdesinin sözünü aldı.
Kimdi Emine öğretmen?
Emine KÜPELİ GÖKSU
Çukurova’nın bağrından kopup 2003 Yılında Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesinden mezun olur. İlk görev yeri Şırnak/ Cizre de 3 yıl kalır. Sonra bu şehrin gelini olur. Mimar Gökhan GÖKSU ile evlenir. Kovanlık kazıklı köyünde 3 yıl sonra Yağlıdere ‘de 9 yıl kalır. Yağlıdere ilköğretim okulunda öğrencilerine fotoğrafçılık kulübünü kurar ve 4 kez öğrencileri ile fotoğraf sergisi açar. Mesleğinin 15.yılında olmasına rağmen halen yeni mesleğe başlayan bir öğretmen heyecanı taşımaktadır. Ve ne güzel bir sözdür. Mesleğimi icra ederken en büyük desteğim eşim demesi.
Ahmet Kutsi TECER ne güzel bağlamış şiirin son dizelerini…
Orda bir yol var, uzakta
O yol bizim yolumuzdur.
Orada çok uzakta olmayan bir sahil köyü var. O köy bizim köyümüzdür. Her ne kadar çevresi insanların fırlattığı çöp atıkları ile hoş görüntüsü olmasa da; Okul çevresini ve okulunu temiz tutan, öğrencilerinin güvenliğine önem veren güler yüzlü dev gibi bir “İDARE ve ÖĞRETMEN” kadrosu var.
Hepinizin huzurunda yıllar sonra bana Çarşamba günü 1.sınıf öğretmenimi hatırlatan Emine öğretmenin yüreğinden öpmek istiyorum.
Saygı ve Sevgilerimle….

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?